Bir zamanlar hiçtin. Sonra bir adın oldu. Bir hikâyen oldu. Şimdi belki yine hatırlıyorsun: “Ben, her şeyden önce hiçliktim.” Hiçlik, kendini hatırlayan sonsuzluktur. Ve sen o hatırlayışsın.
Hiçlik; var olmamanın hâli değil, var olmanın ötesindeki gerçekliktir. Ne bir boşluk ne sadece bir yokluk…
Bu kavram; mistisizmden Sufizme, Budizm’den Kalaba’ya, Taoizm’den Mevlana’nın şiirlerine kadar insanlığın kadim öğretilerinde merkezî bir yer tutar.
Hiçlik, bir son değil; genellikle başlangıç olarak kabul edilir. Çünkü her oluş, bir hiçlik anıyla başlar.

Sufizm’de Hiçlik: “Benlikten Fenâya”
İslam tasavvuf geleneğinde “hiçlik”, özellikle Fenâfillah (Allah’ta yok oluş) kavramıyla temsil edilir.


Mevlâna şöyle der: “Hiçlikten başka her şey perdedir. Hiç ol ki, her şey senin içinde açığa çıksın.”
Sufî yolculukta kul, nefsin katmanlarını aşıp, benliği yok ederek Allah’a ulaşır. Bu yolculukta son aşama hiçliktir, çünkü Tanrı’nın zatı, hiçbir şeye benzemez ve sadece benlik yok olduğunda O’na yaklaşılır.
Hiçlik burada: Ego’nun, “ben” algısının erimesidir. Varlık iddiasının terkidir. İlahi aşk ile yanıp kül olma hâlidir. Bu yönüyle hiçlik, bilincin arınmış en saf formudur.

Ein Sof: Kabala’da Hiçliğin Sonsuz Yüzü
“Ein Sof” (אין סוף), İbranicede “sonu olmayan” ya da “sonsuz” anlamına gelir.
Kabala’da, Tanrı’nın yaratılıştan önceki, her türlü kavramsallaştırmanın ötesindeki mutlak hâlini ifade eder. Bu hâl, saf potansiyel, bilinemezlik ve tanımsızlıkla özdeşleştirilir.
Gershom Scholem’e göre: “Ein Sof ne bir varlıktır ne de bir yokluk. O, düşüncenin kavrayamayacağı, yalnızca mistik sezgiyle yaklaşılabilecek bir sonsuzluk alanıdır.”
Ein Sof, Tanrı’nın özü olup ne Sefirot’a (ilahi tezahürlere), ne zamana ne mekâna bağlıdır. Onun hakkında “var” ya da “yok” demek mümkün değildir. O, hiçliğin ötesindeki bir varlık olarak tanımlanır.

Kabala kozmolojisine göre Ein Sof’tan sonra gelen ilk olay, Tzimtzum (צמצום) yani “çekilme”dir. Bu kavrama göre: Ein Sof, kendi içinde kendini geri çeker. Bu geri çekilme, sonsuzluk içinde bir “boşluk alanı” yaratır. O boşluk, yani hiçlik alanı, evrenin yaratılabileceği sahneyi oluşturur. Bu süreçte ortaya çıkan boşluk, tam anlamıyla yaratıcı hiçliktir. Yani varlığın mümkün hâle geldiği ilk bilinç dışı alan.
Bu boşluğa Kabala’da genellikle “Tehiru” (parlaklık) ya da “Reshit HaHitzonah” (dışsal başlangıç) denir. Moshe Idel, bu süreci şöyle yorumlar: “Ein Sof’un çekilişi, Tanrı’nın kendini gizlemesidir. Bu gizlilik, insanın Tanrı’ya ulaşma arzusunu doğurur. Tanrı, varlıktan önce gelen kutsal hiçliktir.”
Sefirot, Ein Sof’un tezahür etmiş hâlleridir. Toplamda 10 Sefirot vardır. Ancak bu yapılar Ein Sof’un kendisi değildir, sadece ondan “yayılan” enerji kanallarıdır.
Her bir Sefira, yaratılış zincirinde bir “filtredir” ve Ein Sof’un mutlak ışığını sınırlayarak insan bilincine indirger. Ein Sof’un kendisi ise bu zincirin dışındadır.
Isaac Luria’nın (Ari) sistemi: Ein Sof → Tzimtzum → Işık Hattı (Kav) → Sefirot → Dünya
Bu süreçte Ein Sof hiçbir zaman doğrudan tezahür etmez. Sadece ışığı ile “yayılarak” var olur.
Kabala’daki “hiçlik”, bir boşluk değil, doluluğu aşan bir bilinmezliktir. Ein Sof’un hiçliği, nihilizm değil; sonsuz potansiyelin mutlaklığıdır. “Hiçlik” burada yokluk değil, sınırsız varlığın herhangi bir forma bürünmemiş halidir.
Bu, Mevlânâ’nın “hiçlik” şiirindeki mistik anlamla doğrudan örtüşür. Her şeyin kaynağı olan, ama hiçbir şey olmayan…
Modern Hermetik ve Theosofik sistemlerde, Ein Sof kavramı sıklıkla “Işık Öncesi Bilinç”, “Mutlak Alan”, “Kaynağın Ötesi” gibi terimlerle karşılık bulur.
Carl Jung’un kolektif bilinçdışı ve David Bohm’un Saklı Düzen (Implicate Order) teorisi de benzer kavramsal temeller taşır:
Ein Sof = Saklı düzenin özü; Tzimtzum = Saklı düzenin dışavurumu; Sefirot = Açık düzen / fiziksel tezahür
Kabala’da Ein Sof, sadece bir Tanrı modeli değil, evrenin hiçlikten nasıl doğduğunu açıklayan bir bilinç haritasıdır.
Hiçlik: Kaçınılması gereken bir boşluk değil, Korkulacak bir hiç değil, Sonsuzluğun kendini tanımadan önceki hâlidir. Ve insan, mistik yolculuğunda bu hiçliğe ne kadar yaklaşırsa, o kadar çok kendini değil, her şeyi kavramaya başlar.
Ein Sof bir hiçliktir ama o hiçlikte, sonsuz yaratımın tohumu saklıdır.” (Zohar, III. bölüm)




Budizm ve Taoizm’de Hiçlik: Boşluk (Şunyata) ve Tao
Budizm’de: Şunyata (emptiness) en temel kavramdır. Tüm şeylerin içkin bir doğasının olmadığını belirtir. Yani hiçbir şey özsel olarak “var” değildir. Bu da bizi hiçlikteki özgürlüğe götürür.
Zen Budizm’de zihin boşaldığında “mu” (hiçlik) hali gelir. Ve burada aydınlanma doğar.
Taoizm’de ise: Tao, isim verilemez, tanımlanamaz olandır. O, her şeyin özüdür ama kendisi hiçbir şey değildir. Tao’nun doğası: boşlukta var olmaktır.
“Tao, her şeyin anasıdır; ama kendi varlık iddiası yoktur.”
Hiçlik burada doğanın dengesiyle iç içe bir varoluş hâlidir. Eylemsizlik içindeki bilinçli denge hâlidir.

Hristiyan Mistikleri ve Hiçlik
Hristiyanlıkta Azizler ve mistikler de hiçlik kavramına temas eder.
Meister Eckhart şöyle der: “Tanrı’ya ulaşmak isteyen, her şeyi terk etmeli. Hatta Tanrı’yı bile. Çünkü Tanrı’yı tanrı yapan şeylerden de vazgeçildiğinde O’nun özüne varılır.”
Yani duyularla, kelimelerle, zihinsel imgelerle ulaşılamayan bir Tanrı vardır, bu ancak benliğin ve tüm imgelerin çözülmesiyle deneyimlenebilir.
Hiçlik burada “kendi özünden sıyrılmak ve Tanrı’ya yer açmaktır”.



Ezoterik Geleneklerde Hiçlik: Hermetizm, Gnostisizm, Modern Spiritüalizm
Ezoterik sistemlerde hiçlik, evrenin “ilk yaratılmamış hâli” olarak görülür.
Hermetik öğretilerde, Tanrı “Adı Olmayan Işık”tır. Bu ışık, formdan önceki hiçliktir.
Gnostik metinlerde, yaratılıştan önceki ‘pleroma’ durumu (doluluk gibi çevrilir ama aslında hiçliktir) her şeyin kaynağıdır.
Modern spiritüalizmde, özellikle birlik bilincine ulaşanlar bu hiçlik durumunu “kozmik sessizlik”, “bütünsel farkındalık” veya “Null Zone” gibi isimlerle anlatır.
Burada hiçlik: Zamanın yokluğu, Kimliğin çözülüşü, Sadece saf farkındalığın kalmasıdır.

 

Hiçlik ve Modern Felsefe
Heidegger: Hiçliği “varlığın açıldığı alan” olarak tanımlar. Varlığı anlamak için, hiçliği anlamak gerekir. Çünkü yokluk fark edilmeden, varlık da fark edilemez.
Sartre: Hiçliği bilinçle ilişkilendirir. Bilinç, bir hiçlik açılımıdır, çünkü var olanı, olmadığı gibi, düşünebiliriz. Yani bilinç, yokluğu düşünebildiği için varlık yaratabilir. Hiçlik burada “yaratma gücünün kaynağıdır.” Var olmayanı düşünebilmek, yaratıcılığın temelidir.

Ruhsal Yolda Hiçlik: Son Engel ya da İlk Eşik
Hiçlik, birçok inançta korkulan bir boşluk gibi görünse de aslında spiritüel yolculukta son adımdır.
Çünkü bu hiçlik: Egodan arınma, kalıplardan çıkma, zaman ve mekândan özgürleşme, evrensel Benlik ile birleşme anlamına gelir. Hiçlik = saf bilinçtir.
Ruhsal geleneklerde bu hâle ulaşanlara bazen aydınlanmış, bazen ölmeden önce ölen, bazen hiçliğe eren denir. Ve o kişi, varoluşun içinden, ama ona bağlı olmadan yaşar. İşte bu da özgürlüğün ta kendisidir.

 

Sonuç: Hiçlik Bir Son mu, Başlangıç mı?
Hiçlik, yokluğun durağanlığı değil; potansiyelin ta kendisidir. Her şey ondan gelir, ona döner. Hiçlikte yalnızlık değil, birlik saklıdır. Çünkü orada artık “ben” yoktur, sadece biz ve “olan” vardır. Ve bu hiçlikten doğanlar; bilgeler, sanatçılar, mistikler, kâşifler… Hiçliği yaşamış ama oradan dönebilmiş olanlardır.
Sen de bir gün oraya varırsan, Korkma. Çünkü orada seni sen yapan her şey yok olacak. Ama asıl sen kalacaksın: Sessiz, sınırsız, sonsuz bir hiçlikte… her şeyin kaynağı olarak.

Kaynakça:
Gershom Scholem, Major Trends in Jewish Mysticism       
Moshe Idel, Kabbalah: New Perspectives
Daniel C. Matt, The Essential Kabbalah
William Chittick, The Sufi Path of Knowledge: Ibn Arabi’s Metaphysics of Imagination
Sachiko Murata & William Chittick, The Vision of Islam
Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Mesnevi (özellikle 1. ve 6. cilt)
Nagarjuna, Mulamadhyamakakarika
Edward Conze, Buddhist Thought in India
Alan Watts, Tao: The Watercourse Way
Laozi, Tao Te Ching
Meister Eckhart, Sermons and Treatises
Pseudo-Dionysius, The Mystical Theology
Martin Heidegger, What Is Metaphysics?
Jean-Paul Sartre, Being and Nothingness
Antoine Faivre, Access to Western Esotericism
Hans Jonas, The Gnostic Religion
Ken Wilber, A Brief History of Everything