Bazı kavramlar vardır, sadece okunmaz… Hissedilir… Şekhina da onlardan biri... Dinlerin, mitlerin ve kadim ezoterik öğretilerin kalbinde yer alan hem tanrısal hem de bize dokunan bu dişil varlık, pek adını duymamış olsak da çoktan kalbimize yerleşmiştir.
Şekhina (Shekinah, שכינה) İbranice “yerleşmek” anlamına gelen “şakan” fiilinden türemiştir. Yani o, Tanrı’nın “gökyüzünden yere konuk oluşudur.” Yahudi mistisizmi Kabala’da, Tanrı’nın dünyada görünen, hissedilen, yeryüzüne inmiş yönüdür. Ve bu yön… dişildir.
Gelgelelim onun hikâyesi sadece bir dine, bir kültüre ait değildir. O, evrensel annedir, kraliçedir, gelindir, ışığın kendisidir. Bazen bir dua fısıltısında, bazen bir annenin gözyaşında, bazen gece boyunca sessiz kalan bir kalbin atışındadır.
Hayat Ağacı’nın Köklerinde Bir Işık
Kabala’nın merkezinde yer alan Etz Hayim, yani Hayat Ağacı, evrenin yaratılış haritası gibidir. Şekhina, bu ağacın en alt seviyesinde yer alan Malhut (Malkuth)’ta parıldar. Burası, Tanrı’nın ışığının maddeye dönüştüğü son duraktır. Başka bir deyişle: Tanrısal olanın bizde vücut bulduğu an…
Şekhina’nın görevi büyüktür: Tanrı ile insan arasında köprü kurmak... Işık yukarıdan aşağıya aktıkça, O bu ışığı bize ulaştırır. Ancak bu kutsal bağ, insanların adaletsizliği, hırsı ve merhametsizliğiyle kopar. Ve Şekhina, Tanrı’dan uzaklaşır, tıpkı sürgündeki bir anne gibi…
Neyse ki umut hep vardır. Çünkü her merhametli davranış, her iyi niyetli eylem, her dürüst adım Şekhina’yı tekrar Tanrı’ya bağlayan birer ipliktir. Kabala buna Tikkun Olam, yani “dünyanın onarımı” der.
İlahi Aşk: Şekhina ve Tiferet
Kabala’da, Tanrı’nın eril yönü Tiferet, dişil yönü olan Şekhina ile birleşmek ister. Bu evrensel aşk hikâyesine İbranicede Zivug denir. Her dua, her içten gözyaşı, bu birleşmenin mümkün olması için bir çağrıdır.
"Şabat Kraliçesi", Abigail Sarah Bargraim
Zohar der ki: “Şekhina sürgündedir. Ama doğru yaşamla onu Tanrı’ya geri getiririz.”
Amacımız, İlahi dişilin dağılmış parçalarını (kutsal kıvılcımları) birleştirmektir. Bu yüzden mistiklere göre her iyilik, evrenin kalbindeki bu aşka bir selam gönderir.
Şabat gecesi, bu aşkın kavuştuğu zamandır. O gece, gökyüzüyle yeryüzü evlenir. Gönüller birleşir. Işık iner. Şabat, bu yüzden aynı zamanda mistik bir düğün gecesi olarak kabul edilir.
Şekhina’nın Gölgesini Takip Eden Kültürler
Şekhina’nın izlerine sadece Yahudi Kabala’sında değil, dünyanın dört bir yanındaki inanç sistemlerinde farklı yüzlerde rastlamak mümkün…
Tasavvuf’ta Rabbani tecelli, Cemal sıfatı, özellikle Hz. Fatıma’ya atfedilen Zehra Nur… Bunlar, Tanrı’nın merhametli, koruyucu ve dişil yönlerinin yankısıdır. İbn Arabi, kalpte doğan nuru Tanrı’nın tezahürü olarak görür.
Kadınların ve çocukların koruyucusu Umay Ana
Türk Mitolojisi’nde Umay Ana, Çocukları koruyan, rüyaları yöneten kuş biçimli bir ruh; Ak Ana, Evrensel suyun içinden çıkan, yaradılışın dişil kıvılcımı olarak kendini gösterir. Aynı zamanda eril Gök Tanrı ile dişil Toprak Ana’nın evliliği, Kabala’daki Tiferet + Şekhina birleşmesini hatırlatır.
Hristiyanlık’ta Meryem Ana ile karşımıza çıkar, Theotokos, yani Tanrı’nın annesidir. Hem insan hem ilahi olanı doğurur. Ezoterik Hristiyanlığa göre Meryem, Şekhina’nın yeryüzündeki tezahürüdür.
Gnostisizm’de ise Sophia karakteri ile özdeşleşir. Tanrısal bilgelik, dişil olanın ayrılışı ve dönüşünü simgeler.
Doğu Geleneklerinde
Hinduizm’de Shakti, Yaratıcı, koruyucu, yıkıcı dişil gücü ile Şekhina ile özdeşleşirken;
Shakti
Taoizm’de Yin, Sessiz, şekilsiz ama doğurgan yönüyle; Budizm’de Prajnaparamita, Bilgeliğin rahmi, aydınlanmanın annesi rolüyle karşımıza çıkar.
Antik Dünyada
İsis (Mısır), Göklerin kraliçesi, büyünün hanımı, anneliğin ve doğurganlığın tanrıçası olarak;
Aşera, Anat, İştar (Ortadoğu), Tanrı’nın dişil yönünü temsil eden kadim figürlerdir. Bazılarına göre Judaik Şekhina’nın kaynaklandığı karakterler olarak kabul görmektedirler.
Aşera
Afrika’da Oshun ve Mawu, Sevgi, doğurganlık ve şifa veren yönleri ile benzerlik gösterir.
Amerika kıtasına baktığımızda yerlilerin White Buffalo Calf Woman’ı ile karşılaşırız; Bilgeliği ve barışı getiren dişil ruh...
Venüs Heykelleri: Dişil Kutsallığın Sessiz Tanıkları
Venüs Heykelleri, 40.000 yıl öncesine uzanan, taşlara oyulmuş gizemli figürler...
Göğüsleri, kalçaları belirgin. Yüzleri yok. Çünkü onlar bir kadını değil, bütün kadınları temsil ediyorlar. Bütün yaşamı. Bütün doğumu. Belki de Şekhina’nın ilk yüzüydü onlar. Yaratan, sessiz ama güçlü. Tıpkı Onun gibi…
Atlantis ve Lemurya: Kayıp Uygarlıkların Dişil Sırrı
Efsaneler der ki… Bizden önce başka çağlar, başka uygarlıklar vardı dünya üzerinde. Atlantis ve Lemurya, bu kadim zamanların en çok konuşulan iki kayıp halkıydı. Ve her ikisi de Şekhina’nın dünyada en saf hâliyle yaşandığı yerlerdi.
Lemurya, tarih öncesi çağlarda Pasifik Okyanusu’nda var olmuş, yüksek bilinçli ve ruhani bir uygarlık olarak anlatılır. Lemurya’nın merkezinde dişil enerji hüküm sürmekteydi. Bu toplumda sezgi, şefkat, kolektif bilinç ve doğa ile uyum ön plandaydı. İnsanlar, kalpleriyle konuşur, evrenle doğrudan bağlantı kurarlardı.
Ezoterik geleneklerde Lemurya, dünyanın rahmi olarak anılır. Kadim kadın rahibeler, bu kutsal enerjiyi korur ve yeryüzünün titreşimiyle bir olurdu. Şekhina, burada bir fikir değil; nefes alıp veren bir varlık, bir rehberdi. Lemurya’nın çöküşü, dünyada dişil bilincin geri çekilmesi anlamına gelir.
Atlantis, bilgeliğin ve teknolojik gücün zirveye çıktığı, ancak zamanla dengenin bozulduğu bir uygarlıktır. Başlangıçta burada da kutsal dişil ve eril enerji dengedeydi. Yüksek rahibe okulları, Şekhina bilincini taşıyan kadınlar tarafından yönetilirdi. Bu kadınlar evrenin yasalarıyla uyum içinde yaşar, toplumun vicdanı olurlardı.
Ne var ki bir şey oldu. Eril güç yavaş yavaş kontrolü ele geçirdi. Mantık, hisleri bastırdı. Egemenlik ve hırs sezgiyi unutturdu. Şekhina ise… yavaşça gökyüzüne çekildi. Atlantis’in çöküşü, bu dengesizliğin fiziksel bir sonucuydu. Bu olay, sadece bir kıtanın değil, Tanrı’nın dişil yüzünün de kaybedilişiydi.
Şekhina’nın Geri Dönüşü: Lemurya’nın Fısıltısı, Atlantis’in Uyarısı
Bugün birçok ruhsal öğreti, Şekhina bilincinin dünyaya geri dönmekte olduğunu söylemekte. Kadim rahibelerin uykusu sona eriyor. Lemurya’nın rahmi yeniden titreşiyor. Atlantis’in dersleri tekrar hatırlanıyor. İnsanlık, dişil sezgiyi, sezgiyle dengelenmiş bilgeliği ve kalpten gelen sesi yeniden duymaya başlıyor.
“Şekhina bir zamanlar Lemurya’da şarkı söylerdi. Atlantis’te suskunlaştı. Ama şimdi yeniden uyanıyor… içimizde, kalbimizde, dünyamızda...”
Şekhina artık bir metinde, bir ibadette değil sadece. O, kalbinin bir köşesinde ışıldayan, seni çağıran, sana merhameti, gücü, sezgiyi ve dönüşümü hatırlatan içsel ses. Belki de seninle konuşmak için bu satırları bekliyordu.
Kaynakça:
Gershom Scholem – Major Trends in Jewish Mysticism
Z’ev ben Shimon Halevi – Kabbalah: Tradition of Hidden Knowledge
Moshe Idel – Kabbalah and Eros
John Lamb Lash – Not in His Image
Anne Baring & Jules Cashford – The Myth of the Goddess
Carl Jung – Archetypes and the Collective Unconscious
Riane Eisler – The Chalice and the Blade
Zohar – The Book of Splendor
Marija Gimbutas – The Language of the Goddess
Catherine Perles – The Prehistory of Europe
Jean Clottes – The Shamans of Prehistory
Alexander Marshack – The Roots of Civilization