İki kadın başbakan… Ayrı zaman dilimlerinde, değişik coğrafyalarda, ayrı kültürlerde ve şartlarda görev aldılar.

Koşulları oldukça değişik olduğu için farklılıklarını ve benzerliklerini tespit etmek zor. Ancak her ikisi de -tıpkı Jacinda gibi Golda da- çocuklarının babasından çok destek aldı. İkisi de aslında Başbakan olmak istemedikleri halde erkek çalışma arkadaşları tarafından güvenildiler.

Jacinda henüz yolun başında sayılır; mutlaka hataları da olacaktır Golda gibi, her politikacı gibi, her insan gibi…

Hikâyeleri mutlaka anlatılmalıdır. Kararlılıkları, azimleri, çalışkanlıkları ve daha birçok iyi yönleri, ilham kaynağı olsun diye…

GOLDA MEIR

İsrail’in ilk -şimdilik tek- kadın başbakanıydı. Ölümünün üstünden seneler geçtiği halde gerek kişiliği gerekse İsrail kurulurken verdiği hizmetleri ve sarf ettiği çabaları unutulamaz. Golda hataları ve sevaplarıyla efsane bir kadındı...

Henüz altı yaşındayken, sadece Yahudi oldukları için ailece Rusya’dan Amerika’ya göç etmek zorunda kalmalarından dolayı belki de Golda Meir hep bir Yahudi devleti kurulmasını istedi. Ve bunun için gençlik yıllarından itibaren önce Amerika’da çalışmalara başladı. Büyük bir tutkuyla, kafasına koyduğunu yaptı. Kalbinin sesini dinleyerek, yeni evlendiği kocasını ikna ederek Amerika’yı, öğretmenliği ve sevdiklerini bırakarak göç etti. 1921’de, henüz İsrail devleti kurulmadan önce, şimdiki İsrail topraklarında bir kibutza yerleşerek hayalini gerçekleştirmeye başladı.

İbranicesi iyi değildi, Yahudi felsefesi hakkında da bir bilgisi yoktu, ama karizması, kararlılığı, ikna yeteneği ve çalışkanlığı daha o yıllarda dikkati çekti. Çeşitli kuruluşlarda, örgütlerde çalışması için erkek çalışma arkadaşlarından teklifler aldı ve hepsini kabul etti. ‘Yahudi İsrail’e mültecilerin gelebilmeleri için mücadeleler verdi. Onca erkeğin yanında sözünü sakınmadı. Fikirleri saygıyla karşılandı.

İsrail’in kurucusu Ben Gurion’un sağ koluydu. Golda’nın biyografisini yazan Klagsburn’e göre, Ben Gurion’un, politik çalışmalarına bir kadını dâhil etmesi oldukça cesur bir davranıştı, çünkü o zamanlar kadınlar sadece İsrail’de değil, genelde politika çevresinde görülmüyorlardı. Ben Gurion ondan söz ederken “kabinemdeki en erkek kadın” derdi.

Golda İsrail’in kurucu üyelerdendi. İsrail pasaportuna sahip olan ilk kişidir. İşçi partisinin başkanlığı, dışişleri bakanlığı görevlerinden sonra meclisin yüzde doksan onayıyla İsrail’in dördüncü ve tek kadın başbakanı oldu. “İsrail’in annesi”, “Demir Leydi” (Thatcher’dan önce), “Safta (Büyükanne) Golda” olarak anıldı. Sadece İsrail’de değil, bütün dünyada saygı gördü.

Anneliği

Anneliğine gelince; bu kadar iş ve sorumluluk arasında bir oğlu ve kızı oldu. Çocuklarına yeterince zaman ayıramadı. Başbakan olmadan evvel, çocukları çok küçükken, bir görev dolayısıyla onları bırakmak zorunda kalarak iki seneliğine Amerika’ya gitti. Çocuklarına zaman ayıramamaktan dolayı iç çatışmalar yaşadı, hatta bir konuşmasında şu sözleri sarf etti: “İşte evde bıraktığın çocukları düşünüyorsun, evde ise bitirmediğin işlerini.” Suçluluk hissetse de başta babaları olmak üzere kızını ve oğlunu güvendiği kişilere emanet ettiğini bilmesi, içini rahatlattı. Bir söyleşide, yaptığı çalışmalardan kendi çocuklarının da yararlanacağını belirtti. Yine de çocukları annelerine gücenik olduklarını saklamadılar. Ölümünden sonra ise onunla ilgili kötü bir şey söylenmesini istemediler, hatta anneleriyle gurur duyduklarını belirttiler. Golda, başbakanlığından sonra torunlarına vakit ayırabilmişti. Erkek torunu, onun adına kâr amacı taşımayan bir kurum oluşturdu.

Karakteri

Golda, sade ve otantikti. Kabinesindeki bakanlarını, Amerika’dan gelen senatörleri evinde ağırladığında, mutfakta, kendisinin hazırladığı kahvesi ve elleriyle yaptığı ballı kek ikramları pek ünlüydü. Emekliliğinde pazar torbalarıyla otobüslerde görülürdü. Soyadı ile çağrılmasını istemezdi. “Bana lütfen Golda deyin” derdi. Yahudi mizahı onda da vardı; “Musa bizi Ortadoğu’nun petrol olmayan yegâne yerine getirmek için kırk sene dolaştırdı” onun sözüdür.

Savaşta

Oldukça dobra ve hazır cevaptı. Örneğin, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, barış görüşmeleri için ilk defa İsrail’e geldiğinde, artık Başbakan olmamasına rağmen protokole davet edilen Golda’nın yanına giderek, “Seninle hep karşılaşmak istemiştim” dedi. Golda buna, bir soruyla cevap verdi: “Buraya niye daha önce gelmedin o zaman?

Aslında içi yandığı için bu soruyu sormuş olabilir. Komşularıyla savaş halinde olan küçücük bir ülkede başbakanlık kolay olabilir mi?

1973 senesinde Yom Kippur savaşından önce Mısır ve Suriye’nin saldıracağını haber aldığı halde, İsrail’in savaşı başlatmasını istemedi. Bu kararının bedeli çok ağır oldu. Tek bir askeri bile çok değerli olan bir ülkenin iki binden fazla askerinin ölmüş olması büyük şoktu ve kabul edilemezdi. Ordunun yeterince hazırlıklı olmaması eleştirildi. Sonuçta savaş kazanıldı ama sonrasında Golda istifa etti.

“İsrail’in annesi” mükemmel değildi, her anne gibi... Vatanını çok sevdi, canla başla çalıştı. Güç meraklısı değildi. Defalarca, aslında “Başbakan” olmak değil, partisinde kalıp ağaçlar dikmeye devam etmek istediğini, kibutzda olmayı arzu ettiğini belirtti. Başbakanlık koltuğuna yapışmadı. Yıllarca lenf kanseri olduğunu kendisine saklayarak çalışmaya devam etti.

Golda’nın Yom Kippur savaşındaki hatasından dolayı eleştirilmesi gayet doğal. Ateş düştüğü yeri yakar. Yine de ülkesinin kurucusu olarak, bir kadın Başbakan olarak Golda’nın verdiği hizmetler hatırlanmalı. Bir Yahudi ülkesinin olmasını çok istedi. Günümüzde, dünyanın hemen hemen her yerinde görülen ve maalesef gittikçe arttığı hissedilen antisemitizme bakılırsa, çok haklıydı Golda. Düşündü, istedi, hayal etti, çok çalıştı, bedeller ödedi ama gerçekleştirdi. Bu efsane kadın, her şeye rağmen, artılarıyla, eksileriyle anılmalı ve anlatılmalı…

Kaynaklar

Haaretz: “How Golda Meir, Israel’s Only Female Prime Minister, Wound Up With Such A Bad Reputation”- David. B. Green- October 15-2017.

The Times of Israel: Biography - ‘Golda’s Success Didn’t Spill Over to Other Women in Israel’ J.P O’malley, November 17 -2017.

A Woman Called Golda -Tv Film- 1982.

 

JACINDA ARDERN

Yeni Zelanda’nın kadın başbakanı Jacinda Ardern güçlü liderliği, anneliği ve feministliği ile bütün dünyada dikkatleri üzerine çekerek hayranlık uyandırıyor…

Bir ada ülkesi olan Yeni Zelanda; muhteşem doğası, huzuru, yüksek refah düzeyi ve nüfusunun azlığından dolayı sakinliği ile tanınır. Orayı ziyaret edenler, son derece güvenli bir yer olduğunu, ormanlardaki hayvanların bile sükûnet içinde yaşadığını, geceleri dahi tek başına ormana gidilebildiğini anlatırlardı.

Jacinda Ardern’in başbakan olmasıyla Yeni Zelanda özel bir ülke olarak ilgi çekmeye devam ediyor…

Ardern, 2017 yılında Yeni Zelanda’nın kırkıncı başbakanı seçildi. ‘Kadın başbakan’ bu ülke için yeni bir şey değil. Ardern Yeni Zelanda’nın üçüncü kadın başbakanı. Ancak, bu göreve çok genç -otuz yedi yaşında- başladığı için dünyadaki başbakanların en genci. 2018 yılında Time dergisi tarafından en etkili yüz kişiden biri olarak seçildi. İki yüz ülke içinde sadece on bir kadın başbakan olduğu düşünülürse, kadınların bu göreve kolay gelmediği anlaşılır. Ekonomik eşitsizlik, kürtajın suç sayılması gibi ele aldığı konular için mücadele etmekte kararlı.

Başbakanlık yolunda

Politikaya olan ilgisi çok gençken, lise yıllarında başladı. Babası polis görevlisi, annesi ise bir okulun yemek hizmetinde asistan olarak çalışıyordu. Kızlar halalarına çeker misali mi yoksa yıllardır İşçi partisinde faal olan halasını mı örnek aldı bilinmez ama onun tarafından cesaretlendirildiği söyleniyor... Ardern, İşçi partisine katıldı. Zamanla ilerledi. Aslında başbakan olmayı istemiyordu. İşçi partisinin oyları düşünce, genç ve popüler bir kadın olarak onu öne çıkardılar. Sevenleri çoktu, hatta “Jacindamania” -Jacinda tutkunluğu- diye bir terim ortaya çıktı.

Liderlik günleri

Göreve geldiğinden beri iki önemli durumla başa çıkabilme yeteneği ve çabalarıyla hayranlık uyandırdı. Bunlardan ilki mutlu bir olaydı: Başbakanlığı sırasında anne oldu. Diğeri ise geçtiğimiz günlerde ülkesinde son derece üzücü bir olayın yaşanmasıydı...

Feminist ve anne Ardern

Bir söyleşide kendisine yöneltilen “Anne olmayı düşünüyor musunuz?” sorusunu hoş karşılamadı. Ardern, işe alınırken kadınlara bebek isteyip istemedikleri ya da doğum kontrolü konusunda soru sorulmaması gerektiğini net ve açık bir şekilde belirtti. Böylece feminist görüşlerini savunmuş oldu.

Başbakan seçilmesinden kısa bir süre sonra Jacinda Ardern bebek beklediğini açıkladı. Henüz ‘çiçeği burnunda’ bir başbakan iken ‘karnı burnunda’ görevine devam etti.

Pakistan’ın eski ve tek kadın Başbakanı Benazir Butto’dan sonra başbakanlık görevi sırasında anne olan ikinci başbakan oldu. Ancak, Butto gibi doğum yapar yapmaz hemen göreve devam etmedi. Kendi yerine çalışma arkadaşını atayarak altı hafta doğum iznine ayrıldı. İzindeyken kabine toplantılarını takip etti. New York’taki Birleşmiş Milletler konferansına kucağında üç aylık bebeği ve hayat arkadaşı Clarke Gayford ile gitti.

Ardern elinden geldiğince kızı ile olmaya gayret ediyor. Sabahları ailece kahvaltı veya yürüyüş yaptıklarını, fırsat buldukça bebeğe kitap okuduğunu belirtiyor. Buna rağmen, çoğu anne gibi, Jacinda da bazen suçluluk hissettiğini itiraf ediyor. Kızının, büyüdüğü zaman, çocukluğunu düşündüğünde annesinin onun yanında olduğunu hatırlamasını diliyor.

Kız bebeğinin adı Neve Te Aroha. Neve “aydınlık”, Aroha “aşk” anlamına geliyor. Te Aroha aynı zamanda Ardern’in doğduğu şehir olan Morrinsville’e yakın bir dağın adı. Adının derin anlamı ve böyle bir annenin kızı olması, küçük Neve’nin dünyaya bir ışık olacağını vadediyor. Annesi, kızı Neve için “Umut ediyorum hiçbir kısıtlanma hissetmez, kızlar ne yapabilir ne yapamaz gibi bir muhakemesi olmaz, onun için böyle bir kavram bile olmaz…” diyor.

Annelikle başbakanlığı birlikte yürütmenin bazen zor olabildiğini söylese de bunun çok değerli bir deneyim olduğunu, bu şekilde, çalışan annelerin iş ve aile arasında nasıl çabaladığını daha iyi anlayabildiğini belirtiyor.

Örnek lider

Başbakan Ardern bebeği ve görevi arasında çabalarken ülkesinde son derece üzücü bir olay yaşandı. Yeni Zelanda, geçtiğimiz mart ayında iki camide gerçekleşen terör olayı ile gündeme geldi. Ardern, bu zor durumu öyle bir akıl, duygusal zekâ, sıcaklık, şefkat ve büyük bir güçle ile ele aldı ki, sadece terör kurbanlarının yakınlarını teselli etmekle kalmadı, belki de olası öfke, intikam, ülkede huzurun yok olması gibi istenmeyen tepkileri de engellemiş oldu.

Yakınlarını kaybetmiş ailelere empati duymasında anneliğinin büyük rolü olduğunu belirtti. Matem tutanları teselli ederken kullandığı başörtüsü ile, samimi ve özenle seçtiği birleştirici kelimeleriyle, içten sarılmalarıyla ‘bu yolda biriz, beraberiz’ mesajlarını verdi.

Böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiği konusunda da dünya liderlerine model oldu. Bütün bunlar, özellikle kadınlarda daha güçlü olan karakter özelliklerinden sağduyu, şefkat, anlayış, empati, içgüdü gibi erdemlerin, liderliğe olan pozitif etkilerini gösteriyor. Terör kurbanlarını anma töreninde bir anne gibi konuştu. Anlayışlı, şefkatli, sevgi dolu, ailesini toparlayan, çocuklarını ayırmayan, birleştiren, koruyan bir anne gibi…

Silah yasağı

Jacinda Ardern şefkatli olduğu kadar, çetin, kararlı ve sözünün eri bir lider. Olaydan sonra yaptığı konuşmasında verdiği sözü tutarak on gün içinde silah sahibi olmayı yasakladı.

Silah yasağından sonra, Ardern’in hayat arkadaşı, kızlarının dokuzuncu ayını ve emeklemesini kutladı ve sosyal medyada bunu paylaştı. Ardern’in, minik Neve’ye hediye olarak, daha güvenli bir ülkede büyümesini sağladığını söyleyerek halkı duygulandırdı.

Kadının gücü

Ardern bizden uzak bir coğrafyada, farklı bir kültürde ve şartlarda yetişmiş bir kadın Başbakan. Yine de kadın olmanın sıkıntılarını yaşıyor ve mücadele ediyor. Görevinde yeni sayılsa da bazen onu eleştirenler çıksa da liderlik ve annelik görevini hakkıyla yapmaya çalışıyor. Hem şefkatli hem güçlü olunabileceğini göstererek tüm liderlere örnek oluyor, bu gencecik Başbakan. Onun varlığını ve yaptıklarını bilen, izleyebilen tüm dünyadaki kadınlara ilham veriyor hiç şüphesiz. Işığıyla kadınların yolunu aydınlatıyor, kadınlara kendi güçlerini hatırlatıyor, insanlığa kadının gücünü gösteriyor. Dünyayı kadınların kurtaracağına inananlara bir umut ışığı oluyor.

Kaynaklar

https://www.theguardian.com/media/2019/jan/22/jacinda-ardern-asked-in-bbc-interview-if-she-plans-to-propose-to-her-partner

https://nzhistory.govt.nz/keyword/prime-ministers

http://time.com/collection/most-influential-people-2018/5217549/jacinda-ardern/

https://www.msn.com/en-au/news/world/the-path-that-led-jacinda-ardern-to-becoming-the-most-respected-leader-in-the-world/ar-BBV4i5L

https://www.msn.com/en-au/news/world/clarke-gayford-s-touching-tribute-to-jacinda-ardern-and-daughter-neve/ar-BBV4tfu?amp;ocid=iehp&li=AAgfLCP

https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/mar/31/the-observer-view-on-jacinda-ardern-setting-a-global-standard-in-leadership?CMP=fb_gu&fbclid=IwAR1I5qa6ZLA8XbVm

https://www.bbc.com/news/world-asia-44568537

https://www.theatlantic.com/international/archive/2019/03/new-zealand-jacinda-ardern-lesson-leadership/585475/

https://en.wikipedia.org/wiki/Terrorism_in_New_Zealand

https://www.theatlantic.com/international/archive/2019/03/new-zealand-jacinda-ardern-lesson-leadership/585475/