Kırkağaç, Manisa sınırları içinde bulunan, Soma’ya son derece yakın tarihî bir yerleşke. Ülke sınırlarında şöhret bulmasına sebep olan özelliği ise hiç şüphesiz kavunu. Bölge Bakırçay havzasında yer aldığı için son derece verimli topraklara sahip.

Kırkağaç 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi Ayşe Hafsa Sultan’a temlik edilmiş. Buradan elde edilen gelir Hafsa Sultan’ın Manisa’da kurduğu cami, imaret, sıbyan mektebi, darülkurra, medrese, darüşşifa, hamam ve hankâhtan oluşan vakfı için ayrılmış. İlginçtir ki, bugün kavunu ile şöhret bulan ilçenin 16. yüzyılda ürettiği en önemli ürün pamuktu. Pamuk dışında bölgede buğday, arpa, yulaf, burçak, darı ve çeltik ekimi de yapılıyordu.

Kavunun tarihi ve Türkiye

Şimdilerde isminin özdeşleştiği meyve olan kavuna gelince; kavun üretiminin izi günümüzden 5000 yıl öncesine kadar sürülebiliyor. Genel kabul gören kanaat, kavunun Afrika kökenli olduğu yönündedir. Buradan Hindistan’a yayılan meyve sonrasında en çok üretildiği yer olan Çin’e ulaşmıştır. Amerika kıtasında ise Kolomb’un bölgeye gelmesinden önce de var olduğu biliniyor.

Türkiye dünyanın sayılı kavun üreticilerinden biridir. Dünya kavun üretiminde Çin %39’luk payla başı çekiyor. Onu, %9’luk üretimle Türkiye takip ediyor. Türkiye’nin ardından ise ABD ve İran geliyor. Ülkemizde genel olarak Kırkağaç, Kantalup, Hasanbey, Topatan, Kış ve Van kavunu gibi türler yetiştiriliyor. Kırkağaç kavunu bu ilçenin dışında Soma ve Akşehir’de de üretilmektedir. Esasen Türkiye’de en çok kavun yetiştiren bölge %41’lik pay ile orta Anadolu olup, onu %27 ile Ege bölgesi takip eder.


Kırkağaç ilçesi

Kırkağaç’ı gezerken ilçenin hemen girişinde file içinde kavun satan esnafa tesadüf edersiniz. Ben de Ağustos 2019’da yaptığım gezide bu kavunlardan satın aldım. Fiyatları kavunların ebat ve durumlarına göre değişiyor. Genel olarak 5-15 lira arasında bir fiyata satılıyor. İlçenin girişinde ve merkezinde iki ayrı kavun heykeli var. İlçede esasen görülecek çok fazla bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim. Benim dikkatimi çeken, şehrin merkezindeki saat kulesi ve mezarlık yolu üzerinde yer alan evlerdi. Bu evlerin bir kısmının epey eski olduğunu zannediyorum. Bununla beraber beni buraya sadece kavun alma dürtüsü getirmedi tabii.

Kırkağaç denilince akla her ne kadar kavun gelse de bir tarihçi olarak benim aklıma ilk gelen 19. yüzyılın en önemli heccavı yani hiciv şairi Eşref’in burada gömülü olması. Hiciv, halk arasında taşlama olarak da bilinir. Hicvin konusu genellikle toplum içindeki rüşvet, dedikodu, haksızlık gibi ahlaksızlıkları yerme üzerinedir. Hicivde üstü kapalı veya açıkça söz konusu filleri işleyen insanlar da zikredilir. Nefi örneğinde olduğu gibi bu uğurda başını kaybeden heccavlar da vardır. Şair Eşref ya da Neyzen Tevfik örneğinde olduğu gibi zaman zaman ağza alınmayacak müstehcenlikte hiciv yazanlar da az değildir.

Kırkağaçlı Şair Eşref

Son devir heccavlarından biri olan Şair Eşref, Kırkağaç’ın Gelenbe kasabasındandır. Bu kasaba daha ziyade çıkardığı Türk matematikçisi Gelenbevi İsmail Efendi ile tanınır. 1846’da doğan Şair Eşref de bu âlimin soyundandır. Ulema ailesinde yetişen Eşref, ilk eğitimini Gelenbe’de alır. Manisa’daki Hatuniye medresesinde Arapça ve Farsça tahsil eder. Manisa, Turgutlu, Alaşehir gibi yakın muhitlerde çeşitli görevler ifa ettikten sonra sınava girerek üçüncü derece kaymakam olmaya hak kazanır. Vazife yaptığı yerler arasında Fatsa, Çapakçur, Hizan, Ünye, Tirebolu, Buldan, Kula, Gördes ve kendi memleketi olan Kırkağaç sayılabilir. Görevlerinin bazılarından, işrete olan düşkünlüğü sebebiyle ve halkın şikâyetleri sonucu alınmıştır. Örneğin, Gördes’te vazife yaptığı sırada Atike adlı bir hayat kadınını eve getirmeye kalkmış ve bu sebeple yöre halkı ile kavga etmişti. Gördesliler de Şair Eşref’i merkeze şikâyet etmişlerdi.

Tutukluluk ve gurbet

Aralık 1902’de evinde yasaklı yayın bulundurma ve hükümet aleyhine hiciv yazıp bunları yayma suçundan tutuklanır. Bir yıl hapis yatan Eşref, sonrasında İzmir’e gelir. Hakkındaki takibatın devam etmesi üzerine de 1905’de Mısır’a kaçar. 1908’e kadar gurbette yaşayacak, bu süreçte Paris, Cenevre ve Kıbrıs’ta da bir süreliğine bulunacaktır. Bu sırada Curcuna dergisi ve Zuhuri gazetesinde yazı ve şiirler yayınlar. Bu devrede oldukça sert şiirler kaleme alır. Bu şiirlerde bazen 2. Abdülhamit’ten, “Bir Hamide denk olur ancak iki tane Yezid” dizeleriyle bahseder. Bazen de onun iç ve dış siyasetteki başarısızlıklarını, etrafındaki üst düzey bürokratları ya da jurnalcileri hedef alır.

Yurda dönüş

İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte yurda geri döner. Gerek güçlü kalemi ve gerekse de gurbette çektiği zorlukların etkisiyle kendisine üst düzey bir memuriyet verilmesini beklerken Kasaba’ya yani bugünün Turgutlu ilçesine kaymakam tayin edilir. Bu tayin Eşref için tam bir hayal kırıklığı olur. 1909’da sağlık sebebiyle emekliye ayrılan Eşref, üç yıl sonra 22 Mayıs 1912 tarihinde memleketi olan Kırkağaç’ta hayata gözlerini yumacaktır. Hiciv sanatının 19. yüzyıldaki en büyük üstatlarından biri olarak kabul edilir.

Kaymakamlık görevi

Eşref’in Kırkağaç’taki kaymakamlık görevinden de bahsetmekte fayda var. Her şeyden önce, Şair Eşref kariyeri boyunca 14 farklı bölgede kaymakamlık yapmıştır. Bunların önemli bir kısmı Aydın vilayeti sınırları içindedir. Bu durumun en temel sebebi Eşref’in Aydın valisi olan Kıbrıslı Kâmil Paşa tarafından korunup kollanmasıdır. Kâmil Paşa ünlü şairin Kırkağaç kaymakamı olmasında önemli roller oynamış, ahalinin bazı şikâyetlerini sümenaltı ederek, deyim yerindeyse, Eşref’i “idare etmiştir”.

Gelgelelim zaman zaman Kâmil Paşa da Eşref’ten nasibini alır. Eşref hakkında anlatılan anekdotlardan birinde Kâmil Paşa eşek üzerinde gördüğü Eşref’e latife olsun diye “Eşek yaşlı değil mi? Düşmeyesin” demiş, Eşref de Paşa’ya “Merak buyurmayın Paşam, eşek kâmildir” şeklinde bir cevap vermiştir. Kâmil kelimesinin hem olgun anlamına geldiği hem de Paşa’nın adı olduğu göz önüne alındığında yapılan nükte ağır ama oldukça zekicedir.

Kırkağaç’taki görevi müddetince kendisi hakkındaki şikâyetlerin başında yine her zaman olduğu gibi işrete olan düşkünlüğü geliyordu. Bunun dışında yöre halkı bölgenin yerlisi olması sebebiyle çıkan ihtilaflarda tarafsız kalamadığı görüşündeydi.

Şair Eşref Kırkağaç’ta iki seneye yakın süren kaymakamlığı sırasında bazı imar faaliyetlerinde bulunur. Bunların başında oturulamayacak durumda olan hükümet konağı gelir. Öyle ki, dairede çalışanlar özellikle yağmur yağdığı zamanlar daireye şemsiyeyle geliyorlardı. Bu durumun nedeni ise hükümet konağı olarak kullanılan binanın çatısının tamire muhtaç olmasıydı. Eşref bu durumu İstanbul’a ileterek tahsisat istemiştir. Yazışmalar uzamış ve nihayetinde merkezden “tam olarak binanın nerelerinin aktığının” bildirilmesi istenmiştir. Bunun üzerine Eşref şu cevabı verecektir: “Musluklarından gayri her yeri akıyor!”

Onun döneminde Kırkağaç hapishanesi yeniden elden geçirilir. Bir de kadın hapishanesi kurulması gündeme gelse de hayata geçirilemez. Öte yandan Eşref’in görev zamanında yaz mevsiminde ciddi bir kuraklık yaşanır. Akabinde gelen kış mevsiminde de don olayı vuku bulur. Pek çok meyve ağacı ve bitki donar. Tam da bu noktada Şair Eşref’in yardımına velinimeti Kamil Paşa yetişir. Paşa’nın girişimleriyle bölge halkına ücretsiz olarak 250 bin Amerikan asma çubuğu gönderilir. Eşref de bu süreçte kendine bir bağ ve bağ evi satın alır. Emeklilik günlerini de bu bağ evinde geçirecektir.

Eşref’in mezarı

Kırkağaç Mezarlığı ilçenin çıkışına yakın bir noktada. Eşref’in mezarı mezarlığın ilk girişinde ve kapıya oldukça yakın. Mezarını ilginç kılan yanlardan biri, mezar taşının çalınacağını daha önceden hissetmesi ve bunu bir şiirinde dile getirmesidir. Şöyle der Eşref:

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı...

Burada Eşref, insanoğluna serzenişte bulunur. Mezarına gelinmemesini Fatiha bile okunamamasını, tabir yerindeyse mezarında rahat bırakılmasını ister ve “mezar taşımı çalmayın yeter” diye de ilave eder. Gelgelelim mezar taşı çalınır. Nitekim bu durum Kırkağaç Belediyesi tarafından dikilen ve Latin harfleriyle kaleme alınan şu anki taşında da ifade olunur. Mezarlıkta ayrıca Milli Mücadele döneminde 14. Süvari Alayı 2. Bölük Komutanı Şehit Yüzbaşı Halil Bey’in mezarı da dikkat çekici. Mezarlıktaki bazı taşlar son derece ilginç. Pek çok mezar taşı sarı ya da gök mavisi gibi açık renklerle bezeli. Allah’ı ve vahdeti simgeleyen servi ağaçlarına da her mezarda tesadüf etmek mümkün.

Bergama-Soma havalisine temmuz sonu, ağustos başı gibi yolunuzu düşürürseniz hem kavun almak hem de Türk şiirinin en büyük heccavlarından birinin mezarını ziyaret etmek için Kırkağaç’a uğrayın derim.

Kaynakça
Selim Altıntop; “Şair Eşref’in Çevre Şairleriyle İlişkisi”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih Sempozyumu Bildirileri (Haz: Kenan Erdoğan-Mehmet Günay), 2007, s. 92-115.
Şerife Çağın; “Eşref’in Şiirlerinde Muhteva”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih Sempozyumu Bildirileri (Haz: Kenan Erdoğan-Mehmet Günay), 2007, s. 81-91.
Ömer Faruk Huyugüzel-Şerife Çağın; Eşref, Bütün Eserleri, İstanbul 2006.
Önder Göçgün; Şair Eşref, Ankara 1998.
Vehbi Günay; “Köyden Kasabaya: Kırkağaç’ın Gelişimi (XVI. Yüzyıl), Manisa Araştırmaları, cilt: I, Manisa 2001, s. 39-53.
Ömer Faruk Huyugüzel; “Şair Eşref”, DİA, cilt: 38, İstanbul 2010, s. 304-305.
Alpay Kabacalı; Şair Eşref, İstanbul 1983.
Feyza Candan-Teoman Kesercioğlu; “Kavun (Cucumis Melo L.) Türünün Kökeni, Yayılışı ile Batı Anadolu’da Bulunan Doğal Form ve Kültür Varyeteleri”, Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri (Haz: Sinan Köksal-Mesude Uçar), 2012, s. 133-136.
Kemalettin Kuzucu; “Şair Eşref’in Siyasi Hayatı ve Kırkağaç Kaymakamlığı”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih Sempozyumu Bildirileri (Haz: Kenan Erdoğan-Mehmet Günay), 2007, s. 67-80.
Mehmet Zeki Pakalın; “Resmi Siciline Göre Şair Eşref”, Akademi Fikir Hareketleri, 15 Haziran 1946, sayı: 4.
Ümit Evran-M. Selçuk Satı; Geçmişten Günümüze Kırkağaç, İzmir 2000.
Özlem Tokuşoğlu; “Kırkağaç’ın Tescilli Sembolü Kırkağaç Kavunu”, Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri (Haz: Sinan Köksal-Mesude Uçar), 2012, s. 9-18.
Hilmi Yücebaş; Şair Eşref: Bütün Şiirleri ve 80 Yıllık Hatıraları, İstanbul 1978