Lee Miller, bir kadın toplumda nasıl bir rol üstlenir, üstlenmelidir gibi önermelerin karşısında eşsiz kişiliği ve görünümüyle duran ve her sorulduğunda erkek hegemonyasını çoğaltan bu soruların ötesinde, yaşadığı topluma kendi yapabildiği ne varsa onunla katılım sağlayan bir insandı. Bugün Lee Miller için söyleyebileceklerim, bu çağdaş kadının, eylemlerine bakarak yorum yapabileceğimiz ölçüde insanca yaşamanın peşine düşmüş, hak ve özgürlüklerini gözetmeye çalışmış bir birey olduğudur. Bu açıdan kadının toplumsal rolünün belirgin sınırlarını yıkmak adına iyi bir örnektir.

 

Babası Theodore Miller ile

Babasının çektiği “uygunsuz” fotoğraflar
Elizabeth “Lee” Miller, 23 Nisan 1907’de New York’ta doğmuştu. Babası Alman, annesi ise İskoç ve İrlanda asıllıydı. Babası Theodore, amatör olarak ürettiği fotoğraf çalışmalarında, henüz küçük yaşlarında olan Lee’yi model olarak kullandı. Böylece Lee, fotoğrafla erken yaşlarda tanışmış oldu. Aslında bu erken tanışıklık onun hayatında tam aydınlanmamış olan, herkesten sır olarak sakladığı ve ölümünden sonra oğlunun biyografisini yazma girişimiyle ortaya çıkan korkunç ve karmaşık bir olayı gündeme getirmekteydi. Lee, erkek kardeşinden edinilen ve tedavi kayıtlarıyla doğrulanan bir bilgiye göre henüz yedi yaşındayken tecavüze uğramıştı. Ancak bu hep biraz eksik bir bilgi olarak kalmış ve ona tecavüz ettiği söylenen, kimliği açıklanmayan kişiye karşı hiçbir suçlama yapılmamıştı. Lee’nin genel olarak ayrıcalıklı ve mutlu bir çocukluk geçirdiği gözlemlenebilirdi ancak bu yaşadığı olayın bir insanı nasıl travmaya sürükleyebileceğini düşünmek bile yetersiz kalırdı. İşte asıl kafa karışıklığı burada başlıyordu çünkü Lee’nin babası bu olayın hemen ardından, onun fotoğraflarını çekmeye başlamıştı. Bu görüntüler çıplak, rahatsız edici ve uygunsuz görünen görüntülerdi ve bunu 20’li yaşlarına kadar yapmaya devam etmişti.

Görünüşünü düzenli olarak kaydetti
Modellik mesleğinde, sanat çalışmalarında ve babasının amatör çalışmalarında dikkat çeken ortak şey Lee’nin kadın bedeninin ne kadar ön planda olduğuydu. Bütün bunları psikolojik okumalarla görmemek zor. Bütün bu bilgilere sahip olduktan sonra kusursuz bir güzellikle lanetlenmiş gibi gözüken Lee’nin, erkeğin ihlal etme ihtiyacının odağı olduğunu önerebiliriz. Lee Miller’ın asıl gücü ise burada karşımıza çıkıyor. Bu talihsiz olayların psikolojik ve fiziksel yansımalarıyla uğraşmak zorunda kalmasına karşın, Lee olağanüstü güzel, zeki ve bağımsız varoluşunu hayatı boyunca sürdürmeye kararlı gözüktü. Bunun için, sınırlarını bu denli ihlal eden fotoğraf makinesini, kendi mülkiyetine geçirme gücünü elde etti. Lee Miller görkemli görünüşünü kendi kamerasıyla düzenli olarak kaydetti ve portreleri sadece bir kadının değil, aynı zamanda bir kadın fotoğrafçının bedeniyle uyumunun araştırmaları niteliğini kazandı.

Bedeniyle bir uzlaşı arayışındaydı
Bunları yaşamanın ve yola devam etmenin kolay olduğunu söylemek tabi imkânsız. Çocukken gittiği hemen her okuldan atıldığı için eğitimiyle ilgili sorunlar yaşadı ve 1925’te on sekiz yaşındayken Paris’e taşınıp kostüm ve tasarım eğitimi aldı. 1926’da New York’a dönüp deneysel tiyatroda bir drama programına katıldı. Kısa bir süre sonra da, çizimleri ve resim çalışmalarıyla Manhattan’daki New York Sanat Öğrencileri Ligi’ne kaydolmak için evden ayrıldı. Tahmin edileceği gibi Lee, genç kadın bedeniyle süre gelen bir uzlaşı arayışındaydı. Manhattan caddesinde hareket halinde olan bir arabanın önüne adım atmak üzereyken Vogue’un yayıncısı Condé Nast tarafından durduruldu. Bu olay, modellik kariyerine başlamasına yardımcı oldu; George Lepape’in 15 Mart 1927’de Vogue dergisinin kapağında yaptığı bir çizimde mavi bir şapka ve incilerle ortaya çıktı. Lee’nin görünüşü, Vogue’un o zamanki editörü Edna Woolman Chase’in fikrini temsil etmek için aradığı şeye bire bir uyuyordu. “Modern Kız.”


Ünlü fotoğrafçı Edward Steichen'ın Kotex reklamı için çektiği fotoğraf

Ped reklamlarında görünen ilk gerçek kişi
Sonraki iki yıl boyunca Lee, New York’ta en çok aranan modellerden biriydi. Ünlü fotoğrafçı Edward Steichen tarafından çekilmiş bir fotoğrafı, Kotex reklamı için izni olmadan kullanıldı ve bu hamle ona kariyerini bir model olarak sona erdirme kararı aldırdı. Aslında bu da oldukça sıra dışı bir durumdu. Çünkü kadınlar için bir ped’in giysinin altındaki görünürlüğü ile ilgili endişe günümüze kadar uzanmaktadır. Günümüzde hala bu ped devrimi sayesinde en azından adet görmeye dayalı ayrımcılık da büyük ölçüde azalmıştır. Edward Steichen, Lee’nin bu fotoğrafını 1928’de çektiğinde bu onu ped reklamlarında görünen ilk gerçek kişi yaptı. Lee önce utandığını ifade etti ancak birkaç ay sonra tekrar fikri sorulduğunda bir tabuyu yıktığı için mutlu olduğunu söyledi.


Solarizasyon tekniğiyle basılan fotoğraflar


Solarizasyonu keşfettiler
1929’da Sürrealist sanatçı ve fotoğrafçı Man Ray’e çıraklık yapmak amacıyla Paris’e gitti. Ray ilk başta öğrenci almadığı konusunda ısrar etse de, Lee kısa süre sonra sevgilisi olmanın yanı sıra onun modeli ve ortağı olmuştu. Lee’nin sanat kimliği Man Ray ile olan ilişkisi sırasında şekillenmeye başladı. Paris’teyken kendi fotoğraf stüdyosunu kurdu ancak yakın işbirliği devam etti. Bu dönemde Lee tarafından çekilen fotoğraflar bile Ray’e atfedildi. Ayrıca Lee ve Ray birlikte fotografik bir yöntem olan Solarizasyonu* keşfettiler. Çift, bu tekniği, ayırt edici bir görsel imza haline getirdi. Solarizasyon, Sürrealist sanatın ayrılmaz bir parçası olan bilinçdışı tesadüf ilkesine kusursuz uymaktaydı.

Lee, bir ideal formdu
Lee ve Ray kısa bir süre sonra tutkulu bir ayrılık yaşadılar, ancak yine de profesyonel olarak çalışabildiler. Man Ray, Lee’yi asla zapt edemeyeceğini biliyor ama peşinden koşuyor, ondan geri gelmesini istiyordu, ancak bu asla gerçekleşmedi. Man Ray’in fotoğraflarını çektiği sayısız ünlü olsa da, en saplantılı şekilde geri döndüğü kişi Lee Miller’dı. Nedenini görebiliriz. Lee, bir ideal formdu. Alfred Hitchcock’un çok sevdiği, mükemmel şekilde biçimlendirilmiş, buz sarısı bir güzellikti. Bu sırada Lee, başka şeylere yönelmişti, ancak 1937’de Güney Fransa’da yeniden bağlantı kurdular. Birbirlerine karşı 40 yıl daha süren harika ve sürekli bir sevgileri oldu. Aşk ilişkileri kısa ve fırtınalı da olsa, hikâyeleri, tıpkı sanatları gibi, yadsınamaz bir şekilde çağları kapsadı.


Avrupadaki tek kadın savaş fotoğrafçısı


Savaşta kamerasını kullandı
Man Ray’den ayrıldıktan sonra New York’a dönen Lee, kardeşi Erik’le bir fotoğraf stüdyosu kurdu. Ünlülerin portreleri, sürrealist fotoğraflar ve reklam çalışmaları yapmaya başladı. 1934’te de stüdyosunu kapatıp Mısırlı iş adamı Aziz Eloui Bey ile evlenerek Kahire’ye yerleşti. Mısır’da yaşarken dikkat çekici sürrealist fotoğraflar üretti. İki yıl sonra Kahire’de yaşamak istemedi. Paris’e geri döndü. Burada İngiliz heykeltıraş ve sürrealist ressam Roland Penrose ile tanıştı. Onunla birlikte İngiltere’ye yerleşti ve İngiliz Vogue’da kariyer yapmaya başladı. Yakında, II. Dünya Savaşı başladı. Lee, Savaş başladığında Londra’da Penrose ile yaşıyordu. Londra’nın bombalanması başladığında, arkadaşlarının ve ailesinin ABD’ne dönme ricalarını görmezden geldi ve Blitz’i belgeleyerek foto muhabirliği kariyerine başladı. “Amerika’da kaybolup savaşı görmezden gelmesi çok kolay olurdu. Ama olmadı,” dedi Penrose, ve Miller’ın neden savaşa gittiğini anlattı. “Sanırım kalmak ve bir şeyler yapmak istedi. Kimse ona silah, uçak ya da bunun gibi bir şey vermeyecekti, bu yüzden kamerasını kullandı.” Aralık 1942’de Lee Miller, Condé Nast Yayınları için Birleşik Devletler Ordusu’nun resmî savaş muhabiriydi. En önemlisi de Avrupa’daki tek kadın savaş fotoğrafçısıydı.


Hitler’in banyosuna Dachau çamuru bulaştırdı
Lee, birçok görevde Amerikalı fotoğrafçı, LIFE muhabiri David E. Scherman’la birlikte çalıştı ve savaşa dair en görkemli umutsuzluk ve yıkım sahnelerini fotoğrafladı. Genç ölüleri, dövülmüş askerleri; yangın maskeli vatandaşları, harap olmuş yerleri; toplama kamplarının fotoğraflarını çekti. Dachau’daki korkunç deneyimin ardından, 30 Nisan 1945’te, Hitler’in intiharıyla aynı gün, Scherman’la birlikte Hitler’in 1920’lerin sonlarından beri yaşadığı Münih’teki evine gitti. Hitler’in özel dairesine ilk varanlardan biri olan Lee, adresini yıllardır cebinde tuttuğunu sonradan itiraf etti. Lee, Hitler’in evini dikkatle inceledi ve sonra banyosuna geçti. Haftalarca banyo yapmamıştı. Scherman’dan Hitler’in küvetinde banyo yaptığını ve çamurlu botlarının banyo paspasını kirlettiğini gösteren o ikonik fotoğrafı çekmesini istedi. Scherman’ın samimi ama yine de bu çok rahatsız eden Lee imajı, en ünlü fotoğraflardan biri oldu. Hitler’in banyosuna bulaştırdığı Dachau çamuru, sadece Avrupa’da bıraktığı lekenin değil, aynı zamanda gelecek yıllarda onun akıl sağlığını yok edecek silinmez imgelerin bir sembolü oldu.

Onu tek rahatlatan şey yemek yapmaktı
İngiltere’ye döndükten sonra Lee, ciddi depresyon atakları geçirmeye başladı ve travma sonrası stres bozukluğu olarak bilinen durum ortaya çıktı. Çok içmeye başladı ve geleceği konusunda kararsız hale geldi. 1946’da Penrose’la birlikte oğluna hamile olduğunu öğrendikten sonra bir süre toparlandı. Oğlunun doğumundan iki yıl sonra 1949’da çift, Doğu Sussex de Farley Farm House’u satın aldı. 1950’lerde ve 1960’larda Farley Farm, Picasso, Man Ray, Henry Moore, Max Ernst gibi sanatçıları ziyaret etmek için bir tür sanat vahası haline geldi. Lee, Vogue için ara sıra fotoğraf çekimi yapmaya devam etmesine karşın fotoğraftan iyice uzaklaştı. Bu süreci alkolizm izledi.

Kanalda SS Subay analda SS Subayı, 1945

Savaştan gelen korkunç görüntüler onu rahatsız etmeye devam etti ve bir depresyon sarmalına girdi.
Onu tek rahatlatan şey yemek yapmaktı. Ancak bunlar kimsenin keyifle yemeyeceği sıra dışı yemeklerdi. Lee, Sürrealist akşam yemeği partilerine ev sahipliği yaptı ve çılgınca deneysel yemekler hazırladı: misafirlerine yeşil tavuk veya mavi balık gibi yiyecekler servis etti. Lee, 1977’de Farley Farm House’da 70 yaşında kanserden öldüğünde tekerlekli sandalyede, II. Dünya Savaşı sırasında fotoğrafladığı dehşetten, çıldırmış ve sarhoştu. Yakıldı ve külleri Farley’deki bitki bahçesine yayıldı.

Lee öldükten sonra, oğlu Farley Farm House’un çatı katında kutu içinde 60.000 negatif, 20.000 baskı, belge ve yazı keşfetti. Annesinin fotoğrafçılık kariyeri hakkında fazla bir şey bilmeyen Antony Penrose, sanat dünyası tarafından büyük ölçüde unutulmuş olan çalışmalarını arşivlemek ve tanıtmak için hala çok çalışmaktadır. Hala on binlerce negatif tespit edilip basılmaktadır. Lee’nin bir kumsalda üstsüz görüntüleri, Picasso’yla stüdyosunda çekilen fotoğrafları, göz alıcı moda fotoğrafları ve ardından patlama, ceset yığınları ve saymakla bitmeyecek anlar ve anılar... Aslında Lee sürekli üretmek dışında, hayatı boyunca kendi fotoğraf çalışmalarını tanıtmak için çok az şey yapmıştır. Lee’nin çalışmalarının bugün bilinmesi, esas olarak 1980’lerin başından beri annesinin çalışmalarını ortaya koyan, koruyan ve teşvik eden oğlu Antony Penrose’un çabalarından kaynaklanmaktadır.

Picasso ile Rue des Grands Augustins - Paris, 1944

Pasif bir kadın olmayacaktı
New York doğumlu fotoğrafçı ve efsanevi güzellik Lee Miller’ın dikkate değer bir kariyeri ve hayatı olmuştu. Hayatının çoğu, görme eylemi ile görülme eylemi arasında bir müzakere içinde geçecekti. Ama o bu müzakerede sonuna dek var olacaktı. Güzelliği belki de kör ediciydi; ama o bu güzelliği her türlü karşılaşmaya açık tutacaktı. O kimsenin “ilham perisi” olmayacaktı, çünkü bu etikete uyacak pasif bir kadın olmayacaktı. Siyasetin, modanın, özgürlüklerin görgü tanığı olacak, tüm bunların buluştuğu tarihî bir figür haline gelecekti.

Erkek egemen dünyada bütün bunları yapmak ne kadar zordu. Burada ona bakmak ve şu soruyu sormak uygun olurdu. “Cinsiyet bir fark yaratıyor muydu?” Lee, 1932’de Evening Star için fotoğrafçılığın kadınlara bir meslek olarak mükemmel bir şekilde uygun olduğunu, şanslarının erkeklerden daha büyük olduğunu, kadınların erkeklerden daha uyumlu olduklarını ve erkeklerden daha hızlı anlamalarına yardımcı olan bir sezgileri olduğunu söylüyordu. Lee, cinsiyetin, yeteneği etkilemediğini ancak konulara erişimi kesinlikle etkileyebildiğini savunuyordu.

50 yıllık olağanüstü bir süreç
Tarihçi ve küratör Mark Haworth-Booth, “Lee’nin fotoğrafları insanları güvenlik alanlarının dışına çıkardı” diye ifade ediyor. Oğlu Antony Penrose ise, Vogue dergisinin “Buchenwald’ın korkunç cesetlerinin, görkemli önlükler giymiş güzel kadınlar tarafından hazırlanacak nefis tariflerinden birkaç kalınlıkta kâğıtla ayrıldığı” savaş yılları baskısına göz gezdirirken; “Bir uçtan diğerine, Lee Miller’ın ruhu bu gerçeküstü yüzyıla baktı ve karşılık verdi” ifadelerini kullanıyor. 50 yıllık bu olağanüstü geçit töreni Lee Miller’ın sanatının çok iyi bir tasviridir. Çalışmalarının her biri önemliydi ve dünyaya katkısını kendi en iyisini ortaya koyarak yaptı.

* Fotoğrafta Solarizasyon terimi, fotografik duyarlı malzemenin aşırı pozlanması durumunda gözlemlenen yoğunluğun azalması ve tonların tersine dönme etkisini tanımlamak için kullanılır. Fotoğrafta bilinen en eski etkilerden olmasına karşın, o güne dek film yüzeyi üzerinde uygulanan zahmetli bir teknikti. Lee Miller’ın karanlık odada fotoğraf kâğıdı geliştirici banyonun içindeyken yanlışlıkla kısa süreli ışığı açması sonucu film üzerine uygulanan bir dizi işlem sonucu elde edilen aynı etkinin fazla ışığa maruz kalan fotoğraf kâğıdı üzerinde oluşabildiğini keşfettiler ve bu kaza tekniğini sanatlarının bir ifade tarzı konumuna taşıdılar.