Yıl 1986, günlerden 11 Nisan… Braverman ailesinin ilk bebeği Inna, o zamanlar Sovyetler Birliği’ne bağlı olan Ukrayna’nın Cherkassy şehrinde dünyaya geldi. Büyük bir felâketin arifesinde… Tam iki hafta sonra, 26 Nisan günü, başkent Kiev’in kuzeyinde, dış dünyanın bir süre haberdar olmayacağı bir facia yaşandı: Çernobil! Evlerinin 320 kilometre uzağındaki bu korkunç patlamadan havaya yayılan radyasyon, Inna’nın neredeyse hayatına mâl oluyordu. Kundağa yaklaşan annesi, bebeğinin nefes almadığını fark etti. Neyse ki hemşireydi! Kısa süreli bir paniğin ardından, suni teneffüsle onu hayata döndürmeyi başardı. Henüz bebekken hava kirliliği nedeniyle ölümün kıyısından dönen Inna Braverman, bugün daha temiz bir dünya için çalışıyor.

Dört yaşında, ailesiyle birlikte Ukrayna’dan, İsrail’in kuzeyindeki sahil kenti Akko’ya göç eden Braverman, henüz 24 yaşındayken deniz ve okyanus dalgalarından elektrik üreten, “Eco Wave Power” adlı bir şirketin eş kurucusu olarak, enerji sektörüne adım attı. Ne mühendislik alt yapısı vardı, ne maddi birikimi, ne de bağlantıları! Ama bugün, Angela Merkel, Oprah Winfrey ve Sheryl Sandberg gibi, tüm dünyanın tanıdığı, alanlarında öne çıkan kadınlarla birlikte, prestijli “21. Yüzyılın En Etkili 30 Kadını” (MSN.com) sıralamasında yer alıyor. CNN, “Tomorrow’s Hero” (Yarının Kahramanı) serisinde, Braverman’a da yer verdi. Birleşmiş Milletler, Braverman’ı “Global Climate Action Award”a (Küresel İklim Eylem Ödülü) layık gördü. Bu saydıklarım, kazandığı ödül ve payelerden yalnızca birkaçı…

Olağanüstü yoğun olduğunu tahmin ettiğim çalışma temposu içinde, Inna Braverman acaba Şalom DERGİ’ye vakit ayırır mıydı? Görüşme talebimi iletmemden bir saat sonra, asistanı Alina’dan yanıt aldım: Inna’nın benimle görüşmekten mutluluk duyacağını belirtiyordu. Açıkçası, bu denli tanınmış bir iş insanından, bu kadar hızlı bir geri dönüş beklemiyordum! Inna Braverman’la Zoom üzerinden yaptığımız görüşmede beni, tartışılmaz mesleki yetkinliği ve girişimci kişiliğinden belki daha da çok etkileyen, güler yüzü ve tevazuuydu. “21. Yüzyılın En Etkili Kadınları”ndan biri, işte böyle biri…

                                 Inna Braverman ve Lolita Nahmias Haleva
 

Henüz iki haftalık bir bebekken, Çernobil nükleer faciası nedeniyle neredeyse hayatınızı kaybediyordunuz. Bugün ise, daha temiz bir dünyaya katkıda bulunuyorsunuz. Inna Braverman tesadüflere mi inanıyor, kadere mi?
Ben yüzde yüz kadere inanıyorum, çünkü benim hayatımda pek çok nokta tesadüfi olamayacak bir şekilde birbirine bağlanıyor. Sizin de belirttiğiniz gibi, Çernobil’deki patlama nedeniyle neredeyse hayatımı kaybediyordum. Bu patlama, pek güvenli olmayan bir elektrik üretim yönteminden kaynaklandı. Sonra yaşantım beni yenilenebilir enerji üretimine yönlendirdi; okyanus ve deniz dalgalarından elektrik üretimi... Bu, güvenli bir elektrik üretme yöntemi; ayrıca, bana bahşedilmiş ikinci yaşam hakkı için anlamlı bir misyon. Bunun dışında, hatırlıyor musunuz bilmiyorum, ama patlamanın akabinde bu felaketi dış dünyadan saklamak isteyen Sovyetler Birliği, komşu ülkelere, hatta kendi halkına dahi, bilgi vermedi. Dünyayı bu felaketten haberdar eden ülke İsveç oldu. Ve bizim şirketimiz 2019 yılında İsveç’teki Nasdaq Hisse Senedi Piyasası’na kote oldu. Düşünecek olursanız, onlar beni bebekken kurtardılar - insanları tehlikeden haberdar ederek pek çok kişiyi kurtardılar. Bugün de güvenilir enerjiye katkıda bulunuyorlar; benim dalga enerjisi teknolojime de yatırım yaptılar. Evet, özetlemek gerekirse, gerçekten benim hayatımda birbirine bağlanan çok nokta var.

Sizce yetiştirilme tarzınız girişimci doğanıza katkıda bulundu mu? Sizinki, yaratıcı düşünceyi destekleyen bir aile miydi?
Bakın, ben çok mütevazı bir evde büyüdüm. Dört yaşımdayken, ailem Ukrayna’dan İsrail’e göç etti. Annem hemşire, babam makine mühendisiydi. Ancak, İsrail’e geldiğimiz zaman, eğitim gördükleri alanlarda çalışamadılar. Annem ev temizliğine gitti. Babamsa fabrikalarda çalıştı; bedensel işlerde… Ben büyürken annem her zaman, kız kardeşim ve benim için her şeyden vazgeçtiğini, hayatta önceliğinin bizler olduğunu söylerdi. Her şeyini bize vakfettiğini, çok başarılı olmamızı istediğini vurgular, hayatlarımızın onunkinden daha iyi ve kolay olmasını dilerdi. Ben hep annemi hayal kırıklığına uğratmamam gerektiğini [gülerek] düşünerek büyüdüm.

İsrail’in yeni teknolojilere yaklaşımı nasıl? Yeni bir teknoloji geliştiren bir startup (genç yenilikçi şirket) olarak, devletten destek gördünüz mü?
Bilindiği gibi İsrail’in kendisi bir startup ülke… Yeni teknolojileri ve startup’ları çok destekler. Hatta zannediyorum İsrail dünyada en çok startup adedine sahip ülke. Bir örnek vermek gerekirse: İsrailli olmayan bir arkadaşım, henüz Covid yokken ziyarete geldi. Gözlemi şuydu: İsrail’de herkesin bir startup fikri var! [gülerek] Bindiği taksinin şoförü dahi ona bir startup fikri satmaya çalışmış! Bu aslında, halkın kendisini iyi ve güvende hissetmesinin bir göstergesi. Herkes, altyapısı, cinsiyeti, yaşı ne olursa olsun, bir sonraki en iyi fikri geliştirebilir. Halkında böyle bir düşünceyi yaratabilmiş olması, bence İsrail’in çok güçlü bir özelliği. Ve evet, İsrail Devleti şirketimizi destekledi. Örneğin, yakın zamanda Enerji Bakanlığı Tel Aviv-Yafa’da inşa etmekte olduğumuz yeni enerji santralinin yatırım ihtiyacının %50’si kadar kaynak sağladı. Başbakan Netanyahu’nun dünya liderlerine yaptığı ziyaretlerden üçüne, ticari heyet üyesi olarak ben de katıldım. Tabii başbakanın ekibinde olmak, şirket açısından da daha fazla fırsat yaratıyor…


Kaynak: Eco Wave Power

Şirketiniz “Eco Wave Power”ın teknolojisi küresel çapta benzersiz mi? Sizden sonra benzer uygulamalar oldu mu?
Teknolojimiz benzersiz. Tam 17 tane patentimiz var. İsrail’de, AB’de ve ABD’de. Biz rakip şirketlerinkinden farklı bir yol izledik. Rakiplerimizin çoğu, dalga enerjisi santrallerini açık denizde, kıyıdan 4-5 km. ötede inşa etmeye karar verdiler. Bu ise, gemiler, dalgıçlar, su altı demirleme ve halatlarla, çok maliyetli bir yaklaşım. Bunun üstüne bir de hasar sorunu yaşadılar. Açık denizde dalga yüksekliği 20 metreyi aşabiliyor. Ne yazık ki, insan yapımı hiçbir santral veya ekipman bu yükseklikte dalgalar karşısında ayakta kalamaz. Sistemin pahalı, hasar olasılığının da yüksek olması nedeniyle, sigorta şirketleri bu gibi uygulamaları sigortalamaya yanaşmıyorlar. Ayrıca, okyanus florasına zarar verdikleri, ekolojik dengeyi bozdukları savıyla, çevrecilerin de tepkisini çektiler. “Eco Wave Power” ise çok farklı bir yol izledi. Biz doğal deniz ortamına müdahale etmiyoruz. Dalgakıran, iskele gibi mevcut destek unsurlarına bağladığımız dubalar, dalgalar çok yükseldiği zaman otomatik olarak dikey bir konuma geçip, fırtına geçinceye kadar beklemede kalıyorlar. Bütün sistemimiz sigortalı. Henüz 24 yaşımda bu işe ilk başladığımda, zannediyorum araştırma çevreleri, herkes, “Bu kadın ne yapıyor? Herkes açık denize gidiyor, o başka bir yöne!” diyordu. Bugün çabalarımızın meyvelerini toplamaya başlıyoruz. Kendimizi kanıtlayabildiğimiz için de çok daha fazla kabul görmeye başladığımızı görüyoruz.

Hangi ülkelerde faaliyetleriniz var?
Hâlihazırda İsveç, İsrail, Çin, Avustralya, Meksika, Portekiz ve Cebelitarık’ta faaliyet gösteriyoruz. Yani “Eco Wave Power”, tam anlamıyla global bir firma olma yolunda ilerliyor. Şu anda iş hattımızda (pipeline) yer alan, farklı ülkelerdeki projelerin toplam büyüklüğü 250 MW. Dalga enerjisi bugün, ticarileşme açısından çok erken bir evrede. Büyüme potansiyeli çok büyük. Bu kaynağın daha fazla tanınmaya başlaması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte, giderek hız kazanmayı, faaliyetlerimizi genişletmeyi umuyoruz.

Kaynak: Eco Wave Power

Dalga enerjisi neden rüzgâr ve güneş gibi diğer yeşil enerjilerden daha az ilgi görüyor?
Ticarileşme süreci daha yavaş oldu. Güneş enerjisinin ticarileşmesi 20-30 yıl önce başladı. Rüzgâr enerjisi de bir hayli önce... Dalga enerjisinde ise, şirketlerin çoğu, açık denizde yatırım yapmış olmaları nedeniyle, güneş ve rüzgâr enerjilerinin maliyetleriyle rekabet etmekte zorlandılar. Yüksek dalgalar nedeniyle hasar gören santral haberleri, insanlara dalga enerjisinin ya mümkün olmayan ya da çok uzak bir gelecekte gündeme gelebilecek bir konu olduğunu düşündürdü. Bugün ise, dalga enerjisinin tekrar gündeme geldiğini görüyoruz. AB Komisyonu mavi ekonomi için bir destek mekanizması oluşturdu. Farklı ülkeler, mavi ekonomiden en fazla yarar sağlayacak şekilde politikalar oluşturuyorlar. Yakın gelecekte, dalga enerjisinin güneş ve rüzgâr enerjilerinin popülaritesini yakalayacağına, hatta geçeceğine inanıyorum.

Siz de, ortağınız David Leb de, mühendislik eğitimi almadınız. Fikrinizi somut bir ürüne dönüştürmek amacıyla, Ukrayna’da bir yarışma düzenleyerek, başvuran 300 mühendisten 5’ini seçmeniz, beni çok etkiledi. Neden Ukrayna? Bir de, o 5 mühendisi farklı kılan neydi?
Şirketi kurduğumuzda, aklımızda yalnızca bir fikir vardı. Bu fikrin uygulanabilir olup olmadığını bilmiyorduk. Fikrimizden tam emin olmadan da çok fazla harcama yapmak istemedik. Ukrayna’da müthiş beyinler var. İşin mali kısmı açısından da baktığınızda, maaşlar, deney giderleri vb. örneğin İsrail’le kıyaslandığında çok daha düşük. Ukrayna’yı seçmemiz ağırlıklı bu sebeplerden kaynaklandı. Üstelik bu yarışmayı da doğduğum ve 4 yaşımda ayrıldığım şehirde yaptım. Yani bu proje beni köklerime geri götürdü; bu anlamda da çok büyük heyecan duydum. Neden bu 5 kişi? Biz düşüncemizi bir kavram olarak, yarışmaya katılan 300 mühendisle paylaştık. Onlardan, bu teorik fikri pratiğe dönüştürmelerini talep ettik. Karşımıza pek çok farklı fikir çıktı. Aralarında elektrik, makine ve hidrolik mühendislerinin bulunduğu bu 5 katılımcının fikirleri, bizim kafamızdakine en yakın olanlardı. Ayrıca, iyi bir ekip oluşturacaklarını düşündük.

Daha fazla erkeklerle ilişkilendirilen bir sektörde çalışıyorsunuz. Bir kadın olarak ne gibi güçlüklerle karşılaştınız? Nasıl üstesinden geliyorsunuz?
Öncelikle, çok büyük güçlüklerle karşılaştım! Ve bu konuda çok paylaşımda bulunuyorum. Özellikle enerji endüstrisi gibi erkek egemen alanlarda kadınları desteklemek için, çok çaba gösteriyorum. Enerji sektöründe çalışan kadın sayısı maalesef düşük. Daha gençken, 24-25 yaşlarımda, ne zaman konferans salonuna girsem, birileri bana ‘Espresso lütfen…’ derdi. Odada bir kadın varsa, ya birinin sekreteri olduğunu ya da kahve servisi yapmak için orada bulunduğunu düşünürlerdi. Yani, insanlar beni ciddiye almadılar. Ve bu yazık; çünkü aklımızdakinin parlak bir fikir olduğunu zaman gösterdi. Bugün bile, daha olgun, daha deneyimli olmama, şirketin kendisini kanıtlamış olmasına rağmen, bazı şeyler yaşıyorum. Şirketimizin 2019 yılında Stockholm’de Nasdaq piyasasına kote olmasının hemen sonrasında, Avrupa’nın en büyük PR şirketlerinden biriyle toplantı yaptık. Bu şirketin üst düzey bir kadın yöneticisi bana şunları söyledi: “Size kapalı kapılar ardında bir tavsiye verebilirim… Eğer İsveç hisse senedi piyasasında kabul görmek istiyorsanız, CEO görevinizden istifa etmeli, yerinize beyaz saçlı bir erkek atamalısınız! Kadınları uzman olarak algılamıyorlar…”

Ve bu anlattığınız İsveç!
Evet, çok gelişmiş bir ülke olan İsveç! Tabii ben sonuçta CEO pozisyonunu bırakmadım. Bu söyleşide vurgulamamız gereken bir nokta da şu: Biz kadınlar çok defa kenara itiliyoruz, bize çekilmemiz söyleniyor. Ben ne kadar zor olursa olsun, çekilmememiz gerektiğini düşünüyorum. Eğer ben çekilirsem, siz çekilirseniz, bu hep böyle gidecek. Ne kadar zor olursa olsun, direnmeliyiz; çünkü bizim için neyin en iyi olduğunu, yine biz biliyoruz.


Kaynak: Eco Wave Power

Girişimci fikirleri olan kadınlar için önerileriniz nelerdir?

En önemlisi kendilerine güvenmeleri… Başkalarından öğüt almak iyidir. Öğütlere kulak verin. Ama günün sonunda, kendi kalbinizde yatanı, tutkuyla bağlı olduğunuz şeyi yapın. Kendinize inanın! Siz kendinize inanmazsanız, size kim inanır? İnsanlar sizin enerjinizi hissediyorlar! Tek ihtiyacınız olan kendinize inanmak. Sonra da size inanan bir kişiye ihtiyacınız var. David’in bana inandığı gibi. Şirketin ilk 1 milyon Dolarlık yatırımını o yaptı. Dünyada milyarlarca insan var. Yani o bir kişiyi bulmak kesinlikle mümkün!

Çok seyahat ediyor musunuz? Pandemi projelerinizi nasıl etkiledi?
Ben normalde ayda 4-5 seyahate çıkarım. Ancak, pandemi nedeniyle uzun bir zamandır seyahat edemiyorum. Her şeyi Zoom aracılığıyla uzaktan yönetmeye çalışıyorum. Şu anda seyahat etmenizin gerçekten bir anlamı yok; gittiğiniz yerde karantinaya girip, dönünce burada da karantinaya girmek gerekiyor. O sebeple, şu anda projelerimizi geliştiriyoruz.

Son olarak, bundan beş yıl sonra, kendinizi gerek iş hayatınızda gerek özel hayatınızda, nerede görmek istersiniz?
İş hayatımda, dünyanın her yerinde dalga enerjisi santralleri görmek isterim. Hatta bir adım daha ileri gideyim: Bugün pek çok yerde dalgakıranlar inşa ediliyor. Denizin içinde yapılan bu inşaatlar, pek çevre dostu değil! Ekolojik dengeyi bozuyorlar. Yapılan her bir dalgakıran için, dalga enerjisi uygulamasını şart koşan bir yasa görmek isterim. Dalga enerjisi, dalgakıranın giderlerini çok fazla artırmayacağı gibi, bir de dalgakıran böylelikle doğaya verdiği zarara karşılık, hiç olmazsa temiz enerji üretimine katkıda bulunacak. Bu saydıklarım profesyonel dileklerim… Kişisel yaşantıma baktığımda, şirketle çok meşgul olduğum için, hâlâ gerçek aşkımı bulamadım. Bir aile kurmadım. Bu kesinlikle önümüzdeki 5 yılın hedeflerinden biri. Annemin bu hedefi tutturmam için beni dürttüğünü size söylemeliyim!