Dr. M. Vahit İpekçi
CEMİL FİLMER;
Lale Film, ilk işlettiği sinema: Kuşdili-İstanbul
Cemil Filmer, eski bir İstanbullu ailenin oğlu olarak 1894 yılında doğdu. I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Yedek Subay olarak, Enver Paşa’nın Almanlardan özenerek kurduğu “Ordu Sinema-Film Merkezi”nde çalışmaya başladı. Mesleği burada öğrendi. Çektiği kısa metrajlı filmin gösterimine Enver Paşa dâhil devletin üst kademesi katıldı. Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet Mitingini* filme aldı. Söz konusu Merkezde ilk Türk filmi olan “Binnaz” ve sonrasında “Mürebbiye”nin çekimlerinde görev aldı. Eş zamanlı olarak Üsküdar Doğancılarda bulunan, Türkiye’nin ilk açık sinemasında geceleri makinistlik yaptı.
Cemil Filmer Beyoğlu Lale Sineması fuayesinde (Gökhan Akçura Arşivi)
Cemil Bey’in ilk işlettiği sinema Kuşdili-İstanbul, sonrasında İzmir’de açıldı. 1922 yılında, İzmir’de işlettiği Ankara Sineması’na Mustafa Kemal’i davet etti. Paşa locaya oturduğunda içeride sadece erkek olduğundan şikâyet edip, kapı önündeki topluluktaki kadınları içeri davet etti. Bu, erkek/kadın birlikte seyredilen ilk sinema olmuştur. İpekçiler’in Ata’yı ikna etmesiyle %33’ten %10’a düşen Belediye vergisinin sayesinde aile, iki yılda büyük bir servet yaptı.
Elhamra sineması’nda Atatürk iki kere film izlemiştir.Afet İnan, Mahbule Hanım, Atatürk ve Şükrü Kaya3.12.30
Cemil Filmer, 1928’de gerçekleşen Harf Devrimi’nden sonra eski Türkçe yazılı tüm filmlerini yaktı. 1930’ların sonunda çıkan sesli sinemayı İzmir’e ilk getiren o oldu. Paris’te 300 kişilik bir sinema satın aldı ve başarılı oldu. İstanbul’da da tekel haline gelen İpekçiler yüzünden salon bulmakta zorlanmış, sonunda Saray Sin. İşletmesini almıştır.
İnönü döneminde belediye vergileri yeniden arttığından kâr etmekte zorlanıldı. Cemil Bey, Lale Sineması’nın inşaatı başladığında burayı kiraladı. Bunu, Yeni Ar ve Elhamra sinemaları takip etti.
İzmir Lale Sineması’nın açılışında (1929) sinemanın sahibi Filmer kardeşler.(Gökhan Akçura Arşivi)
İlkler
Yenilikçi bir kişilik olan Cemil Filmer, ilk defa 11:00 matinesini uyguladı, yaz sezonunda sinemaları (%50 indirimle) açık tuttu, muhasebeye kartoteks sistemini getirdi. Yerli Filmcilik başlayınca, film çekimi amaçlı Marmara Film Stüdyosu’nu kurdu.
Sinema sahibi olmamasına rağmen lüks yaşantısından ötürü 125.000 Lira Varlık Vergisi ödedi. Hacı Ömer Sabancı’nın ısrarı ile Adana Erciyes Sineması’nı işletti. 1950’li yıllarda 33 sinema çalıştırıyordu. Yerli Film önem kazanınca, Lale Film stüdyolarını kurdu. Şişli Site ve Kent sinemalarının ilk işletmecisi oldu. Lale Sineması’nın karşısında toplam 2.000 kişiden fazla kapasiteli Fitaş ve Dünya sinemaları açılınca zarar etmeye başladı ve sonraki yıllarda Lale Sineması’nı devretti, sonrasında oğlunun işlettiği stüdyo da satıldı ve piyasadan çekildi.
MEHMET RAUF BEY;
Sümer Sinemacılık, Özen Film
Selanik doğumlu olan Mehmet Rauf Bey’in, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi ve (reisi) Talat Bey’in yardımcılarından olduğu, hayattaki aile üyeleri tarafından belirtilmiştir. Selanik’ten İstanbul’a geldikten sonra 1909 yılında süvariler için semer imalatı yapmış, 1930 yılında oğlu Osman Sirman ve diğer ortakları ile beraber Sümer Sinemacılık Şirketi’ni kurmuştur.
Rüya Sineması (Eski Sümer Sineması)
“Yap-İşlet-Devret” yöntemi
İlk işlettikleri sinema İstiklal Caddesi’nde, bugün Rüya Sineması olarak bildiğimiz Sümer Sineması’dır. Sinemanın yatırımı, “Yap-İşlet-Devret (BOT)” yöntemi ile gerçekleşmiştir. Mehmet Rauf Bey 1941 yılında, oğlu Osman Sirman, Cemal Pekin ve İzmirli kumaş tüccarı Piyer Deppolo ile birlikte Özen Film TAŞ’ni kurdu. İlerleyen yıllarda, Yeni Ar, Taksim ve Opera sinemalarını da işletti.
1969 yılında, Osman Sirman’ın vefatından sonra yönetime geçen torunu Mehmet Soyarslan şirketi halen yönetmektedir. Soyarslan, bu dönemde Sinepop, Şafak, Site, Kristal ve Movieplex gibi sinemaları işletmiş, bir kısmında da yatırımcı olmuştur. Özen Film, işletmeciliğin yanı sıra, film ithalatı/dağıtımı ile film çekme işine de soyunmuş ve başarı ile yürütmüştür.
İpek Film Stüdyosu, önde sağdan üçüncü Nazım Hikmet
İPEKÇİ KARDEŞLER;
Fitaş, Sintaş
Selanik’te İpek ticareti ile uğraşan İpekçiler, 1900’lerin başında İstanbul’a göç edince ilk olarak Eminönü’nde “Selanik Bonmarşesi” adı ile lüks zücaciye mağazası açtı. 1920’li yıllarda ise üç kardeş; İsmail, Rifat ve Kani İpekçi oğulları ile birlikte sinema ve film sektörüne girdiler.
Cemil Filmer hatıralarında, İpekçiler’in bu sektöre, Taksim Sineması’nda oynayan “Harb-ı Umumi” filminin yaptığı yüksek hasılattan ilham alıp girdiklerini belirtir. İlk işlettikleri salon, İstiklal Caddesi Tünel kesiminde bulunan Elhamra Sineması’dır. Maroken koltukları olduğu söylenir. Aile İstanbul’un ardından İzmir’e açılmış ve İspanyol mimarisi tarzında inşa edilmiş “Milli Kütüphane Sineması”nı 1926 yılında Elhamra adı ile işletmiştir. Söz konusu bina halen İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak hizmet vermektedir. Sinemanın ilk müdürlüğünü Vahit İpekçi üstlenmiştir.
İpekçi Kardeşlerin yapımını üstlendiği bir filmden çekim sahnesi (Kaynak Büyük İstanbul Tarihi)
İstanbul’un ilk sesli sineması
İstanbul’un ilk sesli sineması Elhamra idi. Renkli film de bu dönemde çıkmıştır. İpekçi Kardeşler alt yazı ve dublaj amaçlı İpek Film Stüdyosu’nu Nişantaşı’nda açtılar. Bu stüdyo sonraları ailenin çekeceği yerli filmlere hizmet verdi. Daha sonraları Cercle d’Orient Pasajı’ndaki Melek (bugünkü adı ile Emek) ve İpek (Opera) sinemalarını işlettiler. İpek Sineması’nın tavanlarının altın varaklı olduğunu yine Cemil Filmer hatıralarında anlatıyor.
İpekçiler İstanbul sinema piyasasında ve özellikle film ithalat/dağıtım işinde mutlak hâkimiyet sağlar duruma geldiler. İlk başlarda sinemaları işletme statüsünde ilerlerken, 1954 yılında Yeni Melek, sonrasında Yeni Sinema (Kocamustafapaşa) yatırımını gerçekleştirdiler. 1969 yılında açılan Fitaş ve Dünya sinemaları çok ses getirdi ancak bu ailenin son büyük atılımı olacaktı. İpek Film Stüdyosu’nda çekilen yaklaşık 80 film, saklanması kanunen mecburi olan hükümet deposunda yandı. Bunlar arasında Münir Nurettin’in üç filmi, “Leblebici Horhor” adında o devrin meşhur bir filmi de bulunuyordu. 1940’lı yıllarda vizyona giren “Büyük Vals” (The Great Waltz) filmi en yüksek ciroyu sağlayan film olmuştur.
VARLIK VERGİSİ MAĞDURU SİNEMACILAR
II. Dünya Savaşı ortamından dolayı artan bütçe masraflarına kaynak bulmak, enflasyon ve karaborsayı azaltmak, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları gidermek amacıyla 12 Kasım 1942 tarihinde kanunlaşan Varlık Vergisi, sübjektif değerleme sisteminin de yardımıyla amacına ulaşamadığı gibi büyük acılara sebep olmuştur. Vergiyi ödeme süresinin 15 günle sınırlandırılması sayısız iflaslara yol açmış, ödeme yapamayan birçok vatandaşımızın Erzurum Aşkale’ye mecburi çalışmaya gönderilmeleri ile sonuçlanmıştır. Bu konuda Yılmaz Karakoyunlu’nun, “Salkım Hanımın Taneleri” adlı eseri 1999 yılında sinemaya uyarlanmıştır. Uygulamadan doğal olarak dönemin sinemacıları da ciddi olarak etkilenmiştir. Söz konusu başlıca sinemacılar aşağıda belirtilmiştir:
Türk Umumi Tiyatro A.Ş.; Cercle d’Orient Pasajı’nda bulunan İpek ve Melek ile Sümer sinemalarının bina sahibi olan şirketin büyük ortakları Yahudi asıllı Henry Arditi ve Albert Saltiel idi. Belirlenen Varlık Vergisi 650.000 Lira idi. Binalar 1.100.000 Liraya Belediyeye satıldı ancak iflastan kurtulunamadı.
Fitaş; İpekçi Ailesi’nin sahip olduğu Film İşleri Türk Anonim Şirketi için belirlenen Varlık Vergisi tutarı 460.000 Lira olmuştu. Aile bu dönemde sinema binası sahibi değildi.
Aker Kardeşler; Sıra Selviler’deki Taksim Sineması için 400.000 Lira vergi tahakkuk etti.
Cemali Kardeşler; İstanbul’un iki yakasında da sinema binası sahibiydiler, tahakkuk eden vergi 100.000 L olmuştu.
Lale Sineması; bina sahibi Hüseyin Çeyrekoğlu’na tahakkuk eden vergi 90.000 Lira oldu.
Sirman ve Pekin Aileleri; Taksim ve Sümer sinemalarını işleten Mehmet Rauf Bey’in oğullarından istenen vergi 160.000 Lira oldu.
Niko Çankopulos; Beyoğlu Şark Sineması’nın sahibiydi. Tahakkuk eden vergi 70.000 Lira olmuştu.
İstanbul için yapılan listede 17 sinemacı bulunmaktaydı. Kanunu İstanbul’da uygulayacak vergi dairelerinin başında bulunan Defterdar Faik Öke’ye göre, verginin keyfiliği, hükümetin vergi mükelleflerine duyduğu dostluk ve düşmanlık hislerinin verginin artmasına veya azalmasına sebep olmasından belliydi.
Yine Öke’ye göre, Yahudi asıllı olup sonradan İslamiyet’i kabul eden Dönmelerin şirketleri, “Türklere” kıyasla iki misli vergilendirilmişti. Sonuçta, bir salonun sahibi olup birden fazla sinema salonu işleten “Türk” kökenli sinemacılar, sinema salonu sahibi olmayıp da sadece bir salonun işletmesini yapan Dönmelerden veya gayrimüslimlerden daha az vergi ödemişlerdir.
*Osmanlı İmparatorluğu’nun, I. Dünya Savaşı’ndan sonra paylaşılmak istendiği dönemde, ülkenin durumu sebebiyle Sultanahmet Meydanı’nda 23 Mayıs 1919 tarihinde yüz binlerce kişi toplanır. Sultanahmet Mitingi’nde kürsüde bir kadın vardır: Halide Edip Adıvar...
Kaynakça:
Mehmet E. Soyarslan, “Sinemacı Gözüyle”, Logos Yayıncılık, 2018
Cemil Filmer, “Hatıralar”, Emek Matbaacılık, 1984
A. Muratoğlu, “İpekçiler ve İsmail Cem”, İstanbul Matbaa ve Mücellit, 2002
Ali Özuyar, “Varlık Vergisi Mağduru Sinemacılar”, Makale, 2009
Söyleşiler, A. Betül İpekçi (97) & Mehmet E. Soyarslan (72)