Dünyayı değiştiren okul: Bauhaus
Devrim başlamaya görsün, hiçbir şey aynı kalmaz… Dünyayı değiştiren Endüstri Devrimi’nden sonra da tekniğin önce gündelik hayata, ardından usul usul sanata yaklaşması kaçınılmazdı. Teknoloji sayesinde 20. yüzyıl başında ilk gökdelenler yükselmiş, ancak alışkanlıklar bir anda terk edilemeyeceğinden, yapıların içi ve dışı Rönesans’tan art deco’ya, çeşitli akımları hatırlatan detaylarla süslenmişti. Mimarların alışılagelmiş süslemelerden vazgeçmeleri yine aynı yüzyılda oldu.


Walter Gropius

Bauhaus Okulu
Modern mimari, geçmişi hatırlayan gözler için fazla “çıplak”tı, ama kervan bir kere yola düzülmüştü. Sonuçta bu çıplaklık bir devrim yarattı, en uç örneklerden biri, Walter Gropius’un eseriydi: Bauhaus Okulu. Okul, iç ve dış mimaride adeta arınmanın yollarını açmıştı. Öğrenciler binaların tasarım ve donanımlarına katkıda bulunmakta serbestti, çelik borudan mobilya, ilk kez bu okulun atölyelerinde üretildi. Burada “büyük” sanat ve el sanatları ayrımı yoktu; vitray, seramik, oymacılık, halıcılık gibi zanaatlarla, sanat bir bütündü. İşlevsel ve sade tasarımlarla yeni bir estetik yaratan sanatçılar, bu üç unsurun uyumunu deneme-yanılmayla yakalarken hiç yapılmamışı ilk kez ortaya çıkarıyordu. Bauhaus hocaları ve öğrencileri, eserleriyle modern tasarımın öncüsü oldu.


Öğrenciler atölyelerde çalışıyor, yurtta kalıyor, kantinde, spor veya tiyatro salonunda sosyalleşiyordu

Yeni bir mimari anlayış ortaya koymak
Eski geçmişi hatırlatır, yeni geleceğe bakar; ama unutmamak lazım ki, yeninin zeminini vakti zamanında yine o “eski” inşa etmiştir… Devrimci Gropius değişimin önünde durulamayacağını görmüştü, zanaatkârlığı yücelten Arts and Crafts akımı üyeleri Ruskin ve Morris gibi endüstriyelleşmenin toplumu yozlaştırdığı görüşünde değildi, ancak eğitim programını oluştururken ustaları unutmadı. Bauhaus başlangıçta, Arts and Crafts akımından Henry Van der Velde’nin yönettiği Weimar School of Arts and Crafts mirası üzerine kuruldu. Amaç endüstri devrimi sonrası yeni bir mimari anlayış ortaya koymak ve diğer sanat disiplinlerini bu yapı çerçevesinde örgütlemekti. Almanya’da yıllardır tartışılan bu yaklaşımı hayata geçirmeyi Bauhaus başaracaktı.


Josef Albers ve öğrenciler, 1928

Bauhaus, bir devlet kurumu olmasına karşın, eğitim ve öğretim ilkeleri farklıydı; bünyesinde güzel sanatlar yüksekokulu ve uygulamalı sanatlar okulunu birleştirmekteydi. Mimarlık, resim ve heykel dışında tornacılıktan dokumacılığa her çeşit sanat öğretiliyordu. Öğretmen-öğrenci yerine usta-çırak ilişkisi vardı. Rönesans atölyelerinden çıkan sanatçılar gibi, öğrencilerin mobilyadan sahne dekoruna, çatal bıçaktan halıya her tür eşyayı tasarlayabilecek bir eğitimden geçmesi amaçlanıyordu. Öğrenciler atölye dışında şantiyede de çalışırdı. Bauhaus’un kuruluş programında mimar, ressam ve heykeltıraşların işçi olduğu yazılıydı. Okulda, yaratıcılıktan önce, sanatın temelindeki işçilik öğrenilirdi. Yaratıcılığın geliştirilmesi için öğrencilerden hazırın kolaylığına düşmemeleri, yeni biçimler oluşturmaları bekleniyordu. Eğitim kadrosu ve programı değişkendi. 1919-25 arasındaki kuruluş döneminde her sömestr öğretim programı hazırlanıyor, ihtiyaca göre yeni atölyeler açılıyordu.


Üniversite ve akademilerdeki “Temel sanat eğitimi” dersini ilk Johannes Itten müfredata koymuştu

Weimar, Dessau, Berlin

Weimar yıllarında malzeme, sanat tarihi, renk teorisi ve duyulara dayalı özel bir müfredat uygulayan Johannes Itten, öğrencilere bir rol modeldi ve eğitimi şekillendirmekte önemli bir görev üstlendi. 1925’te okul politik nedenlerle Dessau’ya taşındı. Dessau kimya ve makina endüstrisi için önemli bir merkezdi. Yerel yönetim okulun finansmanını üstlenmişti. Ne yazık ki, bu avantaj kentin geleceğini karartacaktı. II. Dünya Savaşı’nda savaş sanayisi merkezi olan kent, müttefik devletlerin hedefi haline geldi. Dessau, savaş bitmeden yerle bir edildi, nüfusunun yarısını kaybetti.

“Sanatın efendileri”ni yetiştirmek
1925-32 Dessau döneminde de kuruluştaki anlayış devam ettirilmişti. “Sanatın efendisi” olacak mimarları yetiştirmek için coşkuyla yarının dünyasına hazırlanıyorlardı. Mimarlık tüm sanatları ve zanaatları bütünleştiren bir alandı; geleceğin mimarı, Gropius’a göre çölleri bahçeye çevirecek, göğe tırmanan harikalar yaratacaktı.


Bauhaus öğrencilerinden Arieh Sharon, Tel Aviv’de özel ve kamusal binalar inşa etti


Gropius başlarda marangozluk atölyesini yönetiyordu. Paul Klee vitray ve dokuma, László Moholy-Nagy metal işleri atölyelerinin başındaydı. Vasili Kandinsky temel tasarım ve resim dersi veriyordu. Konuk öğretmenler, Le Corbusier, Kazimir Malevich, Theo van Doesburg gibi dönemin bilinen isimleriydi. 1923’te Bauhaus haftası kapsamında, öğrenci ve hocaların işlerinin yer aldığı sergide döşeli bir “deneme evi” vardı. Öğrenci ve hocaların beraberce yapıp döşediği evler, yaratıcı iş birliğinin örnekleriydi. Bauhaus’un “büyük yapı” idealini kuran ekip, yaratıcı düşünme ve kolektif çalışmayı hayata geçirmeyi başarmış, başka ülkelere de model oluşturmuştu. Tiyatro, müzik, bale gösterileriyle renklenen etkinlikte Albert Einstein ve Igor Stravinsky de davetliler arasındaydı.

Bauhaus gelişime açıklığıyla endüstri çağına tam anlamıyla ayak uydurmuştu. 1926-31 yılları arasında faaliyetlerini dergi ve kitaplarla duyuran okul, fabrikalardan sipariş almaya başladı. Toplumun gereksinimini anlayan ve yorumlayan sanatçılar, seri üretime damga vuran estetik tasarımlarla halkı Bauhaus üslubuyla tanıştırdı. Dessau’daki bina bile okulun felsefesinin ve sunduğu hayat tarzının ifadesiydi.


Marianne Brandt’in tasarladığı lamba

Gropius idareyi 1928’de Hannes Meyer’e devrettikten sonra okul göze batmaya başlamıştı. Marksist olan Meyer 1930’da gönderildi, görevi Ludwig Mies van der Rohe üstlendi. Bu dönemde Bauhaus uluslararası niteliğini kaybetti, meslek okulu haline geldi. 1932’de modern sanatı yoz bulan Naziler kamusal yardımı kesince mecburen Dessau’dan Berlin’e taşınan okul, bir daha devlet yardımı alamadı. 1933’te Nazi baskısı ve maddi sorunlar nedeniyle kapatıldığında Bauhaus özel bir kurumdu.

Kolektif ruh devam ediyor
Bauhaus Hitler’in hışmına uğrayınca sanatçılar Almanya’dan göç ettiler. Yapılarıyla uluslararası bir mimari stile imza atan Gropius önce İngiltere sonra ABD’ye geçti. 1937’de Chicago’da New Bauhaus kuruldu, yönetici Moholy-Nagy oldu. Kurum 1950’de Illinois Institute of Technology olarak eğitime devam etti.

Öğretmen lojmanları 20. yüzyıl sanat çevresinin uğrak yeriydi. Bela Bartok, Marcel Duchamp, koleksiyoncu Samuel Guggenheim gibi isimler okulun hocaları kadar ünlü misafirleriydi. 14 yıllık kısa ömrüne rağmen Bauhaus adı hiç unutulmadı. Toplam 1.300 öğrencisi oldu. 1929’da basılan bir yayında o dönem öğrencilerinden 119’u erkek, 51’i kadın olarak veriliyordu; 140’ı Alman, 30’u dışarıdandı. 30 öğrenci İsviçre, Polonya, Çekoslovakya, Rusya, ABD, Macaristan, Hollanda, İran, Filistin, Avusturya-Macaristan, Letonya ve Türkiye’den gelmişti, biri de haymatlostu.


Marianne Brandt’in tasarladığı çaydanlık


Malzemeyi tanıyarak olanaklarını keşfetmek, objenin kullanım amacıyla malzemeyi uyumlu hale getirmek, zamanın ruhunu estetikle harmanlayarak işe katmak; tüm bunlar modern Rönesansçıların başarısıydı. Brandt’ın lambasından, Wassily koltuğuna, Josef Hartwig tasarımı satranç takımından ankastre mutfak ekipmanlarına kadar birçok ürün bu yaklaşım sayesinde fetişleşti.

Josef Hartwig imzalı satranç takımı

Bahaus’un kapatılmasından sonra 29 ülkeden gelen öğrenciler kurumun öğretisini dünyanın her yerine yaydılar; zaten uluslararası bir okuldu, rüzgârı da tüm dünyada esti. Rüzgârın arkasındaki güç, esnek ve kapsamlı eğitim programı, donanımlı öğretmen ve öğrencilerdi. Onlar seri üretime sanatı dâhil ederek, yığınların evleri için yeni bir estetik standart yarattılar. O iyimserlikle dolu canlı ruhun etkisi, her coğrafyada zamana ve tekniğe uyarak yaşamaya devam ediyor.


Marcel Breuer’in ünlü tasarımı


Sanat ve kurumlar
Yüzyıllar boyu atölyede çıraklık yaparak yetişen sanatçı, zanaatkârla yollarını Rönesans’ta ayırmıştı. İlk örnekleri Floransa’da görülen atölyelerde ustalık eğitimi, teknik ve teorik altyapıyla destekleniyordu. Rönesans ustaları ressam, mimar, heykeltıraş olarak çalışabiliyordu. Bazı atölyeler uzmanlaşmıştı, özellikle Barok dönemde natürmort, portre, manzara ressamlığı ayrı dallar haline gelmişti. 16 ve 17. yüzyıllarda akademiler kurulmaya başlandı. Ulusal akademilerin yanı sıra yerel akademiler de vardı. Fransa’da sanatçılar Kraliyet Akademisi’nin izniyle atölye açabilirdi. 19. yüzyılda Fransa Kraliyet Akademisi, büyük ödülü verirken, bir kurulla beraber değerlendirme yapmak durumunda kalınca yönetim bölündü. 20. yüzyılda özgürlükçü hareketler de akademik yönetimde yer alır oldu. 1940’lara gelene kadar akademiler temel kuralları öğretmeye devam ederek geleneksel sanatı takip ettiler, bu yüzden tutucu kurumlar olarak görüldüler. 


Tel Aviv’deki Beyaz Şehir Unesco’nun Dünya Mirası listesinde

Kaynaklar
Sanatın Öyküsü, E.H. Gombrich, Remzi Kitabevi, 1980
Sanat Tarihi, Cahid Kınay, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993
Sanatta Devrim, Nazan İpşiroğlu, Mazhar İpşiroğlu, Ada Yayınları, 1979
https://core.ac.uk/download/38318266.pdf
https://www.arkitera.com/gorus/bauhaus-100-bir-manifesto-bir-ekol-bir-okul/
https://www.britannica.com/topic/Bauhaus
https://artsandculture.google.com/story/bauhaus-the-school-of-modernism/6gIi8UW9Rfa-Kw
https://www.bauhaus-dessau.de/en/history/bauhaus-dessau.html
https://germanculture.com.ua/library/weekly/aa022101a.htm