Gazeteci ve yazar SELİN FELDMAN, Michel Foucault - 21. Yüzyılın Ezber Bozan Düşünürü kitabıyla görüşleri çok tartışma yaratan bir filozofu okuma listemize dâhil etti. Tarihçi, psikolog, sosyolog ve akademisyen Foucault, dışlananların felsefecisi; felsefi gelişimini Heidegger’le başlatmış, dönemin Avrupa’sında etkin olan fenomenoloji, Marksizm ve Bilim Tarihi disiplinlerinin devamında kendi metodolojisini ortaya koymuş. Meselesi iktidarla ve içimize sızmış iktidar ilişkileriyle... Neşter niyetiyle kullandığı kalemiyle toplumsal hastalıklara teşhis koyduğunu söylüyor. Her kurum neşterinden payını alıyor.

O, burjuva sınıfını karşısına alan bir burjuva, eğitimli bir diploma düşmanı. Başlangıçta İran devrimini alkışladığı için eleştirilen Foucault, yanılgısını kabul etmekten yerinmemiş. “Bir insanın görüşlerini değiştirmesinde utanılacak bir şey yok” demiş, “benden aynı kalmamı beklemeyin”…

Uzun bir kaynak listesine sahip bu küçük kitap, felsefeyi merak edip de sıkılmaktan korkanlara mükemmel bir fırsat yaratıyor. Selin Feldman epeyce kaynak taramış, özetlemiş, felsefenin ağır perdesini bizler için aralamış. Rahat bir koltuğa yerleşip bu rahatsız ruhu tanıyalım.

Selin Feldman

Karmaşık bir konuyu basit şekilde anlatabilmenin ipuçlarından bahseder misiniz? Michel Foucault gibi felsefeye yakın olmayan okuru kolayca caydıracak birini anlatmanın güçlükleri nelerdi?
Karmaşık bir konuyu basit şekilde anlatabilmenin yolu çok okumak, çok araştırmak ve konuya tam anlamıyla hâkim olmaktan geçiyor. Ancak çok iyi bildiğiniz bir konuyu çok iyi anlatabilirsiniz. Konu hakkında hiç fikri olmayan birini içeri çekmenin en etkili yolu da bence o konuyu gündelik hayata entegre etmek. Foucault, gündelik hayatla anlatılmaya çok uygun bir sosyal bilimci. Çözümlenmesi zor bir düşünür, ama onun felsefesini bir kez anladıktan sonra olayları onun bakış açısıyla yorumlamaya başlıyorsunuz ve bu gerçekten çok keyifli.

Geçenlerde Goodreads’de bir okur yorumuna rastladım, şimdiye kadar Foucault’nun çok katmanlı felsefesine bir türlü giremediğini, bu minik kitabı birçok kaynaktan daha yararlı bulduğunu söylüyor, düşünürün derin dünyasında kaybolmamaları adına meraklılarına bu kitabı tavsiye ediyordu. Amacım bilmeyen okuyucuya Foucault’yu tanıtmaktı, bu yorumu okuduktan sonra kitabın amacına ulaştığını düşündüm.


Foucault:
“İktidarın olduğu her yerde bir direniş ya da direniş imkânı vardır.”

Michel Foucault 1984’te öldüğü halde kitabın adında neden “21. yüzyıl” geçiyor?
Foucault öngörüleriyle yaşadığı dönemi aşan bir düşünür. Felsefesi, yazılarını kaleme aldığı 20. yüzyıldan çok, 21. yüzyıl için kurgulanmış izlenimi uyandırıyor. Bir de, h

ayattayken Batı dünyasında, özellikle de akademik çevrelerde saygın bir yeri olmasına karşın 2000’li yıllarda kitle iletişim araçlarının özellikle de internetin yaygın kullanılmasıyla birlikte dünya çapında bir şöhrete kavuştu. Fikirleri daha geniş kitleler tarafından irdelendikçe, statükolar daha çok sorgulandı, dolayısıyla da ezberler 21. yüzyılda bozulmaya başladı.

Foucault’nun ayırıcı özelliklerinden birinin “sorunsallaştırmanın tarihçesi”nin peşine düşmesi olduğu söylenebilir mi?
Evet, kesinlikle. Tarihin bir noktasında bir değişim oluyor, o güne dek kimseyi rahatsız etmeyen bir konu birden bire toplumun her kesimini ilgilendiren, gündelik yaşamı temelinden sarsacak kadar önemli bir sorun haline dönüşüyor. Foucault bu değişim dönemlerine odaklandı. Mesela Rönesans ile birlikte Avrupa’yı bir delilik korkusu sarıyor. Yüz yıllar boyunca toplum içinde özgürce dolaşan deliler birden bire şehirlerin dışındaki kalelere ya da özel kliniklere kapatılmaya başlanıyor ya da moderniteyle birlikte cinsel mahremiyet bir sorun olmaya başlıyor. “Cinsellik baskılanıyor” denilerek kişiler cinsel yaşamlarını ortaya dökmeye teşvik ediliyor. Oysaki cinsellik yüzyıllardır baskılanıyordu ve o güne dek bu durum kimseyi rahatsız etmemişti. İşte Foucault bu konuların neden birden bire sorun haline getirildiğini sorguladı, bu sorunsallaştırmaların aslında görünenin çok ötesinde, bambaşka amaçlara hizmet ettiğini ortaya çıkardı.

İktidarın itaatkâr bireyler yaratmayı amaçladığını savunan Foucault, kişisel tercihlerimizin sandığımız kadar “kişisel” olmadığını söylüyor. Bunu biraz açabilir misiniz?
Doğduğunuz andan itibaren ailenizin, yaşadığınız toplumun, ülkenin, hatta dönemin değerleri, beğenileri ve davranış kalıplarıyla yoğruluyorsunuz. Kişisel tercihleriniz de bu kalıpların içinden çıkıyor. Özgür irade sandığınız şey çoğu zaman size sunulanlar arasından yaptığınız bir seçim. Diğer bir deyişle size bir şeyler dayatılıyor, siz de kendinize en uygun olanda karar kılıyorsunuz.


Foucault: “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada kimse yok demektir.”

Kitapta eleştirilen “iktidar” kavramının toplumun her katmanında yaşanan mikro ve makro örneklerinden bahsedebilir misiniz?
Foucault mikro iktidar dediği zaman bireyler arası ilişkilerde özellikle de ikili ilişkilerde, ortaya çıkan baskıdan söz ediyor. Son yıllarda halk arasında “mahalle baskısı” olarak adlandırılan durum mikro iktidarın bir örneği... Mikro iktidar bireyin kendi bedeni ile olan ilişkisinde de göze çarpıyor. Kişi kendi kendine, kendi bedenine baskı uyguluyor.

Makro iktidar, devlet ve kurumlar tarafından uygulanan iktidar biçimi. Okul, hapishane, kışla gibi kurumlarda en açık haliyle göze çarpıyor. Bu kurumlarda bireyler disipline edilerek, gerektiğinde yaptırım uygulanarak iktidara boyun eğdiriliyor.

Diplomayı önemsemeyen Foucault’nun mütevazı bir entelektüel tarifi var. Bundan biraz söz edebilir miyiz?
Diploma sadece bir kâğıt parçası… İnsanları kategorize etmeye, belirli kalıplara sokmaya yarıyor. Bir bireyin bir diğeri üzerinde üstünlük sağlamasına, baskı uygulamasına hizmet ediyor. Herkesin diploma sahibi olduğu bir ortamda diploma da anlamını yitirir. Bu yüzden, “Diploma asıl olarak diploması olmayan insanlar için anlamlıdır” diyor Michel Foucault. Bilgiyi taçlandırmanın yolunun diplomadan geçmediğine inanıyor.


Selin Feldman
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünü bitirdi. Gazeteciliğe, Doğan Dergi Grubu’nda başladı. İstanbul Life, Nstyle, National Geographic Kids gibi çeşitli dergilerde muhabirlik ve editörlüğün yanı sıra kurucularından olduğu Süper Penguen dergisinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptı. Bilim, Bilim İnsanları, Çizgi Roman kategorilerinde eserler yazdı. Başlıca kitapları; Aziz Sancar, Steve Jobs - Dünyaya Yön Verenler Serisi, Zaman Bükücüler - Kayıp Telefon, Zaman Bükücüler - Kâğıdın İzinde, Şut ve Gol olarak sayılabilir. Halen National Geographic Kids dergisine bilim ve uzay konularında makaleler yazıyor, uluslararası markalar için çocuk öyküleri ve masallar kaleme alıyor.