Ünlü İngiliz bilim kurgu yazarı J.G. Ballard, “Bilim kurgu yazarlarının bugün icat ettiklerini bizler yarın yaşayacağız” demiştir. Uzay Yolu’nun otomatik kapılarından Matrix’in sanal gerçekliğine, Ballard’ın söyleminde ne kadar doğru olduğunu gün geçtikçe görüyoruz. Hepimiz çağdaş dünyamızın baş döndürücü şekilde hızlandığının farkındayız. Gittikçe şiddetlenen iklim felaketleri, dünya çapındaki politik ve ekonomik değişimler, yeni iletişim teknolojileri, gündelik hayatımızda değişen iş ve dinlenme alışkanlıkları bu hızın parçaları. Kendini “ivmecilik” (accelerationism) olarak tanımlayan bir düşünce, bu hız karşısında yapılacak tek şeyin gaza daha da sert basmak olduğunu savunuyor. Adlarını 1967 yılında yayınlanmış “Işık Tanrısı” isimli bilim kurgu kitabından alan ivmeciler, günümüzde teknoloji ve kapitalizmin hızlandırılması gerektiğine inanıyor.


İngiliz bilim kurgu yazarı J.G. Ballard


Önce kapitalist bir süreçten geçmeli
İvmecilere göre insanlık, yeni bir dünya yaratabilmek için önce kapitalist bir süreçten geçmelidir. Bu fikir çevrecilik, milliyetçilik, sosyalizm ve muhafazakârlık gibi ideolojilere ters düşer çünkü amacı dünyayı yavaşlatmak veya geriye döndürmek değil, hızlandırmaktır. İvmecilere göre bilgisayar teknolojilerinin ve agresif, küresel kapitalizmin hızı ve yoğunluğu arttırılmalıdır. Otomasyon, piyasaların serbestleşmesi ve dünyanın dijitalleşmesi desteklenmesi gereken prensiplerdir. Eğer, bugün gördüğümüz üzere küresel kapitalizm sürdürülemez bir hale geldiyse ve çağdaş siyasetin tarihi geçmişse yeni bir gelecek düşlenmelidir. İvmeciler için bu düşlem, kapitalizmi doğal akışına bırakarak ve kendi kendini yok etmesine izin vererek gerçekleşebilir.

İvmeciliğin tarihine baktığımızda Karl Marx’ı ilk ivmeci olarak tanımlayabiliriz. Marx için insanlık tarihi, sınıf çatışmalarının tarihidir. Marx’ın analizine göre feodal sistemin çöküşünün sebebi, para ve güç kazanan burjuvanın soylu sınıfıyla çatışmasında galip çıkmasıdır. Yani, burjuvaların desteklediği kapitalist sistem feodal sistemi sonlandırmıştır. Kapitalizmin yüzyıllar süren sistemleri çökertebilen bu gücü, Marx’a göre tam anlamıyla devrimci bir güçtür. Marx ve Engels “Komünist Manifesto’da” şöyle yazmışlardır: “Burjuvazi, iktidara geldiği her yerde bütün feodal, ataerkil, kırsal cennet fantezilerine hitap eden ilişkileri kırıp geçirdi. İnsanları doğal amirlerine bağlayan envai çeşit feodal bağları acımaksızın koparttı, insanla insan arasında çıplak çıkardan, duygusuz ‘peşin ödemeden’ gayrı bir bağ da bırakmadı geriye.” Marx için kapitalizm, doğası gereği yıkıcı bir güçtür ve bu güç ile eninde sonunda kendisini de imha edecektir. Hızlandırılan kapitalizm kendisini de sonlandıracaktır



Kapitalizmin hızlandırılması yıkıcılığını yoğunlaştıracaktır ve aynı feodal sistemi sonlandırdığı gibi kendisini de sonlandıracaktır. Marx, “Serbest Ticaret Sorunu Üzerine” isimli konuşmasında serbest ticareti neden desteklediğini tam da bu şekilde anlatmıştır. “Serbest ticaret, eski ulusları dağıtır ve proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmazlığı en uç noktaya iter. Kısacası serbest ticaret sistemi toplumsal devrimi hızlandırır. Serbest ticaret lehine oyumu kullanmam, onun sadece bu devrimci bağlamındandır.” Marx ve ivmecilere göre böyle bir güçle karşı karşıya kaldığımızda tek mantıklı seçenek yıkım sürecini hızlandırmaktır.

İvmecilik akımı ve solcu ivmecilik
Günümüzde ivmecilik akımı, solcu ivmecilik ve sağcı ivmecilik olarak iki çatı altında toplanmıştır. Solcu ivmeciliğin en etkili figürleri Mark Fisher, Nick Srineck ve Alex Williams’dır. Srineck ve Williams solcu ivmeciliğin ilkelerini 2013 yılında yayınladıkları #ACCELERATE isimli manifestolarında toplamışlardır. Bu gruba göre günümüzde iklim değişikliği gibi hızlanmakta olan felaketler karşısında toplumumuzu değiştirecek yeni fikirler ve teknolojiler düşlemekten aciziz ve bunun sonucunda “politik hayal gücünün felcinde geleceğimiz iptal edilmiştir.” Srineck ve Williams için hayal gücümüzün felç olmasının sebebi kapitalist tüketim toplumunun teknolojinin kuvvetine sınır koymasıdır. Bu felçten çıkış yolu zaten toplumda izlerini gördüğümüz üretim güçlerini serbest bırakmaktır. Sol ivmeciler için kapitalizm bir başlangıç noktası olarak görülmelidir, burada amaç kapitalist altyapının yıkılması değil, ortak kullanım için yeniden tasarlanmasıdır. İvmecilik, teknolojik kapasitelerin serbest bırakılması ve hızlandırılmasını savunur çünkü toplumsal çatışmalar ancak böyle önlenebilir. Srineck ve Williams’a göre “karşılaştığımız seçim ciddi: ya küreselleşmiş bir kapitalizmin ötesi ya da ilkelliğe, daimî krizlere ve ekolojik çöküşe doğru yavaşça parçalanma.” Bu iki düşünür, manifestolarının ardından 2015’te yayınladıkları “Inventing The Future”, yani geleceği icat etmek isimli kitaplarında otomasyon temelli bir ekonomi, azaltılmış iş günü ve temel gelir (universal basic income) gibi fikirleri savunmuşlardır. Aynı zamanda “ivmecilik” teriminden vazgeçtiklerini söylemişlerdir ve sadece insanlığa yardım edecek teknolojilerin hızlandırılmasını önermişlerdir. Azaltılmış iş günü gibi politikaların, hayatı yavaşlatacağını belirtmişlerdir.



Sağcı ivmecilik
Hayatı yavaşlatmayı hedefleyenlere ivmeci denebilir mi? Sağ ivmeciliğin temsilcisi Nick Land’e göre bu, ivmeciliğin ilkelerine terstir. Akademisyenlik kariyerine 1990’larda başlayan Land ofisinde uyuşturucu kullanmasıyla, Nietzsche’ye olan tutkusuyla ve tuhaflıklarıyla tanınan bir filozof. 90’lı yıllarda öğrencilerine kendi alanının “Batı Medeniyetinin Çöküşü Çalışmaları” olduğunu söyler, yeni teknolojilerin insanın potansiyelini açığa çıkartacağı fikrini reddederdi. Land için hızlanan kapitalizmin ve teknolojilerin sonu ütopya değil faşizmdir. Land’e göre gelecekte demokrasi geçersiz kalacak ve demokrasinin yerini elitlerin vücutlarını ve genlerini teknolojiyle değiştirebilecekleri teknoloji temelli bir feodalizm alacaktır. Hatta gelecekte dünyamızın merkezinde insanların olmayacağını, dünyayı faşist bir yapay zekânın yöneteceğini öngörür. Land için “yapay zekâya bulanmış blokchain, dron lojistiği, nano teknoloji, kuantum bilişim, hesapsal genomik ve sanal gerçeklik” gibi teknolojiler sayesinde, bu geleceklere gün geçtikçe yaklaşmaktayız. Nick Land’e göre Blade Runner veya Matrix gibi bilim kurgu filmlerine benzeyecek bu gelecek, kaçınılmaz olduğu kadar caziptir de.

Nick Land, 90’lı yılların sonunda akli dengesinin çökmesinden dolayı profesörlüğü bırakır ve gözden kaybolur. Birkaç sene sonra Şangay’da tekrar beliren Land, hala orada yaşamaktadır. Land için Çin, geleceğe takıntısı ve baş döndürücü hızıyla özünde ivmeci bir toplumdur. Nick Land, aynı zamanda 2013’den beri aşırı sağ ideoloji için bir tür rehber olmuştur. Demokrasi ve devletlerin yerini faşist, ırkçı, otoriter yönetimlerin alması gerektiğini savunan aşırı sağ ideolojide Land’in izlerini kolaylıkla görebiliriz.



Gelecek nasıl olacak?
J.G. Ballard’ın yazımın başında aktardığım sözüne geri dönelim, “Bilim kurgu yazarlarının bugün icat ettiklerini bizler yarın yaşayacağız.” Gün geçtikçe hızlanan kapitalizmin kendini devam ettiremeyeceğini kabul edersek, kapitalizmden sonra bizi nasıl bir dünya bekliyor olabilir? Bilim kurguda düşlenen bu ihtimalleri, aynı Ballard’ın dediği gibi, bir gün yaşayacağımızı düşünüyorum. Bu iş yükünün makineler tarafından yapıldığı ve insanların temel gelir ile desteklendiği bir gelecek mi olacak, yoksa insanlığın önemini yitirdiği, yapay zekânın dünyayı yönettiği bir gelecek mi? Yarın bizi neyin beklediğini görmek için bugün bilim kurgu eserlerine başvurmak akıllıca olacaktır.