“Çoklu Evren” teorisi son yıllarda popüler kültürde sıklıkla gördüğümüz bir kavram. Kozmolojide, fizikte, astronomide, dinde, felsefede, psikolojide ve özellikle de bilim kurgu filmleri ve kitaplarında çoklu evren konseptine rastlayabiliriz. Çoklu evreni “paralel evren”, “kuantum evren”, “paralel boyut” gibi birçok başka isimle de duyuyoruz. Peki, neden son senelerde çoklu evreni her yerde görmeye başladık? Bunu daha iyi anlayabilmek için öncelikle çoklu evrenin ne olduğunu inceleyelim.
Gözlemlenebilir evrenimizin dışında sonsuz evren mevcut
Çoklu evrenler fizikte birçok farklı şekilde açıklansa da tüm açıklamaların ortak özelliği “gözlemlenebilir evrenimizin dışında sonsuz evrenin var olduğu” fikridir. Çoklu evrenin içinde “gerçekleşebilecek her şey gerçekleşir.” Örneğin şimdi bir zar attığımı varsayalım ve sonucu beş geliyor. Çoklu evren teorisine göre bir başka evrende üç, bir başka evrende altı, bir başkasında ise bir gelecektir. Zarın düşebileceği altı yüzün hepsi altı farklı evrende gerçekleşecek demektir. Bizim içinde yaşadığımız evren, bu sonsuz ihtimallerden sadece biridir. Ya da yazı-tura attığımı varsayalım. Sonsuz sayıdaki evrenlerden birinde yazı çıkıyor, diğerinde tura, üçüncü bir evrende para mükemmel bir şekilde tam kenarına düşüyor, başka bir evrende son anda atmaktan vazgeçiyorum, bir başka evrende ise yazı-tura diye bir oyun icat edilmemiş. Yani, sonsuz ihtimallerin tamamı sonsuz sayıda evren içerisinde gerçekleşmektedir.
Paralel evrenlerin sayısı sürekli artmakta
Çoklu evren teorisine göre paralel evrenlerin sayısı sürekli artmaktadır. Evrenler, bir seçim yapıldığında bölünür ve bu sayede gerçekleşebilecek tüm ihtimaller gerçekleşir. Tekrar yazı-tura örneğine dönelim. Bu teoriye göre, içinde bulunduğum evren iki farklı evrene bölünür, evrenlerden birinde yazı-tura atmayı seçmişimdir, diğerinde ise yazı-tura atmamayı seçmişimdir. Yazı-tura attığım evrenden ilerleyelim. Burada parayı havaya attığım anda evren tekrar farklı evrenlere bölünür. Evrenlerden birinde sonuç yazı gelir, diğerinde ise tura, diğerinde de para tam kenarına düşer. Bu teoriye göre her geçen an, evren sonsuz farklı evrene bölünerek dallanıp budaklanır.
Tartışmalı bir konu
Günümüzde bilinen fizik kurallarına göre çoklu evrenler saptanamaz veya kanıtlanamaz olduğu için oldukça tartışmalı bir konudur. Bazı bilim insanları çoklu evrenin bilimsel değil, felsefi bir konu olduğunu savunur. Bazı teorik fizikçiler ise çoklu evren teorisinin günümüzde evrenin oluşumu hakkında cevaplanamayan birçok soruyu cevapladığını söyler. Ne yazık ki, fizik bilgim lise birde öğretilenlerle sınırlı olduğu için çoklu evrenin fizik teorisi yönünde bir yorum yapmam zor. Beni ilgilendiren çoklu evrenin kültürel anlamı.
Çoklu evrenin kültürel anlamı
Çoklu evren teorisi son yıllarda iyice popüler kültüre yerleşmiş bir kavram olsa da bilim kurgu hikâyelerinde uzun bir süredir önemli bir rol oynamıştır. Örneğin 1967’de yayınlanan bir “Uzay Yolu” bölümünde yıldız gemisi Atılgan’ın mürettebatı kendilerini bir “Ayna Evren’e” ışınlanmış bulurlar. Bu paralel evrende mürettebatın kötü versiyonları bulunmaktadır.
Çizgi dizi “Futurama’nın” bir bölümünde karakterler, evrenler arasında seyahat ederler ve bölümdeki esprilerden biri karakterlerin hangi evrendeki hallerinin “kötü versiyonları” olduklarını aralarında tartışmalarıdır. Aynı çizgi dizinin başka bir bölümünde karakterler evrenin sonuna seyahat ederler ve uzaktan yandaki evreni görürler. Bu evrende her şey aynıdır, tek fark tüm karakterlerin kovboy gibi giyinmiş olmalarıdır!
2009 senesinde çıkan “Bay Hiçkimse” filminde 118 yaşındaki Nemo isimli karakter hayatının hikâyesini anlatır. Filmde hayatındaki dönüm noktalarının her birinden ayrılan alternatif yaşam yollarını izleriz. Örneğin dokuz yaşındayken anne ve babasının boşanmasından sonra bir olası evrende annesiyle kalır, diğer bir evrende ise babasıyla. Filmde bu seçimlerin hayatını nasıl değiştirdiğini izleriz.
Çoklu evren kavramı uzun yıllardır bilim kurgunun bir parçası olsa da son yıllarda çok sık karşımıza çıkmaya başlamıştır. Nisan 2022’de çıkan “Her Şey Her Yerde Aynı Anda” isimli film, isminden de anlaşılabileceği üzere, çoklu evren hakkındadır. Filmin senaryosuna göre bireyin yaptığı her seçim yeni bir evren yaratır ve birçok paralel evren vardır. Paralel evrenlerden birinde ise insanlık öteki evrendeki benliklerinin becerilerine, anılarına ve bedenlerine erişmelerini sağlayan bir teknoloji geliştirmiştir. Filmin çekingen ana karakteri Evelyn’in eline bu teknoloji geçtikten sonra paralel evrendeki hallerine ulaşır ve farklı seçimler yaptığı ve geliştiği diğer yaşamları keşfeder.
Günümüzde çoklu evren kavramı sıklıkla gençlere yönelik film ve dizilerde kullanılmaktadır. “Rick and Morty” isimli çizgi dizide karakterler çoğu bölüm farklı evrenleri ziyaret edip kendilerinin farklı evrendeki halleriyle etkileşime girerler. Çoklu evren konseptini en absürt uçlara taşıyan bu dizide evrenlerden birinde insanlık mısırdan evrilmiştir, başkasında dünya köpekler tarafından yönetilir. Gençlerin çok sevdiği Marvel’ın süper kahraman filmlerinde ve dizilerinde çoklu evren önemli bir rol oynar. “Örümcek Adam Örümcek Evreninde” (2018), “Avengers: Endgame” (2019), “Loki” (2021), “What If?” (2021), “Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok” (2021) ve 2022 senesinde çıkacak “Doktor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığında” bu film ve dizilere örnektir.
Peki, neden çoklu evren hikâyelerine bu kadar ilgiliyiz?
Örnek verdiğim birçok hikâyede karakterler paralel evrendeki kötü halleriyle tanışırlar. Bu “kötü ikiz” metaforu, Şalom Dergi’de geçen ay incelediğim “Gölge” arketipinin mükemmel bir örneğidir. Çoklu evren kavramı beraberinde bireyin kendi “kötü versiyonu” ile tanışma ihtimalini getirir. Sembolik olarak baktığımızda bu, insanın bilinçdışına bastırdığı tüm negatif duyguların ve dürtülerin “bir başka ben” olarak vücut bulması demektir. Paralel bir evrende bastırdığım her negatif dürtüyü yaşıyor olduğum fikri bize oldukça ilginç gelmektedir.
Bence çoklu evrenin oldukça insancıl bir tarafı da vardır. Hepimizin pişmanlıkları, “keşkeleri”, hayalleri, umutları ve korkuları vardır. Hepimiz işler farklı yönde gitseydi hayatımız nasıl olurdu diye merak ederiz. Çoklu evren, bizi “Peki, ya…?” sorusunu sormamıza davet eder. “Peki ya boşandıklarında annemle değil de babamla yaşasaydım?”, “Peki ya ona aşkımı itiraf etseydim?”, “Peki ya milyarder olsaydım?”, “Peki ya arzuladığım her şeye sahip olsaydım?”, “Peki ya elimdeki her şeyi kaybetseydim?”... Çoklu evren teorisine göre gerçekleşebilecek her şey gerçekleşmiştir. Bu da demektir ki, aklıma gelebilecek her ihtimali başka bir evrende yaşıyorum. Tüm pişmanlıklarımı, arzularımı ve korkularımı çoklu evrenin sonsuzluğunda deneyimliyorum.
Çoklu evren kavramını konu alan hikâyelerin neden gençlere çekici geldiğini de bu sayede görebiliriz.
Psikolog Erik Erikson’a göre ergenliğin ve gençliğin meselesi kimlik arayışıdır. Gençlik yaşları “Ben kimim?” sorusunun ilk defa sorulmaya başlandığı dönemdir. Bir genç çoklu evrendeki farklı benliklerini hayal ederek kendi evreninde kim olduğunu daha yakından tanıyabilir, “Ben kimim, kim değilim?” sorusunu sorarak kendilerini keşfedebilirler. Fakat bu soruların ve hayallerin sadece gençlere özel olmadığını, hayat boyu devam ettiğini unutmamak gerekiyor.
Hepimiz için farklı evrenlerdeki hayatlarımızı hayal etmek, bu evrende yaşadığımız hayatımızın envanterini çıkarmamıza yardımcı olur.
Sonsuz sayıda benin sonsuz çeşit hayat yaşadığı düşüncesi ilk bakışta ürpertici gelebilir. Fakat bu fikir aynı zamanda kendimizi yakından tanımamıza, kendi hayatımızın sorumluluğunu almamıza ve hayatı daha cesur yaşamamıza yardımcı olacaktır.