Japonya’da Zen Budizm bir din veya felsefeden fazlasıdır, sadece bir inanç sisteminden öte aynı zamanda Japon estetik prensiplerini oluşturan kuralları düzenler. Zen Budizm’in öğretileri Japon kültüründe neyin güzel ve zevkli olduğunu gösteren normları belirler. Örneğin Zen Budizm, doğanın estetik anlamda hayran duyulması ve beğenilmesi gerektiğini öğretir. Zen öğretilerinde her şey hiçlikten oluşur ve hiçliğe doğru yok olur. Bu hiçliği denizdeki su, varoluşu da denizdeki dalgalara benzetebiliriz. Nasıl suyun üzerinde dalgalar oluşup, yükselip, alçalıp, yok olup tekrar denize karışıyorsa, her şeyin varlığı da aynı şekilde hiçlikten ortaya çıkıp, hiçliğe geri döner. Varoluş, aynı doğa gibi akışkan ve hareket halindedir ve doğanın bu özelliği Japon kültüründe estetik bulunur. Yani, Zen’in belirlediği güzellik normları Japon kültürünün temelini oluşturur.
Dört temel estetik prensibi
Zen Budizm’inde dört temel estetik prensipten bahsedebiliriz. Wabi sıradanlığın ve sadeliğin güzelliğidir, sabi kendiliğinden gelişen şeylerin güzelliğidir, yugen gizemli, derin belirsizliğin güzelliğidir ve son olarak aware hayatın geçiciliğinin yarattığı özlemin güzelliğidir. Bu dört prensibi incelememiz hem Japon kültürünü anlamamıza hem de Zen’in öğretilerini kavramamıza yardımcı olacaktır.
Haiku şiirleri
Japon estetiğinin kuşkusuz ki en özgün meyvelerinden biri haiku şiirleridir. Zen’in oluşumundan beri Zen ustaları öğretilerini paylaşmak için kısa ve öz, ama bir o kadar da derin ve anlamlı şiirler kullanmışlardır. Haiku şiirlerinin kısa, anlamlı ve gizemli tarzı, Şalom DERGİ’nin Ocak 2021 sayısında incelediğim koan hikâyelerinde de bulunur. Aynı koan hikâyelerinde olduğu gibi, en dokunaklı haikular, dışarıdan bakıldığında sanki hiçbir şey anlatmıyormuş gibi görünenlerdir. Haiku şairleri bu, az ve öz şiir tarzını şiirlerinde sadece üç dizede 17 hece kullanarak mükemmelleştirmiştir. Haiku şiirleri İngilizceye veya Türkçeye çevrildiğinde ne yazık ki orijinallerindeki ses ve ritmi kaybederler, fakat önemli olan çevirilerin şiirdeki imgeyi aktarabilmeleridir. Üç dizelik bir şiiri okurken sadece dizeleri değil, dizelerin içinde var olduğu sessizliği de dinlemek gerekir.
Yazımın başındaki benzetmemden örnek verecek olursam, haiku hiçlikten var olan ve tekrar hiçliğe dönen denizdeki dalga gibidir. Şiirlerin kısalığı dizeleri çevreleyen sessizliği, yani hiçliği, çok daha çarpıcı kılar. Haiku şiirleri felsefe yapmaz veya hayata dair yorumlarda bulunmaz, sadece işaret eder ve susar. Burada önemli olan şiirin içeriğini anlamak değil, şiirin hissettirdiklerine ve zihinlerimize getirdiği çağrışımlara açık olmaktır. Alan Watts “Zen Yolu” kitabında haikuları şöyle tanımlar: “İyi bir haiku, dinleyicinin zihnindeki havuza atılmış bir taş gibidir, dinleyicinin kendi zihninin zenginliğinden çağrışımlar uyandırır.” Haiku şiirleri Zen’in dört hissini (wabi, sabi, yugen ve aware) çok iyi aktarır. Bu dört hissi, haikular üzerinden daha derinden incelemek istiyorum.
Wabi, sabi, yugen ve aware
Wabi sıradan şeylerin özünün farkındalığıdır. Gündelik hayatımızdaki koşuşturmalar ve meşgaleler bittikten sonra etrafımıza baktığımızda her gün önünden geçtiğimiz olağan şeyleri ilk defa gerçekten görürüz. Sanki transtan çıkmış, hipnozdan uyanmış, bir anda ayılmış gibi hissederiz. Sokağımızın tabelası, evimizdeki bitki, duvarımızdaki leke aslında olağanlığıyla ne kadar da kendine hastır değil mi? Wabi, bu farkındalığın yarattığı his olarak tanımlanabilir. Bu his bir haikuda şöyle betimlenmiştir: “ağaçkakan / aynı yerde devam ediyor / gün bitiyor”.
Sabi ise Budist bağlamındaki yalnızlık, ayrılıktır. Evrendeki her şeyin kendi başına mucizevi bir doğallıkla oluştuğunu görmektir. Dalgaların kendiliğinden bir anda oluştuğunu görebilmektir, bu farkındalıkla beraber gelen sükûnet hissidir. Alan Watts, bu hissi yoğun bir kar yağışından sonra tüm seslerin karın yumuşaklığı altında yutulması olarak tasvir ediyor. “kar yağıyor / dipsiz, sonsuz / yalnızlık”. Zamanla wabi ve sabi, ortak bir wabi-sabi terimi altında birleşmiştir. Bu yeni terimi kusurlu, geçici ve tamamlanmamış şeylerin güzelliği olarak tanımlayabiliriz. Zen felsefesinde wabi-sabi’nin güzelliğine ulaşmak için yedi prensip vardır: düzensizlik, sadelik, olağanlık, doğallık, hemen göze çarpmayan bir zarafet, özgürlük ve sükûnet. Örneğin henüz açmamış bir tomurcuk veya yavaşça solmaya başlamış bir çiçek wabi-sabi’nin muhteşem bir temsilidir.
Yugen terimini tanımlamak zordur çünkü kelimelerle tanımlanamayan bir gizemi betimler. Loş, derin, esrarengiz ve bilinmeyene işaret eder. Kelimelerle tasvir edilenin ötesindedir ama yine de doğaüstü değil, dünyevi bir deneyimi anlatır. 14. Yüzyılda yaşamış Japon tiyatrocu Zeami Motokiyo’ya göre “güneşin çiçeklerle dolu bir tepenin arkasından batışını seyretmek, geri dönmeye niyet etmeden kocaman bir ormanda yürümek, kıyıda durup uzak adaların arkasında kaybolan kayıkları izlemek, bulutların arasında bir görünüp bir kaybolan leyleklerin uçuşunu seyretmek” yugen hissini bize anlatabilir. Haikuda ise yugen şöyle anlatılır: “rüzgâr yatışıyor, çiçekler hala düşüyor / kuş ötüyor, dağ sessizliği derinleşiyor” ve “yoğun sis içinde / bağırılan nedir / tepe ve kayık arasında?”.
Son olarak bu dört his arasından en sevdiğimden bahsetmek istiyorum. Aware, ya da mono no aware başka herhangi bir dilde karşılığı olmayan bir terimdir. Aware’nin içinde yas, nostalji, efkâr ve sevgi dolu bir geçmişe karşı özlem vardır, burada hissedilen geçmişte yaşanmış ve sevilmiş olanların yankılarıdır. Alan Watts’a göre aware kriz anlarında ortaya çıkan bir ruh halidir çünkü hayatın geçiciliğinin, zamanın akıp gittiğinin farkındalığı mutlaka acı vericidir. Fakat bu hoş bir acıdır çünkü hissedilen farkındalık aynı zamanda Zen Budizm’in en önemli öğretisinin farkındalığıdır. Tıpkı kendi hayatlarımız gibi tüm evren de geçicidir, devamlı bir hareket ve dönüşüm halindedir. Dünyanın geçiciliğine bir yandan keder ve pişmanlıkla bakılır, bir yandan da bu geçicilik Büyük Hiçliğin tasviri olarak kabul edilir ve benimsenir. Yani aware’nin içinde hem zamanla kaybedilenlere dair yumuşak bir üzüntü vardır hem de bunun hayatın bir parçası olduğuna dair derin bir kabulleniş vardır. Aware hissini en güzel anlatan üç haiku’yu paylaşmak istiyorum: “tahta kulübe dağıldı / geriye tek kalan / güz rüzgârı”, “akşam sisi / geçmiş şeyleri düşünmek / ne kadar da uzaktalar!”. Ve son olarak “bu çiğ damlası dünya / çiğ damlası olabilir / ve yine de – ve yine de…”.