TOP TEN

1- KÜRTAJ / L’EVÉNEMENT
Düşündürücü bir kürtaj dramı olan “Kürtaj / L’Evénement” yaratıcısı Audrey Diwan’a son Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazandırdı. Fransız yazar Annie Ernaux’nun aynı adı taşıyan özyaşamsal romanını sinemaya uyarlayan, 1960’lardaki kürtaj yasağının bir genç kadının hayatı üzerindeki yıkıcı etkileri anlatan “Kürtaj” sert, korkusuz, acımasız, çarpıcı bir film. İzleyicide tokat etkisi yaratan filmin gerçekçi tonu ve başarısında başrol oyuncusu Anamaria Vartolomei’nin payı büyük. Ben kendi hesabıma filmi izlerken insanlığımda utandım.



2- TITANE
Yine bir Fransız kadın yönetmenin Julia Ducournau’nun skandal yaratan özgün filmi “Titane” son Cannes Film Festivali’nin Altın Palmiye Ödülü’nü kazandı. Feminist yapısı, kanlı mizahı ile öne çıkan bu radikal film, yoğun bir sembolizm içeren, kendine özgü mizahı ve duygusallığıyla izleyicisini rahatsız etmeyi hedefliyor. Julia Ducournau’nun her planında görsel ustalık fışkıran, kariyerinin bu ikinci filmi, kendisini Cannes Film Festivali tarihinin Altın Palmiyeyi “tek başına” kazanan ilk kadın yönetmeni yaptı. Filmin yarısını kırık burnuyla çırılçıplak oynayan Agathe Rousselle sinemadaki bu ilk oyunculuk denemesinde çok başarılı. Her karesiyle izleyicisine “sizi rahatsız edecek, huzurunuzu bozacağım diyen film, Spike Lee başkanlığındaki Cannes jürisinden oybirliği ile yarışmanın en büyük ödülünün sahibi oldu.



3- NOMADLAND
Venedik’te Altın Aslan Ödülü’nün ardından 3 Oscar, 4 Bafta, 2 Altın Küre ödülü kazanan “Nomadland” çoğu eleştirmene göre 2021’in en iyi filmiydi. Chloé Zhao’nun senaryosunu yazıp yönettiği film, ekonomik krizin ardından karavanıyla yolculuk ederek hayatında yeni bir başlangıç yapmak isteyen 60 yaşındaki dul bir kadını odağına alıyor. Bu rolüyle oyuncu olarak 3. ve yapımcı olarak 4. Oscar’ını kazanan Frances McDormand geçen yıla damgasını vuran aktris oldu. Vahşi kapitalizme inatla direnen göçmenlerin sessiz direnişini dile getiren “Nomadland” usta işi bir politik film. Kapitalizmin dayattığı normlara uymayı reddedip, doğanın sunduğu nimetlere sığınan göçebeler üzerinde yapılmış bu destan film, sevgi, umut, huzur, dostluk ve fedakârlık üzerine önemli mesajlar veriyor.



4- BABA / THE FATHER
Parisli romancı ve tiyatro yazarı Florian Zeller’in (42) The Guardian’ın “son 10 yılın en iyi tiyatro oyunu” olarak nitelediği, 2 Oscar, 2 Bafta ödüllü “Baba / The Father” yazarın aile yapısını incelediği trilojinin 2. ayağı idi. Alzheimer belirtileri gösteren 80 yaşındaki bir adam, kendisine zorlu koşullarda yardım etmeye çalışan kızıyla ilişkilerini anlatan film, demanslı adamın zihninin içine girerek yansıttığı atmosfer ile izleyicisine empati kurduruyor. Bu filmle Christopher Hampton ile Florian Zeller En İyi Uyarlama Senaryo, Anthony Hopkins En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödüllerinin sahibi oldular.



5-
PIECES OF A WOMAN
“Pieces of a Woman” yönetmen Kornél Mundruczó ile senaryo yazarı Kate Weber ikilisinin yaşadıkları acı tecrübenin izlerini taşıyan, sarsılan bir evlilikten sahneler taşıyan bir film. Mundruczó - Weber ikilisi özlem içinde beklenen bir bebeğin kaybının, karı-kocanın kolaylıkla göğüsleyemeyeceği bir travmaya yol açtığını duyarlı ve insancıl temalar eşliğinde anlatıyorlar. Yaşanmışlık kokan bu trajedi, birbirlerine derin bir aşkla bağlı bir çiftin, bebeklerinin ölümünden sonra bir acıyı farklı bir şekilde yaşayabileceklerini etkileyici bir dille anlatıyor. NETFLİX’ten izlediğimiz filmde Vanessa Kirby yılın en iyi kadın performanslarından biriyle öne çıktı.



6- QUO VADIS, AIDA?
Jasmila Žbanić’in senaryosunu yazıp yönettiği Oscar adayı başyapıtı “Quo Vadis, Aida ?” Sırp katliamını perdeye taşıyan bir film. Tito’nun ölümünden sonra Yugoslavya’da yaşanan iç savaşta Sırp ordusunun, insanlık suçu işleyerek Bosnalılara uyguladığı katliamı ele alan filmler zincirine katılan son halka “Quo Vadis, Aida ?”, gerçekçi ve etkileyici bir savaş draması. Son derece hassas bir konuyu Jasmila Žbanić, sömürü sinemasından uzak durup, son derece incelikli bir üslupla sinemaya taşıdı. Filmde insanlığın yüzkarası katliamı insanlığımızdan utanarak izledik.



7- KARANLIK KIZ / THE LOST DAUGHTER
Annelik üzerine dürüst bir film olan “Karanlık Kız / The Lost Daughter” ile Maggie Gyllenhaal ilk yönetmenlik denemesiyle Venedik Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanmış oldu. Maggie Gyllenhaal açık sözlü, hassas, duyarlı ve yalın bir sinema diliyle, kadın ruhunun inceliğini hümanist bir yaklaşımla filminde işledi. Anne-kız ilişkisine tarafsız bir bakış açısıyla yaklaşan film suçlamaktan ve yargılamaktan titizlikle kaçınıyor. Pişmanlık, duygusal boşluk, itiraflar, düş kırıklıkları temaları etrafında. Maggie Gyllenhaal şaşırtıcı mizanseniyle son derece etkileyici bir film yapıyor. Olivia Colman görkemli performansıyla filmim yükünü omuzlarında taşıyarak öne çıkıyor.



8- E STATA LA MANO DI DIO / THE HAND OF GOD
Paolo Sorrentino’nun senaryosunu yazıp yönettiği film son Venedik Film Festivalinde ödül listesine 2 ödülle girebilen tek film oldu. Sorrentino’nun doğduğu Napoli’ye saygı duruşunda bulunduğu film yarışmanın ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülünü, başrol oyuncusu Filippo Scotti, Marcello Mastroianni En İyi Genç Oyuncu ödülünün sahibi oldu. Film 1980’lerin İtalya’sında Fabrietto adlı ergenlik çağındaki bir gencin eğlenceli, ancak canlı ailesinin altüst olan hayatını anlatıyor. Film Napolilerin medarı iftiharı Diego Maradona’nın futbol literatürüne geçen “Tanrının Eli” benzetmesini başlığına taşımış. Sorrentino sinema aşkından Maradona’ya kadar dönemin her etkisini mercek altına alarak ve kendi çocukluğundan yola çıkarak, kişisel hikâyesini filminde sunuyor.



9- AHED’İN DİZİ / HA’BERECH
İsrailli yönetmen Nadav Lapid Berlin’de Altın Ayı Ödülü kazanan “Eş Anlamlılar / Synonymes”in ardından yaptığı “Ahed’in Dizi / Ha’Berech” ile son Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nün sahibi oldu. Son derece sağlam felsefi içerikli filmiyle politik sinemanın önemli bir figürü haline gelen Nadav Lapid yine cesur, sarsıcı ve özgün bir film yapıyor. Filmin kahramanı kendini umutsuzca kaybedilmiş iki savaşın içinde bulur: biri ülkesinin özgürlüğünün ölümü, diğeri annesinin ölümü. Politik sinemanın bu cesur örneği İsrail siyasetine doğrudan bir saldırı niteliğinde. Film İsrail eski Kültür Bakanı Migi Rezev ile aşırı sağ siyasetçilerden Bezalel Smotrich’i hedef tahtasına oturtuyor. Nadav Lapid bizzat yaşadığı olaylardan yola çıkarak, ülkesinin ordusunu, milliyetçi ve yayılımcı zihniyetli bulduğu sağ koalisyonu bir hayli sert bir üslupla eleştiriyor.

10- ANNETTE
“Annette” ile Spark Kardeşler’in müzikleri ve senaryosu Leos Carax’a Cannes Film Festivali’nde Mizansen Ödülü getirdi. Bu görkemli rock opera seyircinin ilgisiz kalamayacağı filmlerden: Ya seversiniz ya da nefret edersiniz. Ben bu karanlık, radikal operanın yaratıcı ve özgün olduğunu düşünenlerdenim. Ron ve Russell Mael pop ikilisi filmin bestelerini ve senaryosunu Leos Carax’a adeta altın bir tepside sunmuşlar. Fransız yönetmenin kısacık kariyerine damgasını vuran bu film müzikal türünün cüretkâr ve parlak bir örneği. Bu büyüleyici lirik opera, Jacques Démy’nin başyapıtı, Michel Legrand’ın besteleriyle bütün şarkıların müzikle verildiği “Şerburg Şemsiyeleri / Les Parapluies De Cherbourg”u (1964) akla getiriyor. Tutku, rekabet, başarı, kıskançlık gibi temaları işleyen “Annette” cüretkâr, arsız ve sinik bir film olmasına rağmen, umutsuzluk mesajları içermiyor.

2021 yılının “Top Ten” listesini yaparken çok zorlandım. Liste dışı bıraktığım bazı filmlere haksızlık yaptığım duygusuna kapıldım. Bu bereketli sinema sezonunda liste dışı kalan filmlerden oluşan 2. bir listede şu filmler var:
11’den 20’ye 2. LİSTE
11- “HER ŞEY YOLUNDA / TOUT S’EST BIEN PASSÉ” François Ozon
12- “SPENCER” Pablo Larrain
13- “SON DÜELLO / THE LAST DUEL” Ridley Scott
14- “THE MAURITANIAN” Kevin MacDonald
15- “FRANCE” Bruno Dumont
16- “SEVGİLİ YOLDAŞLAR / DEAR COMRADES” Andrey Konchalovskiy
17- “WEST SIDE STORY” Steven Spielberg
18- “THE CARD COUNTER” Paul Schrader
19- “COLLECTIV” Alexander Nanau
20- “YUVA / THE NEST” Sean Durkin