Sinema salonları dünya ekonomisini sarsan pandemiden nasibini aldı. Seyirci sayısındaki düşüş, dijital platformların isabetli atılımları, “Geleneksel sinemanın sonu mu geliyor?” sorusunu akla getirdi.

İnsanlığın başına yüz yılda bir gelen bir felaket olarak Covid 19, sinema seyircisi sayısını 2021’de son 10 yılın en düşük seviyesine indirdi. Pandemiden en çok etkilenen sektörlerin başında gelen sinema salonlarında, Türkiye’de 2020’de 17 milyon olan izleyici sayısı, 2021’de 9 milyona düştü. 2017’de ülkemizde 70 milyon bilet satılırken, sinema endüstrisi ürünlerinin parlak bir yıl geçirdiği 2020’de bu rakam sekizde bire düştü. Sinema salonları dünya ekonomisini sarsan pandemiden nasibini aldı. Birçok sinema salonu ekonomik krize boyun eğip kapılarına kilit vurma durumunda kaldılar. Son 2 yılda dünyanın başına musallat olan Covid 19 belası “sinema filmi sinemada izlenir” peşin hükmünü yerle bir etti. Bu yazımda “Türkiye’de geleneksel sinemanın sonu mu geliyor?” sorusunu akla getiren bu gelişmeyi inceleme konusu edeceğim.

Dijital platformlar alışkanlık kazandıracak mı?
7. Sanat Sinema, çağımızda insanların en çok izlediği sanat kolu. Herkes tiyatroya, müzeye, konsere gitmeyebilir, kitap okuyamayabilir, ancak televizyonun evimizin içine soktuğu sinema hemen herkes tarafından izleniyor. Sinema salonlarına gitmekten hoşlanmayan, evcil hayat tarzını benimseyenler bile TV kanallarından sinema filmi izliyorlar. Pandeminin yayılmasını önlemek için sokağa çıkma yasakları getirildi, karantina dönemleri ilan edildi.

Bunu fırsata çevirmeyi başaran dijital platformlar, yaptıkları akıllı ve isabetli atılımlarla abonelerini ikiye katladı. “Tanrı’nın Eli / È stata la mano di Dio” ile Paolo Sorrentino, “The Power of the Dog” ile Jane Campion, “Benedetta” ile Paul Verhoeven örneklerinde olduğu gibi, birçok ünlü yönetmen, filmlerini dijital platformlar için yaptı. NETFLIX, Amazon Prime, Disney Plus gibi dijital sektörün önde gelen kuruluşları, büyük bütçeli filmleri finanse ettiler, bazılarıyla uluslararası yarışmalarda ödül kazandılar.

MUBİ, Blu TV, Bein Connect gibi dijital platformlar kesenin ağzını açarak film programlarını zenginleştirdiler. Aralarında, her gün (MUBİ gibi) iddialı bir filmi vizyona sokan saygın kuruluşlar var. İzleyici evinde koltuğuna kurulup, çok az bir masrafla her gün kaliteli film izleme şansının cazibesine kapıldı. Dijital platformlar, abone sayısını katlamanın verdiği cesaretle dizi sektöründe atılımlar yaptı. Önceleri ünsüz oyuncu kadrolarıyla yapılan dizilerin yerini, sinema sektörünün en prestijli oyuncularının yer aldığı pahalı diziler aldı. Pandemi döneminde izleyici, hayranı olduğu oyuncuları izleyebileceği pahalı prodüksiyonlu dizilerin tiryakisi oldu.

Art house ve sanat filmleri de pandeminin tahribatından nasibini aldı. Uluslararası yarışmalardan ödül almalarına rağmen sadece sinefillerin ilgisini çeken filmler, maddi ödüller ve sponsor katkılarıyla gün ışığına çıkabildiler. Buraya kadar yazdıklarımdan sinema salonlarının geleceğinin pek parlak gözükmediği neticesi çıkıyor. Ancak “Geleneksel sinemanın sonu mu geliyor?” sorusunu sormak için vakit henüz erken.


Pandemide vaka sayısının tırmanışta olduğu aralık ayında vizyona giren Marvel yapımı “Örümcek Adam: Eve Dönüş / Spider Man: No Way Home” şaşırtıcı bir gişe başarısı göstererek ülkemizde 1,5 ayda 2,5 milyon kişi tarafından izlendi. Haftalar önceden satışa çıkan biletler kapışıldı. 24.00 seansları dahi kapalı gişe oynandı. Genç nesilleri büyüleyen bu blockbuster’i 2. kez izleyebilmek için torunum günlerce beklemek durumunda kaldı. “Örümcek Adam: Eve Dönüş” ABD’de 735 milyon dolar hasılat ile tüm zamanların en yüksek hasılat listesinin 2. sırasına oturdu.

17 Aralık’ta vizyona giren “Örümcek Adam”ın bu son filminden 1 hafta sonra vizyona sokulan bir başka blockbuster, “The Matrix Resurrections”, IMAX sinema sistemi ile bizde yarım milyon izleyicinin ilgisini çekti. Pandeminin ilk yılında, uzun müddet kapalı kalan sinema salonlarına izleyiciyi geri getirecek film olarak umut bağlanan, Christopher Nolan’ın “Tenet”i beklentilere cevap verememişti. “Tenet”in izleyici sayısı, tüm dünyada olduğu gibi bizde de düş kırıklığı yaratmıştı.

Festivaller diretiyor
Dijital platformların izleyicide bir alışkanlık kazandırması tehlikesi karşısında, başta Hollywood olmak üzere, sinema endüstrisi geleneksel sinemanın sonunu getirmeyecek tedbirleri alacak güçtedir. Ancak pandemi sürecinin uzaması, seyirciyi salonlara tekrar çekme savaşını güçlendirecektir. “Sinema filmi salonda izlenir sloganını sürdürme savaşına, belli başlı film festivallerinin yönetici kadroları da destek verdi. Berlin, Cannes, Venedik Film Festivallerinde olduğu gibi İstanbul Film Festivali de 40. yaşını kutlarken, programındaki ağır topları hep sinema salonlarında gösterime soktu.


2020 Mayıs’ında pandeminin ilk aylarına denk gelen Cannes Film Festivali, 2. Dünya Savaşı’ndan beri, (1968 Mayıs’ında yarıda kalan festivali saymazsak) ilk kez faaliyetini durdurmak zorunda kaldı. O yıl için seçilen filmlerin bir kısmı ertesi yılı bekleyerek, Temmuz 2021’de 74. Cannes Film Festivali’nde yer aldı. Covid 19 salgını nedeniyle sıkı tedbirler alındığı 72. Berlin Film Festivali’nde bu yıl salonlara yarı kapasitede izleyici kabul edildi. 10-20 Şubat tarihleri arasında yapılması planlanan festivalin tarihi 10-16 Şubat’a çekildi.


Venedik Film Festivali pandemide kapılarını hiç kapamadı. Eylül 2021’de yapılan 78. Venedik Film Festivali, aynen Cannes’da olduğu gibi seçkisinin zenginliği ile öne çıktı. Her iki festival de iki genç Fransız kadın yönetmenin zaferiyle neticelendi. Julia Ducournau “Titane” ile Cannes tarihinde Altın Palmiyeyi “tek başına” kazanan ilk kadın yönetmen sıfatını kazanma başarısını gösterdi. Venedik’te Audrey Diwan, “Kürtaj / L’Événement” ile güçlü rakiplerini geride bırakarak Altın Aslan Ödülü’nü kucakladı.

Sinema salonlarında maske takmayanların uyarılması, bazı magandalar tarafından hürriyetlerinin kısıtlanması olarak algılanıyor. Bodrum’un bir alış-veriş merkezindeki bir salona maskesiz girdiğini gördüğüm, dış görünüşüyle uygar görünümlü 50’lerinde bir erkek, hışımla salonda maskeyle oturmak gibi bir şartın dayatılamayacağını savundu. Antraktta yanıma gelip, hatasını kabul edip özür dileyen bu kişinin İstanbullu olduğunu, hatta Nişantaşı’ndan komşu olduğumu öğrendim.

Sinema işletmecilerinin büfe gelirlerini artırmak amacıyla bilet satışı yaparken patlamış mısır satışı için ısrarları, salonlardaki maske ihlallerinin artmasına yol açıyor. Ellerindeki kocaman kese kâğıdındaki mısırları gürültü çıkararak yiyenlere tahammül ettikten sonra, bittiğinde maskesiz kalmayı sürdürmelerine katlanmak durumunda kalıyorsunuz. Bu konuda çok hassas olduğum ve mümkün olduğu kadar salonlara az gitmeye çalıştığım için, maske ihlallerinin çoğunlukla kadın izleyicilerden geldiğine tanık oluyorum. Salon işletmecilerin ise, filmin başlamasından önce maske uyarısı yapma mecburiyetine uymamaları da düşündürücü. Bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Sırf maske ihlali sebebiyle sinema salonlarını boykot eden çok sayıda sinefil dostum var.

“Türkiye’de geleneksel sinemanın sonu mu geliyor?” yazımı meselenin ekonomik boyutuna eğilerek bitireceğim. Seyirci sayısının azalmasında, sinema salonlarının artan maliyetlerini karşılamak için bilet fiyatlarına yaptıkları fahiş artışın da rolü var. Halkın en ucuz eğlencesi olarak bilinen sinemada bilet fiyatları 40 lira olunca, 2 çocuklu bir ailenin bir filmi izleme maliyeti (büfe ve yol masraflarını saymadan) 160 liraya çıktı. Pandemi öncesi halkın ucuz eğlencesi olan sinema “pahalı bir hobiye” dönüştü. Covid 19’un getirdiği şartlarla sinema ekonomisinin sarsılmasını, salonda film izlemenin lükse dönüşmesi takip etti.