Giriş fotoğrafı: Roksan Mandel (Foto: Fernanda Seavon)

ROKSAN MANDEL 1995 yılında İstanbul’da doğdu. 6 yaşında piyano derslerine başladı, lisede caz müziğine ilgisi arttı ve caz piyanoya geçti. Boston’da Brandeis Üniversitesi’nde ana dal Psikoloji ve yan dal Müzik lisansını tamamladı. Ardından, Prag’a yerleşti ve üç yıldır orada yaşıyor. Prag’da müzisyenlik yaparken farklı müzik gruplarında vokalist, piyanist veya bas gitarist olarak yer alıyor. Ayrıca OBJECT: PARADISE adlı performans ve şiir kolektifinde müzik direktörlüğü yapıyor.

Öncelikle, Amerika’da üniversite eğitiminizi tamamladıktan sonra, Prag’a yerleşme hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız? Neden Prag?
Amerika’da okurken 2017 yılında bir dönem Prag’da değişim programı yaptım ve Prag’ı çok sevdim, bir sürü arkadaş edindim ve Prag’daki müzik topluluğunun içine girdim. Daha sonra dönüp okulu bitirdiğimde, Amerika’da kalmak ve hemen iş hayatına atılmak istemediğime karar verdim. Bu sırada ne yapacağımı düşünürken aklım hep Prag’a gitti ve kısa bir süreliğine de olsa oraya gidip müzisyenlik hayallerimi gerçekleştirmek istedim. Prag’da çok geniş bir sanatçı topluluğu var. Her taraf müzisyenler, ressamlar, yazarlarla dolu. Gittiğiniz yerlerde insanlarla tanışmak, arkadaşlık kurmak çok kolay. Sosyalleşmeyi ve yeni insanlarla tanışmayı seven biri olarak Prag bana büyük bir ilham kaynağı oluyor.


Excuse Me, Zizkov, Fotoğraf: Jan Cerny

Prag’da bugün farklı projelerde doğaçlama müzik yapıyorsunuz. Bunun öncesinde ne gibi sanatsal faaliyetlerde bulundunuz?

Üniversite’de iken katıldığım doğaçlama dersleri, müzik hayatıma büyük katkıda bulundu. Doğaçlama müzik bana öncelikle müzikal anlamda büyük bir özgüven sağladı ve nerede veya kimle olursa olsun, sıfırdan müzikal bir kompozisyon yaratmayı öğretti. İlk kez doğaçlama grubunda müziğin iyileştirici etkisini öğrendim. Daha sonra Prag’a gittiğimde bu şekilde insanlarla tanıştım. Prag’da her akşam farklı mekânlarda “jam session”lar bulabilirsiniz. İsteyen sahneye çıkıp çalabilir. Ben de bu sahnelere çıkarak kendimi gösterdim ve beni izleyenler yanıma gelip tekliflerde bulunmaya başladı. Pop, indie, caz, soul vs. birçok farklı müzik türünde projede yer aldım.
Prag’ın “underground” şiir topluluğuyla da böyle tanıştım. Beni, düzenledikleri etkinliklerde doğaçlama piyano çalmam için çağırmaya başladılar. Bu sayede çevrem çok genişledi. Daha sonra Türkçe ve İngilizce karışık solo konserler vermeye başladım. Bu da Prag’da yaşayan Türklerin ilgisini çekti. Konsolosluk ve diğer Türk etkinliklerine davet edilmeye başladım.

Eşzamanlı olarak bir de “Doğaçlama Atölyesi” kurdunuz. Bu çalışmalarınızdan da biraz bahseder misiniz?
2020 yılının başında sadece kadınların sahnede olacağı bir jam session düzenlendi. Ben o akşam biraz geciktim ve vardığımda sanki müzik bitmişti gibi bir sessizlik vardı. Sahnede birkaç kişi, birbirinden çok bağımsız, çekingen ve sessiz bir şekilde enstrümanlarını çalıyordu. İlk defa kadınların kendilerini gösterebileceği bir ortam sunulmuştu ve bu çok güzel bir fikirdi, ama fark ettim ki, ortada büyük bir sahne korkusu var çünkü çoğu kadın daha önce hiç sahneye çıkmamış.
Bir şekilde ilk doğaçlama dersimi o sahnede verdim ve o sahnedeki çekingen grupla harika bir doğaçlama parça oluşturduk. Daha sonra bu fikir aklımda kaldı ve bunun başka kişilere de yardımcı olabileceğini düşündüm. Amerika’daki doğaçlama hocam Tom Hall’a mesaj attım, bunu nasıl ortaya koyabilirim diye; ve onun da teşvikiyle bu projemi hayata geçirmeye karar verdim. Araya pandemi girdiği için de bu projeyi bir buçuk sene sonra başlatabildim. Şimdi ayda bir, kendini doğaçlama alanında ve sahnede rahat etme konusunda geliştirmek isteyen müzisyenlere yönelik, üniversitede öğrendiğim tekniklerle doğaçlama öğretiyorum. Bu atölye her yaş ve her seviye müzisyene açık. Yakın zamanda bazı müzisyenler çocuklarını getirmeye başladı. 6-7 yaşındaki çocukların kendilerini müzikle ifade ettiklerini görmek ve onlara rehber olmak benim için inanılmaz bir duygu.


Thought and Beat, Fotoğraf: Eduard Germis

OBJECT:PARADISE projesi nasıl oluştu? Siz bu projenin içerisinde neler yapıyorsunuz?
OBJECT:PARADISE, 2018 yılında Tyko Say ve Jeff Milton tarafından bir fikir olarak ortaya çıktı. Bu fikir, şiir okuma etkinlikleri nasıl daha ilginç hale gelir tartışmasından yola çıkarak doğdu. Jeff, San Francisco ve New York’taki Beatnic akımından özenerek, şiir ve rock’n’roll müziği birleştirme fikrini sundu. Tyko ise dilbiliminin sosyal rolünü ortaya koymayı öngördü.
OBJECT:PARADISE manifestosu bu fikirlere ek olarak Artaud, Fluxus, Dada ve diğer avangard akımlar ve düşüncelerden esinlenmekte. Önceleri Bebop caz ve beat şiirlerinden oluşan etkinlikler ve performanslar vardı. Daha sonra “ses, dil ve performans” diye daha geniş kavramlar içeren etkinliklerle, doğaçlama ve o “an” gerçekleşen, bir daha olmayacak bir performans sanatına evrimleşti. Performanslar dinamik ve izleyici dâhil herkesi kapsayan bir forma dönüştü. Bebop döneminde, arada performanslara doğaçlama piyanisti olarak davet ediliyordum, fazla bir katılımım yoktu.
2020 yılında ise Tyko, kâr amacı gütmeyen bir organizasyon olmaya yönelik işlemleri başlattı, bana da müzik direktörü görevini teklifi etti. Şu anda kolektifimizde dört kişiyiz: Tyko Say (medya ve şiir direktörü), Sandra Paslawska (performans direktörü), Jaromir Lelek (şiir direktörü) ve bendeniz Roksan Mandel (müzik direktörü). Müzik direktörü olarak etkinlik organizasyonlarında müzisyenlerle iletişim kurmak, performansa göre ne tür müzik ve hangi enstrümanlara ihtiyaç olduğunu belirlemek, etkinliği yapacağımız mekânlardaki ses sistemini kontrol etmek, gerekirse ses mühendisleriyle iletişim kurmak vb. sesle ilgili bütün işlemler benden sorumlu.

Projenizin ismi neden OBJECT:PARADISE?
Tyko ve Jeff bir gün isim bulmak için oturup beyin fırtınası yaparken Jeff bu ismi ortaya koydu ve ismin asla ulaşılamayan bir ideal ve vizyonu temsil ettiğini söyledi. Bu da belki OBJECT:PARADISE’ın iletişim vizyonuna bağlanabilir: dil alışverişi hiçbir zaman mükemmel olamaz, ancak bu alışveriş daha otantik ve daha dinamik bir hale getirilerek ortak bir noktaya ulaştırılabilir.

Bu müzik ve şiir projenizin belli bir süresi var mı; etkinliğiniz sadece Prag’da mı gerçekleşiyor?
Etkinliklerimiz, her ne kadar kurması ve hazırlaması uzun sürse de pop-up şeklinde, bir kereye mahsus yapılmakta. Bunun başlıca sebebi o “an” içinde yaratmak fikri. Etkinliklerdeki çoğu performans o anda, doğaçlama bir şekilde oluşuyor ve bunu tekrar etmek mümkün değil.
Son yaptığımız 28 Ocak’taki “Thought and Beat” adlı etkinliğimizi 5 odalı bir galeride gerçekleştirdik. Hazırlığı 1 ay kadar sürdü, 25’ten fazla sanatçı performans sergiledi, 2 gün boyunca galeriyi dekore ettik, enstalasyonlar kuruldu. Performanslar akşam 11’inde bitti ve 12’de bütün galeriyi toplamıştık bile.
Bu, tek sefere özgü etkinlikler belki de hem insanların merakını arttırmakta hem de izleyiciler ayrılırken onları biraz düşündürmemize yardım etmekte. Esas amacımız insanlara “Şiir nedir?”, “Şair kimdir?”, “Bu, performansın bir parçası mı?” ve benzeri sorular sordurtmak. Eğer etkinlik sonrasında katılanlar bu soruları düşünmeye başlıyorsa, belki de sanatın sürekli değişen ve her seferinde ilk defa oluyor gibi hissettiren bir kavram olduğunu görebilirler.
Etkinliklerimiz şimdilik yalnızca Prag’da. Maalesef bütçemiz çok kısıtlı, her zaman topluma açık ve bedelsiz düzenleniyor. İleride farklı şehirlerde de performanslar düzenleme planlarımız var, önerilere ve tekliflere her zaman açığız.

Bundan sonrası için aklınızda yapmak istediğiniz başka ne gibi işler var?
Genelde planlama, zaman ve bütçe gibi nedenlerden dolayı etkinliklerimiz yaklaşık 6 ayda bir oluyor. Yakın zamanda en büyük etkinliğimizi sergiledik. Bununla beraber ikinci stüdyo albümünü ve ikinci Prag belgeselini yayınladık. Yoğun ve yorucu olsa da çok güzel geri bildirimler aldık, bu da bizi yeniden üretmek konusunda şevklendirdi ve heyecanlandırdı. Muhtemelen yaz başlarında yeni bir projemiz olacak. Beyin fırtınalarımız arasında çıkan, bir tren vagonu kiralayıp hareket halindeki trende etkinlik düzenlemek gibi çılgınca fikirler var.


Tunnel Visions, Fotoğraf: Jan Cerny

Belgesel ve albüm çalışmalarınızdan da biraz bahseder misiniz?
Çok yeni, benim yönettiğim bir albüm - OBJECT: PARADISE VOL 2, ve Tyko’nun yönettiği bir belgesel - OBJECT:PRAHA 2, çıkardık. Albüm çok deneyimsel ve farklı tür müzikleri barındıran bir şiir albümü. Yedi parçadan oluşuyor ve her parçada farklı bir müzik türü, farklı müzisyenler ve farklı şairler mevcut. Toplam 25 sanatçının katılımıyla bu albümü Ocak ayının sonunda bütün müzik platformlarında yayınladık. Belgesel ise tamamen VHS kamerayla çekilmiş olup hem bu albümün arkasındaki hikâyeyi hem de 2020 ve 2021 yıllarındaki Prag hayatını, özellikle Prag’ın edebi sahnesini gösteriyor.

Psikoloji de okumayı seçtiğinize göre, ileride bu alanda da gerçekleştirmek istediğiniz bir şeyler var mı?
Aslında Psikolojide öğrendiklerimi şu anda yaptığım doğaçlama atölyesinde olabildiğince kullanmaya çalışıyorum. Örneğin, bir doğaçlama eser sonrasında öğrencilere ne hissettiklerini, eğer parça güzel olmamışsa neden böyle olduğunu, daha iyi olabilmesi için neler yapabileceklerini soruyorum. Genelde bu tarz açık sohbetler hem müzisyenler arası iletişimi güçlendiriyor hem de sonrasında ortaya çok daha güçlü ve hisli parçalar çıkıyor. Bununla beraber müzik terapi de ilgimi çok çeken bir alan.

Tecrübelerinizden yola çıkarak, sizin gibi yurt dışında yaşayan veya yaşamayı seçecek gençler için vereceğiniz altın önerileriniz nelerdir?
Yeni bir ülkeye yerleşmek, yeni bir hayata başlamak, bir serbest meslek sahibi olarak çok zorlayıcı olabiliyor. Okul veya bir iş için taşındığınızda çevre edinmek nispeten daha kolay. Önerim, hep sabırlı olmak ve ne olursa olsun kendinize inanmak. Özellikle eğer sanatçıysanız, etrafınızı da size inanan ve sizi yeniliklere itecek, yükseltecek insanlarla doldurmak çok önemli. Yoksa, sizi aşağı çekmeye, farklı fikirlerinizden ve hayallerinizden vazgeçirmeye çalışacak insanlara denk gelmek her zaman mümkün.