Fotoğraflar: Teri Erbeş

1992’den günümüze her hafta Şalom Gazetesi’nin Toplum sayfasında, olmazsa olmaz çizerimiz İrvin Mandel’in tebessüm ettiren çizgileri ile karşılaşıyoruz. İşte tam da bu sebepten, “Mozotros Ailesi VIII” albüm kitabı ile sevgili İrvin Mandel bu yıl “30. Yıl”ını kutluyor. Özellikle son iki yıldır, hepimizin gerek Korona gerek dünya genelinde yaşadığımız ekonomik sıkıntılar yüzünden bozulan psikolojisini ancak mizah kurtarabilir gibi görünüyor. Ortalamanın çok üzerinde gözlem ve analiz yeteneği ile her hafta hiç ara vermeden toplumumuz insanlarına dair en ince ayrıntıların kendine özgü bir üslupla altını çizen İrvin Mandel ile Şalom DERGİ için söyleştik.

 

Sizi gazetemizdeki çizgi bantlarınızdan tanıyoruz; siz onu bize nasıl tanıtırdınız? Hayatında nelerle meşguldür İrvin Mandel?
Onu size tanıtmam pek kolay değil çünkü kendisini çok iyi tanımıyorum. Sabahları tıraş olurken aynada karşılaşıyoruz, yüzünü oradan biliyorum. Sonra bazı fotoğraflarını gördüğümde “yahu bu adam o değil, benim tanıdığım adam daha gençti, bu kadar göbekli değildi” filan diyorum. Belki de gençliğin sırrı banyo ışıklarında yatıyor olabilir. Karakterini de çözemedim, çok konuşmuyor, mesafeli duruyor, pek güler yüzlü değil. Belki içinden çok gülüyor, sıcak ve samimi bir yapısı var ama yakından tanımayınca anlaşılmıyor.
1956 yılında İstanbul’da doğduğunu, İlk, orta ve liseyi Şişli Terakki Lisesinde (şimdiki City’s) bitirdikten sonra İsviçre’de otelcilik ve turizm tahsili gördüğünü biliyorum. MICE (Meetings Incentive Conference Events) alanında faaliyet yürüten bir turizm şirketi sahibi. Evli, iki kızı ve bir torunu var.

“Mozotros Ailesi”nin oluşum hikâyesini merak ediyoruz. Kimleri temsil ediyor? İstanbul’da yaşayan Aşkenaz ve Sefarad aileler arasındaki farklılıkları da yansıtıyor mu?
Mozotros Ailesi sizin de belirttiğiniz gibi 1992 Ocak ayında doğdu. Ben aslında 1986 yılında Şalom’da siyasi karikatürler çizmeye başladım. Teknolojinin gelişmediği dönemlerdi, bana elden haftanın yazıları ulaştırılır ben de bu yazılardan esinlenerek bir şeyler çizerdim. Arada aksamalar olurdu, ya yazılar yetişmezdi ya ben çizimleri yetiştiremezdim, galiba o günün şartlarında çok da hevesli değildim üstüne pek düşmedim ve çizmez oldum. Zaten sonra sayfayı İzel (Rozental) kaptı J. Fakat içimde çizme isteği hep vardı, kendimi çizmeye mecbur edecek bir formül bulmalıydım. Haftalık bir çizgi bant yaratırsam her hafta çizmek zorunda kalırım düşüncesiyle Şalom’a niyetimi açıkladım ve çok olumlu karşıladılar. Mozotros böyle başladı.
İlk önceleri aile çevremde geçen gülünç olayları çizerim diye yola çıktım. Sanırım ilk birkaç bant öyleydi. Fakat sonra alanı daha geniş tutmaya karar verdim ve bütün toplumu içine katmaya başladım. Türk Yahudi toplumunda benim gözlemlediğim kadarıyla Aşkenaz ve Sefaradlar arasında çok belirgin farklar yok. Aşkenazlar Judeo-Espanyol konuşmazlar genelde, belki bu bir fark olabilir. Gerçi toplumumuzdaki Aşkenazların Yidiş konuşanına da rastlamadım. Bugün artık bantlarım sadece Yahudi toplumunu değil genel bir burjuva toplumunu konu alıyor diyebiliriz.

30 yılı tamamlamanıza rağmen hâlâ kitabınızın önsözünde kendinizi amatör çizer olarak tanımlamışsınız. Bu amatör ruh ile birlikte yıllar içinde nasıl bir yol aldınız, kendinizde ne gibi dönüşümler yaşadınız?
Kendimi amatör olarak tanımlamamın nedeni, bu işi para karşılığı yapmadığım içindir. Yoksa birçok profesyonele göre belki daha iyiyim? Yıllar içinde çizgi tekniğimin biraz daha geliştiğini düşünüyorum. Mizah anlamında ise hayal gücümün derinliklerini kazıdıkça hep bir espriler buldum, hepsi çok komik olmasa da belli bir kaliteyi hep tutturmaya çalıştım, hiçbir zaman bayağı ve ucuz esprilere yönelmedim.

"29 Ocak 1992 tarihi birçoklarımıza hiçbir şey ifade etmeyebilir. Yakın zamana kadar bana da hiç bir şeyi çağrıştırmıyordu. Ta ki, kendime ‘Yahu ben bu Mozotros bantlarını ne zaman çizmeye başladım?’ sorusunu sorana kadar. Şalom arşivinden buldurduğum ilk bant işte tam da bu tarihte yayınlanmış… Yani şaka maka 30 yıl olmuş. 35 yaşlarında bir genç olarak başladığım çizgi bant hayatıma, bir 30 yıl daha ekleyip 35+30 yaşında bir genç olarak kendimle karşılaşmak beni bile şaşırttı."

Çizimlerinizde ilhamı en çok nelerde, kimlerde buluyorsunuz? Çizerken, çok eğleniyor musunuz?
İlham kaynağım çevremdeki olaylar ve insanlar. Tabi ki bayramlar, özel günler, yılbaşılar vs. ilham aldıklarım arasındadır. Aslında kendimden de ilham alıyorum. Bazı düşüncelerimi ve davranış biçimlerimi çaktırmadan komik bir şekilde aktarmaya çalışıyorum. Son iki yıldır pandemi, espri üretmeme maalesef çok yardımcı oldu, keşke pandemi olmasaydı da esprileri başka yerden bulsaydım. Sanılanın aksine bantların %1’i bile birebir yaşanmış bir olayı anlatmaz, tamamı kendi hayal ürünümdür. Genelde hoşuma gitmeyen bir espriyi çizmiyorum, bazı bantların beni çok eğlendirdiği oluyor. Bazen aklımda hiçbir fikir yokken masa başına oturup bir süre sonra bir fikrin ve ardından komik bir bandın gün yüzüne çıkması heyecan verici, benim için de sürpriz oluyor. Her seferinde içimdeki hümoristi keşfetmek açısından çizmek beni eğlendiriyor. İnsanların espri anlayışının ne kadar farklı olduğunu, bazen kendimce vasat bulduğum bantlara çok, ince esprili bulduğum bantlara daha az “like” gelmesinden anlıyorum.

Çekirdek aileniz ve yakın dostlarınızın karikatürlere tepkileri genelde nasıl? Ummadığınız tepkiler aldınız mı hiç?
Ara sıra, “Bu haftaki karikatürünü çok beğendim” türü tek tük tepkiler alırım. Bir de Facebook ve Instagram’a koyduğum karikatürlere like’lar ve emojiler gelir. Ummadığım bir tepki hiç almadım, sanırım bu benim tarzımdan kaynaklıdır çünkü bantlarımda hiçbir zaman aşağılama, alay, küfür, kaba espri yoktur, dolayısıyla tepkiye yer olmaz.

8. Mozotros Ailesi, dünyaya yeni gelen torununuz Naz Kler adına basıldı. Dede olmak ile ilgili bir karikatür çizin desem Şalom Dergi için özel bir bant çizer miydiniz?
Evet, “dede” kelimesinden hoşlanmasam da birkaç aydır öyleyim. Çok keyifli ve aynı zamanda komik bir durum çünkü koca koca insanlar torun sahibi olunca tuhaf hareketler, mimikler yapmaya ve garip sesler çıkarmaya başlıyoruz. Dergi için çizdiğim karikatürü aşağıda görebilirsiniz.

 

30 yılı geride bırakırken, hiç keşkeleriniz oldu mu? Yapmak isteyip de yapamadığınız bir şeyler... Özel bir anınız?
Pek keşkelerim oldu diyemem ama keşkemsi diyebileceğim, belki bu işe çok daha önce yurtdışında yaşadığım dönemlerde, eğitimini alıp profesyonelce yapsaydım dediğim olmuştur. Çok gıpta ettiğim Charles M. Schulz gibi, basit çizgilerle yaratacağım karakterler sayesinde ünlü olur muyum diye hayaller kurmuşumdur. Yok, ama herhalde olamazdım… Aslında ünlü demişken, geçmişte bir TV programına davet edilmişliğim var. Yıl sanırım 2003 idi. Akşehir’de Nasreddin Hoca Festivali kapsamında beni NTV’nin canlı yayınına davet etmişlerdi. Program sunucusu rahmetli Tayfun Talipoğlu’ydu. Yayından bir saat kadar önce programın gerçekleşeceği Nasreddin Hoca’nın türbesinin önünde bulunmamız istendi. Program öncesi Tayfun Talipoğlu ile tanışıp, program akışı, soracağı sorular vs. ile ilgili görüşeceğimizi, hazırlıklar yapacağımızı düşünüyordum. Fakat hayır, yayından 10 dakika önce bize gösterilen yerlere oturmamız ve yayına hazır olmamız istendi. Biz dediğim belki 20-25 kişi davetliydik. Aramızda, karikatüristler, yazarlar, yerel yöneticiler, belediye erkânı, festival yöneticileri vs. vardı. Karşılıklı iki tribün kurulmuştu ve hesabıma göre kişi başı bir soru sorulsa program 2 saati doldururdu. Program başladı, tek tek sorular soruldu cevaplar alındı ve sıra bana geldiğinde, hayatında daha önce beni hiç görmemiş, kim olduğumu, ne yaptığımı, ne çizdiğimi, nerede çizdiğimi hiç bilmeyen Tayfun Talipoğlu, bana döndü ve “İrvin’ciğim sen… (ne sorduğunu şimdi hiç hatırlamıyorum) bu konuda ne dersin?” dedi ve reklama girdik. Reklamdan sonra iki cümle ancak söyleyebildim ve program bittiğinde Tayfun Talipoğlu hiçbirimizle muhatap olmadan geldiği gibi sahneden ayrıldı. Kendisini sonrasında bir daha görmedik. Ama o “İrvin’ciğim”i hiç unutamadım J. Ertesi gün Akşehir sokaklarındaki insanlar artık beni tanıyorlardı, gelip konuşanlar, soru soranlar, tebrik edenler çok oldu. Bir günlük ünlü olmanın tadını doyasıya çıkardım.

“Mozotros Ailesi”ni çizerken, gelişen teknoloji, hayatın sürekli yinelenen akışı ile birlikte, yeni nesillere neler aktarmayı hedefliyorsunuz?
Bu sorunuzun tersi bence daha çok geçerli, yani benim yeni nesillere aktaracağımdan çok, gelişen teknolojiler ve hayatın sürekli yinelenen akışı ile onların bana aktarabileceği çok şey olmalı, aktarırlarsa çok sevinirim. Ben buradayım, her türlü yeniliğe ve teklife açığım, bekliyorum. Açıkçası beni gençlerin çok fazla takip ettiğini düşünmüyorum. Gençlerin ilgi alanlarının ve espri anlayışlarının çok farklı olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonrası için, başka projeleriniz var mı?
İlk kitabımı, hiç aklımda yokken, İzel Rozental’in fikri vermesi ve üstün çabalarıyla çıkarttık. Daha doğrusu Tan Oral, Aykut Köksal, Behiç Ak, Bülent Erkmen ve İzel Rozental çıkarttılar. Ben sadece bantları çizmiş bulundum. O zamanlar ikinci kitabı yapar mıydım bilemiyordum. Bugün sekizincisi çıktı, pek proje adamı olmasam da geriye dönüp baktığımda sekiz tane çıkartmışsam herhalde dokuzuncusu da çıkar diye düşünüyorum.

Röportajımızı İrvin Mandel’in samimi sözleriyle noktalarken, umudumuz o ki, keyifli çizgilerinin bize her zaman eşlik etmeye devam edeceği yönünde…
“Mozotros bantlarını çizerken ben çok eğlendim. Espriler beni her seferinde kahkahaya boğmamış olsa da mutlaka tebessüm ettirmiştir, bugüne kadar hoşuma gitmeyen hiçbir espriyi çizgiye dökmedim. Belki amatör çizer olmanın kolaylıklarından biri de bu olsa gerek. Üzerimde az da olsa karikatürü yetiştirme baskısı dışında bir baskı hissetmedim. Çizmeyince veya çizemeyince maaşımdan kesinti olmadığı için hep rahat oldum. İlhamın gelmesini bekledim… Bazen geldi, bazen gelmedi. Gelmeyince o haftayı arşivden bir bantla geçiştirdim. Beğenilme kaygım da hiç olmadı. Önemli olan benim beğenmem, kendimi eğlendirebilmemdi. Yoksa beni kaç kişi okuyor, kaç kişi beğeniyor, başarılı mıyım, ne kadar ünlüyüm, sorularını hiç sormadım ve merak etmedim. Hoş, merak etsem de bu soruların yanıtını alabileceğim bir kaynağım olmadı hiç. Tabi ki Facebook ve Instagram’a koyduğum karikatürlere yorumlar ve “like”lar aldım ama “dislike” butonu olmadığı için kaç kişinin beğenmediğini hiç bilemedim. Dolayısıyla bunu da bir ölçü saymadım. Sonuç olarak 30 yılda 7 adet Mozotros Ailesi ve 1 adet Ladino dilinde Mozotros Ailesi albümü ile buralara geldik. Şimdi elinizde bulunan bu 8. Albüm, 30. Yıl anısına hazırlandı. Kapak renginin pembe olmasını istedim, hem umudun ve güzel hayallerin sembolü olarak hem de kitabı Naz Kler bebeğe ithaf ettiğim için. (Bakmayın kendime genç dediğime, ruhen büyümemiş olsam da torun sahibi oldum.) Tekrar, Mozotros Ailesi IX da buluşmak ümidiyle… Neden olmasın?”
İrvin Mandel