Haber fotoğrafı: Emir Erbeş

Zamanımızda artık elinde telefon tutan neredeyse herkes fotoğraf çekiyor. Ancak bir de elinde fotoğraf makinesini tutan, ayarlarını yapıp büyük sabırla hedeflediği kareyi yakalayana kadar saatlerce sabırla çalışan fotoğrafçılar var. TERİ ERBEŞ de onlardan biri. O başarılı fakat çok mütevazi bir fotoğraf sanatçısı. Bir fotoğrafı çekerken yaşamı ve yaşama dair ne varsa içine katıyor. Işığını ayarlarken anın duygusunu tam on ikiden vuruyor. O nereye, fotoğraf makinesi oraya. Şalom DERGİ için yapmış olduğumuz pek çok röportaja can katan güzel karelerin bazıları Teri Erbeş’e ait. Bu defa röportajı kendisiyle yapalım dedik, Teri’nin fotoğrafını ise oğlu Emir Erbeş çekti. Aşağıda kendisiyle yapmış olduğumuz sohbetten derlediklerimizi bulabilirsiniz…

“Fotoğraf çekmeyi hep sevdim…”
Ben büyürken fotoğraf makinası evde tanıdık objelerden biriydi, babamın elinden hiç düşmezdi. Babam bugün 85 yaşında, hala da fotoğraf makinası hep elindedir, ailenin paparazzisidir o; fotoğraflanmak istemediğimiz anlardan bile bi dolu kare var elinde. Şimdi bakınca fotoğrafların her biri çok kıymetli, iyi ki çekmiş babam diyoruz. Ben de fotoğraf çekmeyi hep sevdim, benim hobimdi ama sonra bu işi daha ciddiye almaya karar verdiğimde eğitimlere başladım.


Bahar Oganer - ‘Yüz Kumbarası Projesi’ çekimlerinden 

Muammer Yanmaz atölyesinde Türkiye’nin portre belleğini oluşturmak üzere yola çıkan 40 fotoğrafçıdan biriydim. ‘Yüz Kumbarası Projesi’ için bu kırk fotografçının her biri kendi ilgi duydukları bir alan belirleyip bu alanda etkin kırk isim seçerek onları fotoğraflamak üzere yola koyuldular. Sinemacılar, yazarlar, gazeteciler, müzisyenler, sporcular… Ben de zaten ilgilendiğim ve takip ettiğim bir konu olan çağdaş sanatı seçtim ve kırk çağdaş sanatçı belirleyip ‘40 Çağdaş Sanatçı’ portre projesini gerçekleştirmeye koyuldum. 2011’de başladığımız Yüz Kumbarası Projesi 2014’te tamamlandı ve Fransız Kültür Merkezi ev sahipliğinde Yüz Kumbarası Sergisi olarak açıldı.


Memed Erdener - ‘Yüz Kumbarası Projesi’ çekimlerinden 

Bu arada Türkiye’nin ilk çağdaş sanat ödülü olan FULL Art Prize için finale kalan 13 sanatçının portre çekimlerini yapmak üzere teklif aldım. Sergi için yayınlanan katalogda çektiğim portreler yer aldı ve o dönem Contemporary İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’nda sergilendi. Her sanatçıyı kendi yaşadığı şehirde ziyaret ettim, kendi ortamlarında fotoğrafladım. Alper Aydın’ı Ordu’da, Cengiz Tekin ve Şener Özmen’i Diyarbakır’da, Mehmet Fahracı’yı Hatay’da ziyaret edip kendi mekânlarında fotoğrafladım. Keyifle hatırladığım bir iş bu.

Portre fotoğrafçılığı
Geniş Açı Proje Ofisi’nin (GAPO) düzenlediği Hollandalı fotoğraf sanatçısı Hellen Van Meene’nin Ustalık Sınıfı’na katılan 12 kişiden biriydim. İşlerini beğenerek takip ettiğim New York’ta çalışan ve yaşayan Kanadalı fotoğrafçı Joey Lawrence’ın Londra atölyesine katıldım. New York’ta bulunan International Center of Photography’de önce fotoğraf sanatçısı Ben Gest ile ‘Portrede Görsel İçtenlik ve Gerçeğin Yapılandırılması’, ardından Richard Rothman ile ‘Kendini İfade Aracı Olarak Portre Fotoğrafçılığı’ eğitimlerini aldım.


‘New York Portreleri’ 


New York’ta uzun bir dönem kaldım. Bu süreçte neredeyse her gün ‘fotoğraf avı’na çıkıyordum, metroya atlayıp her gün şehrin başka bir bölgesinde keşfe giderdim. Bana ilginç gelen birini görünce onu takibe alır, ilginç bir arka planda yakalarsam koşup ‘Benimle bir fotoğraf çekimine ne dersiniz, sadece beş dakika’ diye portre çekimine ikna ederdim. Seçtiğim kişiler illa güzel, yakışıklı ya da moda ikonu gibi giyinmiş kişiler değil de bana enerjisi, ‘aura’sı mı desem ilginç gelen, sıradan kalabalıktan ayrı duran insanlardı. New York Portreleri böyle ortaya çıktı, pandemiye girene kadar devam ettim bu çekimlere. Çok sevdiğim fotoğraflar çıktı, www.terierbes.com sitemden izleyebilirsiniz.

“O çekim anında iki kişi arasında sihirli bir iletişim var…”
Portre fotoğrafçılığının bana ilginç gelen tarafı aynı özneyle aynı ortamda aynı koşullarda on değişik fotoğrafçıya çekim yap deseniz on apayrı fotoğraf çıkacak olması. Kamera hiçbir zaman mutlak gerçeğe tanık olmuyor, fotoğrafçının süzgecinden geçerek bir portre fotoğrafı kurgulanıyor aslında. O çekim anında iki kişi arasında sihirli bir iletişim var. Bu sihir çok hoşuma gidiyor benim. Bir de tabii çekim sonrasında bilgisayar başında geçirilen bir vakit var: en iyi fotoğrafın seçilmesi, işlenmesi… O da apayrı depderin bir konu. Kendimi unutarak saatler geçirebilirim bilgisayar başında, çektiğim fotoğrafları işlerken.


Moda çekimlerinden

“Takip ettiğim sevdiğim fotoğrafçılar var tabii”
Benim takip ettiğim sevdiğim fotoğrafçılar var tabii. Sokak fotoğrafçılığının efsane ismi Joel Meyerowitz var. Philip Lorca DiCorcia’nın kurgu fotoğraflarına hayranım. Asıl Jeff Mermelstein var, mutlaka araştırın işlerine bakın, harika. New York’ta sokak fotoğrafçılığı konusunda yakaladığı her kare başlı başına bir roman tadında etkiliyor insanı. Baskısı çoktan biten Sidewalk adlı kitabını bulup aldığımda çok sevinmiştim. Meraklısına tavsiye ederim. Güncel olarak hoşuma giden Annie Leibovitz’in Vogue için çektiği portreler, moda fotoğrafçısı Steven Meisel’in Zara kampanyası için çektiği fotoğraflar var mesela. Hollandalı fotoğraf sanatçısı Rineke Dijkstra’nın ve Erwin Olaf’ın işleri, Lübnanlı sanatçı Rania Matar’ın kadın portreleri hep sevdiklerim.

Türkiye’de ustalar deyince Ara Güler’in, İzzet Keribar’ın işleri klasik olarak gelir akla. Çağdaş sanatta bir ifade biçimi olarak fotoğrafı tercih eden sanatçılar arasında Ahmet Elhan, Murat Germen var. Sevim Sancaktar, Cemre Yeşil Gönenli benim takip ettiğim sanatçılar. Ekin Özbiçer’in moda çekimlerini ayrıca kendi projelerini de takip ediyorum.

“Şalom DERGİ çekimlerini keyifle yapıyorum”
Şalom DERGİ için yaptığım çekimler değerli insanlarla tanışmama vesile oluyor, keyifle yapıyorum. Son dönemde cemaatten kişileri konu etmeleri, kapağa taşımaları da iyi oldu bence. DERGİ’nin varlığı, bu kadar yetenekli insanın özverili bir çalışma içinde olması, böyle bir ürün ortaya koyması bu zamanda çok kıymetli. Zaten biz bize kaç kişi kaldık, birbirimizi bilelim, değer verelim.

TERİ ERBEŞ
1967 yılında İstanbul’da doğdu. 1985’te Robert Kolej’den, 1989’da İTÜ Tekstil Mühendisliği’nden mezun oldu. Bir dönem tekstil mümessillik firmalarında çalıştıktan sonra lise arkadaşı Sırma Kefeli ile birlikte çocuk odalarına yönelik çalıştıkları Karamela Tekstil Tasarım Design Ltd şirketini kurdu. Daha sonra iş kolunu değiştirerek çocuk kitapları yayıncılığı yaptı. Encore Yayınları bünyesinde Popcore Yayınları’ndan dünyada çok ses getiren Tostoraman (“The Gruffalo”) serisini Yıldırım Türker’in çevirisiyle yayınladı.  Fotoğrafa odaklanarak yoluna devam ediyor.