Haber fotoğrafı: Resistance /Direniş filminin afişi - Direniş filminde başrol olarak Jesse Eisenberg, Marcel Marceau’nun hayatını duyumsayarak, titizlikle ve başarıyla yorumluyor.


“Kendi taş duvarlarınızın karanlığını sadece iç ışığınız aydınlatacak. Bunun adı direniştir.”

Sesiniz yoktur ama diliniz vardır. Ellerinizle, yüzünüzle, tüm gövdenizle konuşur, anlatırsınız. Dokunduğunuz taş duvarlar canlanır. Yüzünüze onlarca maske takar çıkartırsınız. Hissedersiniz. Oynarsınız. Hissedebilen oyuncunun direnişidir “Pantomim”.

Oyuncu kişisi olarak pantomim eğitimi alırken; Zaman ve Mekân oluşturmayı, kurgusal nesnelerle iletişim kurabilmeyi, vücudumun tüm uzuvlarını gerek hareket sırasında gerekse hareketsiz kaldığım sırada dengede tutabilmeyi öğrendim. Dengede kalabilmek adına direnmeyi öğrendim.

Sessiz sanatın üstadı Marcel Marceau’nun önce sanatıyla sonra da vicdanıyla Fransız Direniş Hareketi’ne katılmasını ve Almanya’daki Nazi zulmünden, büyük paralar dökerek kurtarılmış olan Yahudi çocuklarını, türlü zorluklarla İsviçre’ye kaçırmasını anlatan Resistance – Direniş filmi hakkında söyleyeceklerim var.

Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Jonathan Jakubowicz’ın yaptığı filmde Marcel Marceau rolünü Jesse Eisenberg oynuyor. Öylesine doğal, öylesine hassas bir oyun sergiliyor ki, diğer başroller arasında yer alan Ed Harris’i bile yakın plan yüzünü göstermeseler fark edemeyeceksiniz, o kadar… 2020’de gösterime giren film 2 saat sürüyor ve IMDB puanı ise 5.7.


Sevgi, Yahudi ailenin birlikteliklerini korumaya yetmiyor, gerçekleri konuşmak şart.

Baba! Neden bizden nefret ediyorlar?
1938 Nazi Almanyası’nda Münih’teyiz. Duvarda asılı İbranice duası, genç kız olmanın eşiğindeki kızlarına gösterdikleri sevgileri ile birbirini kucaklayan bir Yahudi ailesinin evindeyiz. Kızın babasına sorduğu soru ile bu mutluluk tablosundan kendimizi sıyırıveriyoruz; “Baba! Neden bizden nefret ediyorlar?”

Seyirci olarak biz, bu sorunun cevabını düşünmeye başlamak üzereyken babadan cevap geliyor: Bizden nefret ettiklerini sanmıyorum. Hitler, bizi sadece işçi sınıfının acılarından dolayı suçluyor ve bazı insanlar ona inanmayı seçiyor. Ekonomi düzeliyor. Sadece Almanya’ya katkıda bulunmaya devam etmeliyiz, her zaman yaptığımız gibi.” Hemen ardından hemen klişe bir cümle: Bunlara endişelenmek için çok küçüksün diyen annesini mahcup edecek nitelikte olaylar gelişiyor.

Yönetmen, uykuya dalmakta olan Yahudi kızın rüyaya geçişini hızlandırmak için midir, yoksa asimile oluşlarına dikkat çekmek için midir nedir, arka plana çan sesi döşüyor. Seyirci olarak diyorsunuz ki; “Hristiyan ortamda Yahudi olmak zor olmalı” ve sonuç… Kızı uykusundan uyandıracak şiddette kapı kırmalar, babasını ve annesini darp ederek infaz eden Naziler, sonrası tüm bunlara endişelenmek için çok küçük olduğuna inandırılmış Yahudi kızın ailesini kaybetmesi ve yaşamı için endişelenmesi. Sonra, karanlık… Düşünüyorsunuz, anne ve baba bulundukları durumun ciddiyetini algılayabilmiş, kendilerini saf çıkarımlarla kandırmamış çocuğa gül bahçesi vadetmemiş olsalardı, çocuk her şeye hazırlıklı olurdu ve evet endişelenmesi için de yeterince büyüktü.

Marcel Marceau’nun çocukların panik ve korku hallerini pantomim yaparak rahatlatıyor.

Hiçbir şey yapmadan kuyruğumu kıstırıp kaçmak istemiyorum
Mim sanatının, insan doğası üzerindeki şifalı etkisini göreceğimiz sahnelere sıra geldi. Münih’ten gelen kızla beraber Almanya’nın çeşitli şehirlerinden yüklü paralar ödenerek canları kurtarılmış olan 120 çocuk Fransa’ya geçiriliyor. Kasap babasının yanında çalışmakta olan Marcel, ağabeyi ve kuzeni ile bu çocukları bir mekâna yerleştiriyor. Marcel, çocukların yarattığı endişe ve korku ortamında pantomimle çocukların gerçeklikle barışmasını sağlıyor. Seyirci olarak sanatın, özellikle insanla birebir iletişim halinde olan tiyatronun etkisini bir kez daha idrak ediyoruz. Sözsüz tiyatro olan pantomim sanatı ise can pazarına dönmüş hayatlarının kenar süsü oluyor.

Filmin her aşamasında pantomimin ve disiplinli beden, yüz ve hareket eğitiminin ne denli gerekli, ne denli işe yarar olduğunu görüyoruz.


Marcel Marceau
, sahnede, askerlerin karşısında dramatik bir pantomim gösterisi sergiliyor.

Marcel’in, opera sanatçısı olmak isteyip de kasap olmak zorunda kalan babasına Fransız Direniş Hareketi’ne katılmak isteyişini anlatan cümlesi, temelde yer alan ana fikri görmemizi sağlıyor: “Hiçbir şey yapmadan kuyruğumu kıstırıp kaçmak istemiyorum.” Dediğini de yapıyor Marcel, küçük gruplar halinde yüzlerce Yahudi çocuğu İsviçre’ye kaçırıyor.


Şofar’ı üfleme sahnesindeki görüntü estetiği de aynı ses gibi akıllarda kalıcı nitelikte.

Şofar’ı üflemenin birleştirici etkisi
Filmin etkili sahnelerinden birini daha anlatmadan geçemeyeceğim. İzci üniforması giydirilmiş Yahudi çocukları İsviçre yolculuğuna çıkmadan önce meydanda toplanıyor. İzci liderleri ve direnişe katılacak olan Marcel ve arkadaşları çocuklara son kez kendilerini nasıl korumaları gerektiğini anlatıyor. İzci liderinin konuşmasında söylediği şu cümleler çocukları oldukça etkiliyor: “Önümüzde Roş Aşana1 var. Yeni bir yüzyılı karşılıyoruz. 5700’üncü yıla (Miladi 1940) giriyoruz. Her nesilde bize karşı ayağa kalkarlar. Bazen güçlü bir adam, bazen bir ordu ya da bir ulus Yahudi halkını yok etmeye çalışır. Ama işte burada birlikteyiz. Şimdi şofar’ı2 üfleyeceğiz. Böylece size yalnız olmadığınızı hatırlatacak bir anınız olacak.” Marcel şofar’ı üflemeye başlıyor. Çocuklar da Shalom aleichem Malachei há shaaret malachei elion3 diyerek güneye götürülmek üzere tren istasyonuna yönlendiriliyorlar. Bu sahnede yönetmen eski bir kalenin sur içindeki meydan akustiğini o kadar etkili kullanmış ki, şofar’ın sesi çocukların sesini bastırmıyor. Her ikisi de uygun bir ses karışımı düzeyinde, sahnenin etkisini ikiye katlıyor. Ürperiyorsunuz.

Bütün Strazburg’un Fransa’nın güneyine tahliye edilmesi sırasında, Naziler yine katliamlarını yapmaktan geri kalmıyorlar. Resistance-Direniş filmi, yüreklerinizi hoplayarak izleyebileceğiniz bir film. Pantomim sanatının etkilerini gözlemleyebileceğiniz, zor koşullarda dahi sanatın etkisini iliklerinizde hissedebileceğiniz bir film.

Dipnotlar:
1 İbrani takvimine göre yeni yılın başladığı gün. Dünya’nın veya evrenin yaradılışını da temsil eder.
2 Şofar, genellikle keçi veya koçboynuzundan yapılan ve Yahudiler tarafından kullanılan geleneksel enstrümandır, Roş Aşana ve Yom Kipur’da çalınır.
3 Cuma gecesi Şabat yemeğinden önce okunan bir Yahudi ilahisi. Kişiye eşlik eden melekleri karşılayarak Şabat’ın başlamasını işaret eder.