Haber fotoğrafı: Gettodan alınan Yahudilerin toplama kampına götürülüşleri


“Bir düşünün! Birilerinin gelip, mahallenizi çevreleyen, yüksek bir duvar ördüğünü düşünün. Dışarı çıkamamanız için… Nazilerin bize yaptığı buydu. Kimse geceleri dışarı çıkamıyordu. Her yer o kadar sessizdi ki, gettonun diğer ucunda birinin öksürdüğü duyulabiliyordu. Herkes korkuyordu. Babam bile, korkmuyormuş gibi yapan amcam bile…”


Alex (Jordan Kiziuk),
gettoda gizlenirken amcası Boruch’un (Jack Warden) kendisine verdiği Robinson Crusoe kitabını kendisine yoldaş ediyor. İyi ki kitaplar var dedirten sahnelerden biri…

Orijinal ismi “The Island on Bird Street” olan, 1997 yapımı “Kuş Sokağı’ndaki Ada” filmini sinema perdemizde oynatacağız bu ay, bir saat kırk yedi dakika sürecek. Filmin senaryosu, Polonya doğumlu İsrailli, çocuk edebiyatı yazarı Uri Orlev’in aynı adlı eserinden beyaz perdeye uyarlanıyor. Filmin yönetmeni Søren Kragh-Jacobsen, Danimarka yapımı, dili İngilizce. Alex’i canlandıran oyuncu Jordan Kiziuk, babası Stefan’ı Patrick Bergin, amca Boruch’u Jack Warden oynuyor. Filmin müziklerini yapan Zbigniew Preisner. Her filmin müziği, sesi, efekti de tıpkı görüntüsü, ışığı, oyunculukları, çekimi, yönetmeni kadar değerlidir. Bu filmi sizlerle izlemeden önce iki nedenden ötürü müzik konusunun altını çiziyorum. Biri, filmin müziklerini yapan Zbigniew Preisner, 47. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Gümüş Ayı ödülü aldığı için, diğeri ise tıpkı Bertolt Brecht oyunlarında sahnede yaşatılmaya çalışılan epik dramanın seyirciye geçirilmesinde müziğin olağanüstü etkisi yadsınamaz ise özellikle tarihî drama filmlerinde de müziğin büyüyen bir kuvvet halini alışının su götürmez bir gerçek olmasıdır, film kareleriyle bağdaşan müziğin elbette…


Adına “seçim” dedikleri insanlık dışı uygulamayla Naziler gettodaki Yahudileri zor kullanarak kamyonlara bindiriyorlar. Gidecekleri yer tatil kampı değil, ölüm kampı. Zorbalık ancak bu kadar doğru canlandırılabilir.


Belanın ayak sesleri yaklaşıyor
Film başlıyor. Sinema perdesi karardı. Filmin emekçilerinin isimleri akmaya başladı. Jenerik değil, o sonunda akıyor. Filmin sonunu bekleyememiş değil yönetmen, bir derdi var. Karanlık zemine dikkat edin, gömülü bir yazı, görünüyor ve kayboluyor. Yazı akışı bitince sepia bir tabela anlık gözümüze değiyor, karanlığa gömülüyor. Gözlerimiz bu görüntüyle meşgulken, sert basan askerlerin ayak sesleri uzaktan yakına geldikçe yükseliyor. Ayak seslerine eşlik eden müziği fark ediyoruz. Bu müzikte acı var, özlem var, korku var ama yüreklerimizi ısıtacak umut nağmeleri de var. Gitar ve piyanonun yavaş yavaş yarattığı gerilime kendimizi kaptırıveriyoruz ki tabeladan geçen ışığın karanlıkta gettoya giren nöbetçi Nazi askerlerinin feneri olduğunu görüyoruz. Filmin kapısındayız. Henüz neredeyiz, hangi zamandayız, bunlar kim sorularının yanıtlarını hızla veriyoruz zihnimize… Yüreğimizi sarıp sarmalayan hüznü anlamlandırmaya çalışıyoruz bir yandan da… Piyanonun sürekli bastığı bas seslerle anlıyoruz ki; “Belanın ayak sesleri yaklaşıyor.”


Şu bakışlara dikkat! Hainliğin can bulmuş hali… Nazileşmiş getto bekçileri. Onlar artık Yahudi olamazlar…


Bu gettoda bir şeyler oluyor
Varşova Gettosu’nda gece vakti kalın zincirli ve asma kilitli demir kapıları sürüyerek açan Naziler bunlar. Mavi ışık altında karanlıkta, enselerinden görüyoruz. Neden? Karanlık adamlar bunlar, yüzleri lazım değil, eylemleri kendini seyirciye anlatır çünkü!.. Bir detay daha! Askerlerden biri uzun kalın bir zincirle tasmalanmış kurt köpeğini oturmakta olduğu yerden metrelerce ilerideki meydana sürüklüyor ve bırakıyor. Askeri yine sırtından görüyoruz. Köpek göreve hazır. Zincirli köpek metaforunu anlamaya çalışıyoruz. Az önce belirip kaybolan tabelayı şimdi daha net görüyoruz. “*Wohngebiet der JUDEN betreten verboten”. Ve kapı açılıyor. Yüksek duvarlı dikenli tellerin ardındaki getto binaları, doğru aydınlatma ve doğru ışıkla, seyircilere şunu haykırıyor: “Bu gettoda bir şeyler oluyor.”

İçler acısı çocukluk hayalleri
Bir sahneye daha birlikte bakalım, sonra sizleri kendi başınıza izlemek üzere bırakacağım. Gettoda yaşamlarını sürdürmeye çalışan çocukların dramını gösteriyor yönetmen, yakalanma riski ve ölüm korkusuyla karışık bir ruh haliyle saklambaç oynuyorlar. Çünkü onlar çocuk. Çünkü onların hayalleri var. Onları toplayıp ölüme götürecek olmaları, yaşama sevinçlerinden bir şey eksiltmiyor. Harabeler arasında, yıkık dökük duvarların taş tuğla kalıntıları arasında hayallerini yaşamaya çalışan çocuklar bunlar, içimiz derinden acıyor. Yönetmen bu sahneyi neden bize gösteriyor? Hunharca bozulup yıkılacak olan saflığı görelim diye!.. Senaryonun satır aralarını da okuyabilelim diye!..

Seyircinin sustuğu vicdanların konuştuğu o an bu an işte!...
İşte şimdi gerçekten filme giriyoruz. Yıkıntıların arasında saklambaç oynayan çocuklardan biri de Alex. Oyun sırasında saklandığı izbede, bir tuğlasını çıkartarak oluşturduğu deliğe gözünü uyduruyor ve kamera Alex’in yüzünü duvardaki boşluktan yakın plan görerek hızla uzaklaşırken getto içi yıkıntıları, tel çekilmiş duvarı, duvar dışında günlük hayatlarına devam eden Polonyalıların umarsız yürüyüşlerini, yanlarından geçen Nazi dolu kamyonların gettoya girişini görüyoruz. Tabela yine dikkatimizi çekiyor. Ne görüyoruz bu sahnede? Telli duvarların ardında korkuyla ölüm arası süren bir yaşamın görüntüsü ve canavarların gettodaki Yahudilere yapmakta olduğu zulme sessiz kalan bir ahali!.. Yönetmen burada ne söylüyor? Ya iç sesiniz size ne diyor? Seyircinin sustuğu, vicdanların konuştuğu o an bu an işte!...

Yaşam umuttur. Umudun biterse ölürsün.
Sizleri, Alex’in, dönmek üzere kendisine söz veren babasını beklerken gettoda yalnız başına vereceği yaşam savaşı ile baş başa bırakmadan önce, “seyircinin seyrettiği filme sadece bakmaması aynı zamanda filmi görmesi de gerektiğine” dikkatlerinizi çekiyorum. Bu sayfalarda oluşturmaya çalıştığım farkındalık tam olarak bu!..

Görmeniz gerekenler; Getto sakinlerinin perspektifinde, insanın hayatta kalabilmek adına nelerden ödün verebildiği, ne denli değişip kötüleşebildiğidir. Alex çocuğun ise babasına olan inancı ve kitaplarla besleyip büyüttüğü umudunun hayatta kalma mücadelesini kuvvetlendirmesidir. Anlamlı seyirler…

* Yahudilerin yerleşim alanına girmek yasaktır.