Haber Resmi: Casanova'nın tahmini portresi, yaklaşık 1774
Giacomo Girolamo Casanova’nın adı bir sembol haline geldi -hatta adı bir sözlük maddesi bile oldu. Peki, bu ünlü İtalyan çapkının hayatında, anılarında romantik kaçamakların dışında başka şeyler de var mıydı?
Kaleme aldığı yazılar, sadece kendisinin hiçbir şeyden çekinmeyen, yetenekli bir hikâye anlatıcısı olduğunu ortaya koymuyor, aynı zamanda şüpheli, rahatsız edici ve sonsuz derecede büyüleyici iç görüler de sunuyor.
Kimdi bu Casanova?
Giacomo Casanova’nın, kalıcı bir iz bırakan tek eseri (ahlaki açıdan çirkin davranışlarla dolu hayatını ayrıntılarıyla anlattığı kapsamlı ve cüretkâr otobiyografisi) şu sözlerle başlıyor:
“Sağlam ahlak temeline, kalbime kök salmış olan ilahi prensiplerin tabii meyvesine rağmen, hayatım boyunca duyularımın kurbanı oldum: Doğru yolu kaybetmekten zevk aldım, sürekli olarak yanlışın ortasında yaşadım, yanıldığımın bilinci dışında hiçbir teselli bulamadım.”
Casanova’nın yukarıda bahsettiği “sağlam ahlak” ya da “ilahi prensipler”i sorgulayan herhangi bir okuyucu, kesinlikle haklıdır.
"Casanova", Anton Raphael Mengs, 1760
Casanova, 1725 yılının baharında Venedik’te doğdu ve daha sonra Aydınlanma Çağı olarak adlandırılacak dönemin son dönemlerinde yaşadı. O zamandan bu yana geçen 300 yılda ismi uluslararası bir ikon hatta bir simge haline geldi; baştan çıkarıcı erkek, kadın düşkünü, çapkın...
Peki, karşı konulmaz çekiciliği ve romantizmi temsil eden bu adam, Aydınlanma değerlerinin gerçek bir temsilcisi mi, yoksa tamamen daha karanlık bir şeyin mi temsilcisi idi? Ve tüm bunlar, son günlerini bir kütüphaneci olarak geçirdiği, pek de gösterişsiz zamanlarla nasıl bağdaşmakta?
Casanova’nın kökeni mütevazıydı, belki Venedik toplumunun en alt basamağından bir veya iki basamak yukardaydı. Babası (eğer biyolojik babasıysa) başarısız bir aktördü. Kendisi de aktris olan annesi ise, basit bir zanaatkârın kızıydı. Annesi, bu birliktelik için kendi anne ve babasının onayını istemiş ve reddedilmiş, ya da bunun boşuna olacağını varsaymış ki, babasıyla gizlice evlenmişti. Romantizmin her türlüsünü “hayatının işi” yapacak biri için tam da uygun “romantik” bir başlangıç... Ancak o devirde bu başlangıç hiç de çarpıcı değildi. Genç oyuncular Venedik’i terk edip, Casanova’yı büyükannesinin bakımına bıraktılar. Büyükanne ya asi kızını affetmiş ya da torununu benzer bir kaderden kurtarmayı ummuştu.
Casanova’nın hatırladığı ilk anısı, sekiz yaşındayken idi: Burnu sebepsiz bir şekilde kanıyordu, büyükannesi “tedavi” için onu İtalyan bir cadıya götürmüştü. Küçük çocuk kapalı bir kutuya kilitlenmiş, üzerindeki kıyafetler çıkarılmış, sonrasında beş tane “lezzetli” hap yutturulup bilinmeyen dumanları içine çekmeye ve akabinde çılgın bağırtıları dinlemeye zorlandıktan sonra şu sonuca varmıştı: “Elbette bu “tedaviyi” bu tür tuhaflıklara bağlamak gülünç olurdu, ancak onların bunları yapmadıklarını iddia etmenin de yanlış olacağını düşünüyorum.”
Belki de genç Casanova illüzyonun gücünü ilk kez burada öğrendi. İleride, daha az masum niyetle de olsa benzer “başarılara” imza atacaktı…
Casanova bağımsızlığını kazandığı andan itibaren, hayatı, o zamanlar dinî katılık ve modern hoşgörü arasında sıkışmış olan Avrupa’nın her yanına dağıldı. Şehirden şehre taşındı, sayısız meslek edindi (çoğu düpedüz şarlatanlıktı), Avrupa’nın seçkinleriyle tanıştı -İmparatoriçe Büyük Catherine, Papa vs.- ve 150’den fazla kadını baştan çıkardı.
Olağanüstü yetenekli olmalıydı. Müzisyen, şair, öğretmen, şarlatan doktor ya da ordu subayı olarak üstlendiği roller bugün sadece gösteriş amaçlı oyunlar olarak görülse de, bunların hepsini ancak çok yetenekli biri inandırıcı bir şekilde gerçekleştirebilir.
Başkalarının gözüne girme konusunda olağanüstü bir kabiliyeti vardı. Sadece baştan çıkardığı kadınlar değil, soylular ve tüccarlar, piskoposlar ve generaller, anneler ve prensesler... ona güvendiler, onu sevdiler, ona hediyeler ve fırsatlar verdiler, onu barındırdılar ve sevdiklerini ve sırlarını ona teslim ettiler. Casanova ise onların hayatlarından bir kasırga gibi geçti ve bir sonraki macerasına onların parçalarını da beraberinde götürdü.
Son zamanları
Casanova, 1798’de tek başına ve parasız bir şekilde öldü. Kont Waldstein’in Bohemya Şatosu’nda kütüphaneci olarak çalışıyordu. Bu, kurtarıcı bir son olabilirdi -belki gerçek aşkı her zaman kitaplardı ve “çapkın” etiketi abartılı ve haksızdı. Ancak durum, gerçekte hiç de böyle değildi.
Casanova kesinlikle eğitimli biriydi, ancak kütüphanecilik işini başka seçeneği olmadığı için kabul etmişti. Zaman ve yaş, onu gençliğinden ve çekiciliğinden, yani kendisine çok iyi hizmet eden “araçlarından” mahrum bırakmıştı. Sıkılmış ve muhtemelen geçmiş on yıllarının heyecanını özlemişti. Anılarını işte o Bohemya kütüphanesinde yazmaya başladı. Bilmiyordu ama, bu edebi çaba ona ikinci bir hayat verecekti: önce, gerçekten yaşadığı hayat, sonra da onu ölümsüzleştiren hikâyeleri aracılığıyla...
Bibliothèque nationale de France'da bulunan orijinal el yazmasından bir sayfa
Görünüşe göre bu yaşta çekiciliği azalmaya başlamış ve anlatmaya değer bulduğu maceralar sona ermişti. Casanova öldüğünde geride iki önemli miras bıraktı: Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmış, sayısı bilinmeyen çocukları ve 49 yaşına kadar olan yaşamını anlatan binlerce sayfalık el yazması bir kitap... Bu skandal, Fransızca el yazması, sonunda yeğeninin kızı tarafından Alman yayıncı Brockhaus’a satıldı. Brockhaus da bunu Almancaya çevirdi ve çok sıkı bir sansür uygulayarak kitabı ilk yayınlayan oldu. (İsrail’deki Ulusal Kütüphane’de bu baskının bir kopyası bulunuyor.) Daha sonra Fransızlar, kitabın orijinaline erişimleri olmadığı için Almanca versiyondan Fransızcaya çeviri yaptılar.
Casanova'nın Aşk Geceleri kitapçığının kapağı ve diğer erken dönem İbranice baskılar, İsrail Ulusal Kütüphanesi koleksiyonu
Kaynak:
htps://blog.nli.org.il/en/casanova/