Haber resmi: İstanbul Ketubası, 7 Mart 1880. Ceri Benardete Koleksiyonu
500. Yıl Vakfı Başkanı Silvyo Ovadya’nın küratörlüğünü üstlendiği Osmanlı ve Türk Ketubaları (Evlilik Taahhütnameleri) Sergisi 7–17 Kasım arasında Schneidertempel’da ve 20 Şubat 2025’e kadar da 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde ziyarete açıldı.
1830’lardan günümüze tarihlenen ve Van, İzmir, İstanbul, Bursa, Edirne, Tekirdağ gibi farklı şehirlerden 50 kadar Ketuba sergide yerini aldı. Serginin hem fikren yaratıcısı hem de küratörü olan, kendi koleksiyonundan da katkıda bulunan SİLVYO OVADYA’ya bu anlamlı sergi hakkında sorular sorduk…
Öncelikle Ketubanın tanımını yapabilir misin?
Ketuba, Yahudi evliliklerinde erkeğin kadına verdiği tek taraflı bir taahhütnamedir, herhangi bir anlaşma değildir. İlk Ketubalara M.Ö 3. ve 4. yüzyılda Mısır’da bazı papirüs levhalarında rastlıyoruz. Ketuba, kadının hem boşandığı zaman kendini koruması hem de erkeğin vefat durumunda kalacak mirası detaylandırması açısından önemlidir.
Ketubalar evlilikten sonra niçin kadının ailesine verilir?
Ketuba, erkeğin kadına verdiği bir söz, taahhütname olduğu için genellikle kadının ailesinden bir kişiye teslim edilir. Rav Adoni’nin bu konuda bir sözü vardır: “Ketuba çok güzel saklanır ama hiç bulunmaz.” Şunu da belirtmek lazım, Ketuba aynı zamanda resmi bir evraktır.
Sergide yer alan Ketubaları bireysel ve kurumsal koleksiyonlardan tedarik ettiniz. Bu, çok spesifik bir konu, sence niçin “Ketuba koleksiyonu” yapılır?
19. Yüzyılın başından, hatta 18. yüzyılın son dönemlerinden itibaren özellikle İtalya gibi ülkelerde sanat eseri niteliğinde Ketubalar yapılmış. Aynen tablo koleksiyonu yapmak gibi, Ketubalar da sanat eseri düzeyinde oldukları için ve ayrıca tarihî değer taşıdıkları için onların da koleksiyonları yapılmaktadır. Osmanlıda 1830’lardan 1920’lere kadar sanatçıların yapmış olan boyalı Ketubalar estetik güzelliklerinden dolayı muhafaza edilmişlerdir. Daha sonraki dönemde baskı olarak yapılan Ketubalar ise tarihî değerlerinden dolayı saklanmaktadırlar. Ketuba sadece bir evrak değildir, sanatsal bir değeri olduğu kadar, tarihî bir değeri de vardır.
Bu konuda bir sergi yapma fikri nasıl doğdu? Daha önce Türkiye’de yapıldı mı?
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk kez yapıldı. Müze olarak biz de başta, sergi için 30’un üzerinde Ketuba toplayabileceğimizi düşünmedik. Bunun için araştırma yaparken, gerçek bir koleksiyoner olan Ceri Benardete ile görüştük. Evine gittiğimde koleksiyonundaki 24 Ketubayı gördüğümde inan hayretler içinde kaldım. Hepsi Osmanlı Ketubası değildi. Bunları yurt dışından, özellikle Paris’teki müzayedelerden satın alarak koleksiyonuna ekleyen Ceri Bey içlerinden eski Osmanlı Ketubalarından 5 tanesini sergide yer alması için bize verdi.
Silvyo Ovadya ve Gila Erbeş
Ketuba sergisini yapma fikrinin nasıl doğduğuna gelecek olursak... Müzemizde daimî olarak sergilenen 3-4 adet Ketuba var. Bunlardan bazılarının aslı olmadığı için fotokopileri sergilenmekte. Bu da bize hiç yakışmıyor. Buradan yola çıkarak bir sergi oluşturma fikri doğdu. Bundan sonra da, ödünç alacağımız Ketubalardan 5-6 tanesini dönem dönem değiştirerek Müzemizde asıllarını sergilemeyi planlıyoruz.
Sergiyi oluşturmak için ilk önce farklı mecralarda bu konudan bahsederek, ellerinde eski Ketubaları olan kişilerden yardım istedik. Bize ulaşan bazı Ketubalar iyi durumda değildi. Bunları, birlikte çalıştığımız kâğıt konusunda uzman bir hanıma verdik, kendisi gerçekten harikalar yarattı. Bu tip eski kağıtların en büyük düşmanı seloteyp gibi yapışkanlardır. Sergide yer alan özellikle iki Ketuba, ilk geldiklerinde arkalarında onlarca bantla tutturulmuş durumdaydılar. Özenle tamir edildikten sonra çok iyi bir duruma getirildiler. Aynı şekilde parçası ayrı, eski bir Çorlu Ketubası da yine elden geçirilerek maksimum şekilde aslına çevrildi ve konserve edildi.
Sergideki bazı Ketubalardan bahsedebilir misin?
Bu sergide 50’ye yakın Ketuba yer aldı. Bunların içinden de dört tanesi İsrail Müzesi’nden alındı. Maalesef günümüz şartlarında bu Ketubaların gerçeğini ülkemize getirmek mümkün olmadığından, çok yüksek çözünürlükte çekilmiş fotoğrafları en iyi kalitede basılarak sergide yer almışlardır. Aldığımız Ketubalardan iki tanesi ise Karay Ketubaları idi. Sergideki en ilginç Ketubalardan bir tanesi de, bana göre İtalyan Cemaatine ait olandır.
Silvyo Ovadya, İtalyan Cemaatine ait 20 Nisan 1883 tarihli, çevresinde Davit'in Mezmurlarının yer aldığı Ketubanın önünde
20 Nisan 1883 tarihli bu Ketubada da görüldüğü gibi o dönemde İtalyan cemaati, Ketubaların çevresine David’in Mezmurları’nı koyuyordu. Bu, pek görülmüş bir şey değil.
Sergilenen Ketubalar Sefarad, Aşkenaz, Karay cemaatlerine ait. Bunların arasında, hatta değişik şehirlere ait olanlar arasında ne gibi farklar var?
Tarihte baktığımız zaman Ketubaların metinlerinin Aramice olduğunu görüyoruz. Çünkü, Ketubaların başladığı zaman olan M.Ö 3. yüzyılda Yahudilerin konuştuğu lisan Aramice idi. Genellikle bunların alfabesi de Solitreo’dur (İbrani alfabesisin el yazısı biçimi).
İlk başlarda yaygın olan, erkeklerin birden fazla kadın ile evlenmesi daha sonra tek eşliliğe dönüşünce Ketubalardaki yazılı metinin içeriğinde de değişiklik olmuştur. Zamanla Aşkenazlar ve Sefaradlar arasında da ortak metin oluşturulmuştur ve günümüzde aralarında bir-iki kelime haricinde pek fark yoktur.
Karay Ketubasının içeriğini bilmiyorum, ancak eskilere baktığınızda Sefaradlarınkilerle kıyaslandığında 3 katı fazla yazı olduğunu görebilirsiniz. Bu da çok daha fazla detay içerdiğini göstermektedir.
Bana göre, eski Ketubalarda süslemeleri yapanlar o dönemin sanatçıları idi. İlginçtir, sergide yer alan Ketubalardan bir tanesi, Hahambaşımız İsak Haleva’nın koleksiyonundan, Yunanistan’ın sınıra yakın bir ilçesi olan Dimetoka’ya ait bir Ketuba. Bir diğeri de İsrail Müzesi’nden almış olduğumuz Edirne Ketubası. Bu iki Ketuba inanılmaz bir şekilde birbirine benziyor; tahminim aynı sanatçının elinden çıkmış olmaları. Yine sergide Ruso ailesine ait bir Ketuba, bir de İsrail Müzesinden almış olduğumuz bir İstanbul Ketubası var. Bu iki Ketuba da birbirine çok benzemekte. Bana göre bunlar da aynı sanatçının elinden çıkmış Ketubalardır. Bir de, elle yazılmış eski Ketubaların çoğunluğunda, evlenecek olan çiftler için övgü dolu sözler yer almakta. Örneğin, “Kasabanın en güzel kızı…” gibi.
Silvyo Ovadya, anne ve babasının Ketubası ve düğün fotoğrafının önünde
Bu anlamlı seçki başka bir yerde de sergilenecek mi?
17 Kasım’a kadar Schneidertempel’da yer alan bu sergi, 20 Kasım’dan itibaren 20 Şubat 2025 tarihine kadar 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde izlenebilecek. Tahminim, çok yakında serginin kitabını da oluşturacağız. Sergi ile birlikte Müze’de kitabın lansmanını yapmayı planlamaktayız. Kitapta yer alacak Ketubaların fotoğraflarını İzzet Keribar çekmeye başladı. Ketubalardaki eski metinleri Türkçeye Yusuf Altıntaş çevirdi. Yeni dönem Ketubalardaki metinleri ise Rabi Mendy Chitrik çevirdi.
Daha önce Müze’mizde fotoğrafları sergilenen İzmirli dostlarımız Sarit – Selim Bonfil çifti, Ketuba sergisinin İzmir’de de yer almasını çok arzuladıklarını belirttiler. Sergideki Ketubaların sahipleri de kabul ederse, İzmir’de, özellikle ziyaretçilerin ilgi gösterdiği Sinagogların olduğu mahallede sergilenmesini ben de canı gönülden isterim. Bu kadar emek sarf edilmiş bir seçkinin geniş bir kitle tarafından izlenebilmesi çok faydalı olur kanaatindeyim.
Sergiden Kısa Kısa
• Sergide iki belgesel film de gösterimde. Biri, Alberto Modiano’nun çekmiş olduğu bir düğüne ait... Filmde, düğünü yöneten Rav İzak Alauf, törenle ilgili yaptığı açıklamalarda misafirleri bilgilendirmekte.
Diğeri ise, Sarit ve Selim Bonfil’in, İzmir’in son baş hahamı Rav Ben Maymon’un hayattayken Edirne’de bir Ketuba yazışını kaydettikleri film. Bu her iki belgeselin de gerek Türkçe gerekse İngilizce altyazıları mevcut.
• Serginin küratörü Silvyo Ovadya’nın, anne ve babasının Ketubası ile Karaköy Zülfaris Sinagogu’nda gerçekleşen düğün fotoğrafı da sergide yer almakta.
• Kırk yama sanatçısı Eti Koen’in yaptığı, yeğeni Gila – Berti Erbeş’e ait Ketubanın kumaşa işlenmiş bire bir kopyası da sergilenmekte.