(Fotoğraflar: Teri Erbeş)
Haber fotoğrafı: Gila Şeritçioğlu
Neşe… Günümüz dünyasında çoğu zaman dış koşullara bağlı sandığımız, hep bir “sonra”ya ertelenen, ama aslında içimizde hep var olan bir kaynak. Peki biz bu kaynağın farkında mıyız? Geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan “JoyBeing” kitabı tam olarak bu içsel kaynağa dönmenin, yaşamla daha derin bir bağ kurmanın ve özümüzdeki neşeyi hatırlamanın sürecini anlatıyor.
Eş yazarlarından biri olan GİLA ŞERİTÇİOĞLU’nun kendi yaşam yolculuğundan süzülen bu kitap, sadece bir kişisel gelişim rehberi değil, aynı zamanda içsel dönüşümün, farkındalığın ve içten gelen canlılığın sade ama derin bir anlatısı. Çocuklukta bastırılan duygular, geçmiş kuşaklardan taşınan hikâyeler ve özlemi duyulan “içteki neşe” arayışı… Gelin hep beraber ismi gibi neşe’sinin peşinden bu kaynağa dönmenin sürecini merak eden, araştıran uygulayan ve de paylaşan Gila Şeritçioğlu’nun yazdığı kitabını ve hikâyesini kendisinden dinleyelim.
Dr. Ann Van Eron ile birlikte ‘JoyBeing’ adında bir kitap yazdınız. Kitabı yazmanıza ne vesile oldu?
Kendimi bildim bileli adımın anlamı olan “neşe”m ile daha güçlü temas kurmayı isterdim. Çocuklukta duygularımı daha kapalı yaşama döngüm, ailemin çok konuşulmayan geçmiş nesillere ait yaşantıları, içimde çocukken hep ne olduğunu tam anlamlandıramadığım bir eksiklik hissi vardı. Babam neşesini dolu dolu yaşayan bir kişi idi. Bu, onda gördüğüm ancak kendimde içten içe hissedemediğim bir duyguydu. Neşeyi içimde hissetmek yerine hep kendi dışımda arardım, koşullar değiştiğinde bulacağımı zannederdim. En büyük tuzağım da buydu. Özlemini duyduğum ve bana kendim olma farkındalığını hissettiren temel değişim, yakın arkadaşım Roxy ile açtığım yuvada, küçük çocukların saf sevgisi ve koşulsuz kabulüyle tanışmamla yeşermeye başladı. İşte bu uyanış, uzun bir yolculuğun başlangıcı oldu. Ann ile yollarımız kesiştiğinde fark ettik ki, hem kendimiz hem de danışanlarımız aynı özlemi taşıyordu: Daha fazla canlılık hissetmek, yaşam enerjileri ile daha fazla bağlantı, daha fazla neşe. Kitap işte bu ortak arayıştan doğdu.
Gila Şeritçioğlu
Okuyucularımız için bu kitabın temel mesajı nedir paylaşır mısınız?
Kitabın özü çok basit ama bir o kadar derin: Neşe dışarıda aradığımız bir lüks değil, içimizde zaten var olan bir kaynak. JOYBeing bize şunu hatırlatıyor: Mutluluk dışsal koşullara bağlı olabilir, ama neşe içimizden doğar. Zor zamanlarda da yanımızdadır, tıpkı gökyüzünün bulutlu ya da fırtınalı havalarda bile var olması gibi. Kitap, okuyucuyu kendi iç bahçesine davet ediyor; çünkü gerçek yaşam enerjimiz, orada filizleniyor.
Yaşam enerjiniz ile temasta kalarak yaşayabilmek ne demektir? Buna ulaşmamıza engel olan şeyler nelerdir?
Yaşam enerjimiz, içimizde akan görünmez bir nehir gibidir. Bizi canlı, yaratıcı ve bağlı kılar. Onunla temas etmek, bedenimizin ritmini dinlemek, kalbimizin fısıltılarını duymak demektir. Ama çoğu zaman meşguliyetlerimiz, yargılarımız, “yeterince iyi değilim” düşünceleri ya da başkalarının fikirleri / acıları karşısında hissettiğimiz suçluluk bu akışı keser. Bazen de neşeyi hissetmenin bencilce olduğunu düşünürüz. Oysa neşe, bir mumun alevi gibidir: Paylaştıkça çoğalır. Kendi yaşam enerjimizle temas ettiğimizde, başkalarının da yolunu aydınlatırız.
Bu kitabı kime hitaben yazdınız? Bu kitaptan kimler nasıl faydalanabilir?
Aslında bu kitap, “Hayatımda daha fazlası olmalı” diyen herkes için yazıldı. Bu, bir lider olabilir, ağır sorumluluklar altında nefes almakta zorlanan bir yönetici… Bir öğretmen olabilir, öğrencilerine ışık tutmaya çalışan… Bir ebeveyn olabilir, çocuğunun mutluluğu için kendi neşesini yaşam enerjisini unutan… Ya da bir genç, “Ben kimim?” sorusunu yeni sormaya başlayan... Kitaptaki pratikler ve hikâyeler, bireylerin kendi içsel bahçelerini büyütmelerine, kurumların ise JOYBeing kültürünü yaratmalarına rehberlik edebilir.
Mirey Nasi - Gila Şeritçioğlu
JoyBeing - Sizce bu kavram günümüzde neden özellikle önemli?
Çünkü çağımız büyük belirsizlikler ve zorluklarla dolu. Savaşlar, iklim krizleri, yalnızlık, hızla değişen teknolojiler… Bunların arasında insanlar sadece başarmak değil, aynı zamanda yaşamak istiyor. JOYBeing işte bu noktada bize bir pusula sunuyor: Zorlukların ortasında bile nefes alabilmek, köklerimizi hissetmek, hayatla bağımızı canlı tutmak.
Okuyucularınızın öncelikle denemesi gerektiğini düşündüğünüz, kitapta yer alan günlük bir uygulama veya zihniyet değişikliği var mıdır?
En basit ama en etkili pratiklerden biri şu: Her günün sonunda size neşe veren, sizi iyi hissettiren, kalbinizi ısıtan üç şeyi yazın. Belki sabah kahvesinin kokusu, bir dostla edilen kısa sohbet, ya da gün batımının kızıllığı… Bu küçük pratik, zihniyetimizi “eksik olana” odaklanmaktan “var olana” yönlendirir. Ve göreceksiniz ki, bu farkındalık, içsel bahçenizi besleyen en güçlü su olacaktır.
Siz Gila olarak hayat enerjiniz ile temasta kalmayı nasıl sürdürüyorsunuz?
Benim için bu bir seçim. Her günümde küçük ritüellerim var: Kendimi merkezleyerek güne başlamak için 10 dakikalık bir meditasyon ve bedenimi dinleyerek güne niyet koyarak başlamak… En önemlisi de kendime dönmek. Zor anlarda kendime şu soruyu soruyorum: “Hayat bana şu anda göremediğim hangi mesajı vererek beni uyandırıyor?” Bazen bu bir gözyaşı oluyor, bazen de bir kahkaha. İkisi de bana şunu hatırlatıyor: JOYBeing burada, içimde, an’da.
Gila Şeritçioğlu dediğimizde aklımıza gelen ilk şeylerden bir tanesi de zamanının ötesinde bir yuva olan ortağınız Roxy Garih ile açmış olduğunuz Kids Özel İdeal Çocuk Eğitim Merkezi. 31 yıl sonra kapattığınız bu kurum için bize ve yolu buradan geçenlere ne söylemek istersiniz?
Öncelikle şükranla söylemek isterim ki, 31 yıl boyunca KIDS aracılığıyla binlerce çocuğun ve ailenin hayatına dokunma fırsatı bulduk. Bize en değerli varlıklarını, çocuklarını emanet eden ailelerin bize duyduğu güven için sonsuz teşekkür ve minnet duyuyorum.
Ama bu hikâyede tek taraflı bir dokunuş yoktu. Biz onların çocuklarının büyümesine eşlik ederken, aslında o çocuklar -bizler o zaman fark etmesek te- bizim büyümemize, gelişmemize, olgunlaşmamıza vesile oldular. Belki farkında değiller ama onların da bu özel, doğal varoluşları benim yolculuğumda önemli bir yer tutuyor.
Bugün hâlâ sokakta karşılaştığım eski velilerimiz, çocuklarının KIDS’te yaşadıkları güzel anıları paylaşır, o yılları sevgiyle hatırlarlar. Bu da bizim için en büyük mutluluk: Yıllar sonra bile, bırakılan izlerin taze kalması ve kalplerde sevgiyle taşınması.
Birçok farklı alanda çalışmalar yaptınız ve halen yapıyorsunuz. Kendinize baktığınız zaman bu yolculuktaki motivasyonunuz neydi?
Mesleğimde 33 yılı geride bırakırken dönüp baktığımda, yolculuğumun en büyük motivasyonunun hep kendimi keşfetmek ve geliştirmek olduğunu görüyorum. Çünkü şuna inanıyorum: Ben kendi içimde daha iyi, daha bütün, daha farkında bir insan olabilirsem, başkalarının da görünmez yanlarını görünür kılmalarına, kendi özleriyle bağlantı kurmalarına ve dönüşmelerine destek olabilirim.
Bu motivasyon, beni farklı alanlara yöneltti. Gestalt yaklaşımıyla varoluşun bütünlüğünü, somatik çalışmalarla bedenin bilgeliğini, expressive arts ile sanatın iyileştirici gücünü ve JOYBeing ile neşenin yaşamın özü olduğunu keşfettim. Kendi yolculuğumda attığım her adım, başkalarının yolculuğuna ışık olma gücünü de beraberinde getirdi.
Yaşam boyu öğrenmenin harika bir örneğisiniz. Eğitimin önemi sizce nedir? Yolun başında olanlara veya tekrardan başlamak isteyenlere ne önerirsiniz?
Önemli olan, eğitimi hayatın içine nasıl entegre ettiğimiz, öğrendiklerimizi kendi yaşamımızda nasıl uygulayıp içselleştirdiğimizdir. Sadece bilgi edinmek değil; dönüşümün ve insanın kendisiyle daha derin bağ kurmasının kapısıdır. Yani eğitim, tek başına bir sonuç değil; bizi daha bilinçli, daha farkında ve daha insanca yaşayabilmeye götüren bir araçtır.
Yolun başında olanlara ya da yeniden başlamak isteyenlere en büyük tavsiyem şudur: Kendi iç merakınızı takip edin. Sizi heyecanlandıran, kalbinizi kıpırdatan alanların peşinden gidin. Başkalarının beklentilerinden çok, sizin iç sesiniz size yön versin.
Benim kendi yolculuğumda da en büyük öğretmenlerim, sadece okuduğum kitaplar veya katıldığım programlar olmadı; bana ayna tutan iki kızım ve eşim en büyük öğretmenlerim, bilgeliğiyle her zaman yanımda beni destekleyen annem, danışanlarım, öğrencilerim ve hayatın kendisi bana çok şey öğretti. O yüzden eğitim derken sadece sınıfları değil, hayatın her alanını bir öğrenme zemini olarak görmeyi öneririm.
Kendinizi her günün içinde öğrenmeye, hem kendi içinizde hem de sevdiklerinizle olan ilişkilerinizde açık tutun. Çünkü bazen en büyük eğitim, bir çocuğun size sorduğu soruda, bir dostun paylaştığı duyguda ya da hayatın küçük sürprizlerinde saklıdır.
Ve unutmayın, başlamak için hiçbir zaman geç değil. Yeter ki, kendinize şu soruyu sorun: ‘Bugün hangi adım beni kendi özüme daha çok yaklaştırır?’ İşte o adım, sizin için en değerli eğitim olacaktır.
Dünya Koçluk Federasyonu’ndan (ICF) uluslararası akredite olan Eurasian Gestalt Coaching Program’ının kurucularından ve eğitmenlerindensiniz, bireyler ve gruplarla terapi deneyimine sahip biri olarak sizin koçluk yaklaşımınız nedir?
Koçluk yaklaşımımın merkezinde bütüncüllük var. Ben insanı yalnızca zihinsel kapasitesiyle değil, bedeni, duyguları, ilişkileri ve ruhsal boyutuyla bir bütün olarak görüyorum. Gestalt yaklaşımı, somatik çalışmalar ve expressive arts gibi alanlardan beslenerek geliştirdiğim tarzım, kişilerin yalnızca düşüncelerini değil, aynı zamanda bedenlerinin ve kalplerinin bilgeliğini de sürece dahil etmelerine imkân veriyor.
Yaklaşık 25.000 saati aşan koçluk deneyimim boyunca şunu öğrendim: İnsanlar en çok, kendi özleriyle bağlantı kurduklarında dönüşüyorlar. Dolayısıyla benim için koçluk, cevap vermek değil, doğru soruları sorarak kişiyi kendi gerçeğini duymaya davet etmektir. Bu yaklaşım bireylerde olduğu kadar gruplar ve kurumlarda da aynı şekilde işliyor. Çünkü bir kişi ya da bir ekip kendi özünü duyabildiğinde, yaratıcılığı, cesareti ve iş birliği potansiyeli doğal olarak açığa çıkıyor.
Benim için koçluk, teknikten öte, bir varlık hâli. Bu hâl, güvene dayalı bir alan yaratmak, karşımdakine bütün kalbimle şahitlik etmek ve onun kendi yolunu keşfetmesine eşlik etmek demek.
Ayrıca Toskana’da doğada 15 senedir gerçekleştirdiğimiz Coming Back to Center çalışmalarımızda, insanın dış dünyanın hızına ve baskılarına kapıldığında yeniden kendi merkezine dönebilme kapasitesini nasıl güçlendirebileceğine yönelik çizgi dışı bir bakış açısı ile çalışıyoruz. Atlar, aikidodan liderliğe adapte edilmiş çalışmalar, yaratıcı sanat teknikleri, somatik prosesler eşliğinde katılımcılara ufuk açan deneyimler yaşatıyoruz. Bu, sadece sakinleşmek değil; aynı zamanda içsel dengeye, yaratıcılığa ve yaşam enerjimizle, neşeye yeniden bağlanmak demek. Liderlerle ve ekiplerle yaptığım çalışmalarda merkeze dönebildiklerinde daha net, daha dengeli ve daha otantik kararlar alabildiklerini görüyorum.
Dünyanın en büyük kurumsal şirketlerinin liderleriyle birebir ve ekip düzeyinde yürüttüğüm çalışmalar, bana her kültürde ortak bir gerçeği gösterdi: Güçlü liderlik prezansı, teknik bilgi kadar, insanın kendi özüyle bağ kurabilme kapasitesine dayanır.
Kısacası benim koçluk yaklaşımım, görünmeyeni görünür kılmak, kişinin hayat enerjisini açığa çıkarmasına alan tutmak ve onun kendi ışığıyla ilerlemesine eşlik etmektir.





