Her Ocak ayında, bütün dünyayla birlikte Holokost’u yad etmek DERGİ’mizin geleneği, görevi…
Geçtiğimiz Kasım ayında Varlık Yayınları’ndan gün yüzü gören kitabım, “Anlatmak İçin Yaşadım” bir ailenin yaşanmışlıklarını, aile serüvenini yansıtırken aynı zamanda bir dönem tanıklığıydı. Balkanlar’da vuku bulmuş her olay gibi, Saltiel ailesinin ve çevresindeki insanların öyküsü de Türkiye’nin yakın tarihinin bir parçasıdır. Bu kitapta Yunanistan’ın işgalini, Kavala’nın tütününü, Beyoğlu’nun moda dünyasını, Nazilerden kaçabilen ve kaçamayanların hikâyesi kapsamında Holokost’u anlattım.
Aralık ayında yaptığım Balkanlar gezisinde ise ziyaret ettiğim altı ülkeden biri olan Makedonya’nın başkenti Üsküp’te bulunan Holokost Müzesi beni derinden etkiledi. Vardar Nehri kenarında, eski kentin kalbinde yer alan Yahudi Mahallesi’nde bulunan, Avrupa Birliği’nden ödül almış bu müze, Kuzey Makedonya’nın tamamen kaybolan Sefarad kültürünü fotoğraf, duvar metinleri, haritalar ve video aracılığıyla yansıtan büyüleyici görüntülere sahip hareketli bir müze.
Sergisinde Yahudi cemaatinin Balkanlardaki tarihini belgelerken Makedon Yahudilerinin yaklaşık %98’inin Holokost’ta katledildiği II. Dünya Savaşı’nda son buluyor. Müzenin alt katından geçen ziyaretçisini, Makedon Yahudilerini Treblinka ölüm kampına götüren gerçek bir trenden geçiriyor, o günlerin dehşeti yaşatılmaya çalışılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Hahambaşı Rav İsak Haleva’yı ziyaret ettim. Kendisiyle son kitabım ve Holokost hakkında yaptığımız sohbette, 1994’ün Ocak ayında, dönemin Türkiye Hahambaşısı David Asseo’yu temsilen, başka bir Balkan ülkesi olan Romanya’nın Transilvanya bölgesinde bulunan Satu Mare (eski Sathmar kraliyet kasabası) şehrine yaptığı ziyaretten söz etti. Rav Haleva, II. Dünya Savaşı’nda yitirilen Transilvanya Yahudilerini anma toplantısına katılmıştı.
Satu Mare 1940’ta tekrar Macaristan’ın bir parçası olduktan sonra, Yahudilerin medeni hakları ve ekonomik faaliyetleri kısıtlandı ve 1941 yazında “yabancı” Yahudiler, Macar ve Alman birlikleri tarafından öldürülmeye başlandı. Yahudiler zorla Satu Mare Getto’suna kapatıldılar; erkeklerin bir bölümü zorunlu işlerde çalıştırılmak üzere gönderildi ve diğerleri Polonya’daki imha kamplarına sürüldükten sonra büyük bir çoğunluğu Naziler tarafından katledildi. 19 Mayıs 1944’ten itibaren her biri yaklaşık 3300 kişi taşıyan altı tren Satu Mare’den ayrılarak Auschwitz-Birkenau’ya yöneldi. Hayatta kalanların sadece küçük bir kısmı savaştan sonra Satu Mare’ye döndü, ancak Romanya’nın her yerinden dilsel ve kültürel olarak farklı gruplara ait bir dizi Yahudi şehre yerleşti. Çoğunluğu daha sonra İsrail’e göç etti.
Rav İsak Haleva, 1948-1994 yılları arasında Romanya Yahudilerinin lideri olarak görev yapan Hahambaşı Moses Rosen’in davetlisi olarak katıldığı Holokost’u Anma Günü’nde Elie Wiesel’in de hazır bulunduğu konuşmasında toplu katliamları, yıkımları konu etti. Hahambaşı Haleva’nın konuşmasından birkaç alıntı yapıyorum:
“1944 yılında şeytan ve karanlık dünyaya hâkimdi… Bir topluma karşı sistematik bir Soykırım… İnsan nasıl bu vahşeti yapar? Yüksek medeniyete erişmiş bir toplum, nasıl yırtıcı bir hayvana dönüşebilir? … Tanrı korkusu olmayan insanda vicdan yoktur, merhametten yoksundur. Tanrı’nın yarattığı insan imajını değiştirir. Onun yüce hediyesi olan insanlık kaybolur, bir saman çöpüne dönüşür, en ufak bir rüzgârda uçuşup yer değiştirir. Her sapkın fikir veya ideoloji insan sevgisine bakmaksızın onun tanrısı olur, dünyayı harabeye çevirir.”
Hep beraber haykıralım… BİR DAHA ASLA!