Aylardan Şubat: Sene sonu, sene başı derken işte 2023’ün ikinci ayını eskitmeye başladık bile! Bu ay, geleneksel olarak gündeme gelen Sevgililer Günü’nü, her ne kadar yüzeysel, dünyevi, hatta ticari nitelik taşısa da kişiye “sevgi” kavramını hatırlattığı için yine de hayli değerli buluyorum.
Sorun dolu bir coğrafyada dik durmaya çalışırken, geçim sıkıntılarını göğüslerken, yanı başımızdaki savaşa, ölümlere tanık olurken, ikbal peşindeki politikacıların, iç çekişmelerin ve güç savaşlarının mağduru göçmenlerle her dem yüz yüze geliyoruz…
Lâkin… Dur durak bilmeyecek bir devinim içinde sımsıkı sarılacağımız SEVGİ ! Başlangıç’tan bu yana en değiştiren, en dönüştüren duygu değil mi? Yaradan, doğa, Âdem ile Havva ve tüm yaratılmışlar sevginin inancıyla insanlığa ilham kaynağı olmadı mı?
Dillere destan efsanevi aşk hikâyeleri zihinlere kazınmadı mı? Birbirlerine yâr edilmeyen Leyla ile Mecnun… Şirin’ine ulaşmak uğruna dağları delen Ferhat, İsfahan Padişahının oğlu Kerem ile Ermeni bir keşişin kızı Aslı… Kleopatra ile Marcus Antonius, Romeo Juliet… Nedense hepsi “yasak” aşklar! Birbirine ulaşamama, bir araya gelememe ve meşum son: ayrılık ve ölüm!
Acaba o kalpleri dağlayan ulvî aşkın sadece cennette yaşanabileceğine mi işaret ediliyor, dersiniz?
Bu satırlara ilham veren, gelmiş geçmiş en güzel aşk öykülerinden biri olan Mark Twain’in Âdem’le Havva’nın Güncesi* dünya edebiyatının başlıca aşk günlükleri arasında da yer alıyor. Mark Twain, daha çok macera kitaplarının yazarı olarak bilinse de bu eserinde kadın ve erkeğin aynı anda yaşanan olaylara nasıl farklı baktıklarını kaleme alıyor. Twain, yeryüzünün ilk insanları Âdem ve Havva’nın hayatına günlükler eşliğinde ışık tutarak aşkı, kadın-erkek ilişkisini, evrensel değişmezleriyle, mutlu, duygusal, gülünç yönleriyle, doğayı, hayvanları keşfetmelerini farklı bir üslupla okuyucuya aktarıyor.
Hikâyede, Cennet’ten kovulan Âdem, Havva’ya olan aşkını şöyle anlatıyor: “Bahçeyi yitirdim, ama buna karşılık onu bulmuş olduğuma seviniyorum. Elinden geldiğince seviyor beni, ben de onu tutkulu yaradılışımın bütün ateşiyle seviyorum.”
Bahçe’den kovulduktan yıllar sonra Âdem ile Havva’nın oğulları Habil ile Kabil, Yaradılışın ilk cinayeti! Ölüm… Twain’in satırlarında, ‘Şeytan’ın Güncesi’nde şöyle yansıyor: “Ölüm geldi dünyaya, yaratıklar yok oluyor. Aileden biri gitti. Ahlak duyusunun sonuçları bütünlendi böylece. Ölümü kötü bir şey belliyorlar evcek, bir gün değiştirecekler bu düşüncelerini.”
Evet… Belki de ölüm bir son değil. Aşkın devamı Cennet Bahçesi’nde. Belki de ancak o bahçe gibi bir boşluk ve sessizlik içinde içimize dönerken bulabiliriz sevgiyi Mark Twain’in, ilham kaynağı, karısı Olivia’ya söylediği gibi:
“Livy. Çünkü seni seviyorum ... çiy çiçekleri sevdiği gibi; kuşlar güneş ışığını sever… anneler ilk doğanlarını sevdikleri için...”
Muhtemel ki, ölümsüzlük sevginin bilincinde… aşkta!
*Yapı Kredi Yayınları, 18. Baskı, İstanbul, Ekim 2022