Kendi mahallemde olduğu kadar, geçmişten taşıdığım bagajımda, demokrasinin baş tacı edilecek bir değer olduğu inancındayım. Hitler’in faşist Nazi rejiminde aile büyüklerimden birkaçını Holokost’ta yitirenlerden olduğumu belirtmek isterim.
Bu ayki satırlarıma Büyük Diktatör ile Charlie Chaplin’i konuk ediyorum.
“Büyük Diktatör”, Charlie Chaplin’in’in yönettiği ve başrolü Paulette Goddard ile paylaştığı, 1940, ABD yapımı politik komedi filmidir. Aynı zamanda Chaplin’in ilk sesli filmidir. Filmde Nazizm, Faşizm ve Chaplin tarafından canlandırılan Hitler oldukça sert bir şekilde eleştirilmektedir. Modern eleştirmenler, tarihsel olarak önemli olan bu filme, ‘şimdiye kadar yapılmış en büyük komedi filmlerinden biri ve önemli bir hiciv eseri’ gibi övgülerde bulundu.
Yaklaşık 4 dakika süren o, ünlü bitiş konuşmasıyla sözü Chaplin’e bırakırken…
“Özür dilerim: Ben İmparator olmak istemiyorum! Bu beni ilgilendirmiyor. Hükmetmek ve işgal etmek istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum. Yahudi, Katolik, Siyah, Beyaz… Hepimiz birbirimize yardım etmek istiyoruz. Diğerinin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor. Hiç kimseden nefret etmek istemiyoruz. Hiç kimseyi aşağılamıyoruz. Bu dünyada herkese yer var. Dünyada herkesi doyuracak kadar zenginlik var: Hayat hür ve güzel olmalı!
Biz doğru yoldan çıktık: İktidar hırsı insan ruhunu zehirledi, nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkûm etti. Hızı keşfettik ama yerimizde sayıyoruz. Makineleşme, bolluk yerine yokluk getirdi. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çok düşünüp az hissediyoruz. Makineden çok, insanlığa ihtiyacımız var. Beceriden çok, iyiliğe ihtiyaç duyuyoruz. Aksi takdirde şiddet galip gelecek ve hayat yok olacak.
Uçak ve radyo bizi birbirimize yaklaştırdı. Bu icatların temelinde kardeşlik ve beraberlik var. Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor: Umutsuz kadın, erkek ve çocuklar… Masum insanlara işkence yapan, hapse atan bir sistemin kurbanları onlar. Beni duyanlara sesleniyorum: Umutsuzluğa kapılmayın.
Mutsuzluğun sebebi hırslı kişilerin, insanların ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner: Son insan ölene dek hürriyet ölmez. Askerler! Zorbalara itaat etmeyin, onlar sizi eziyor. Sizi küçümseyen, sizleri köle yapan, yaşamlarınızı sistematikleştiren, ne düşüneceğinizi söyleyen, sizi terbiye eden, size sığır gibi davranıp savaşa gönderen bu insanlıktan çıkmış, beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın. Siz ne makine ne de sığırsınız: Sizler insansınız! Kalbinizde insanlara sevgi besliyorsunuz. Sizde nefret yok. Sadece sevilmeyen insanlar kin besler.
Askerler! Esaret için değil, hürriyet için savaşın. Aziz Luke’ün dediği gibi cennetin kapıları her insana açıktır. Bir kişiye bir gruba değil, herkese açıktır. Güç sizin, halkın elindedir: Hem makine hem mutluluk yaratma gücü! Bu güçle yaşamı hür ve güzel yapın; harika bir maceraya dönüştürün. Demokrasinin sağladığı bu gücü kullanalım: Birlik olup harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara garanti veren bir dünya…
Yobazlar bunları vadederek iktidarı aldılar; yalan söylediler; zaten asla sözlerini tutmazlar. Diktatörler kendi hırsları için halkı köleleştirir. Biz bu vaatleri yerine getirmek için savaşalım. Dünyayı kurtaralım. Engelleri yok edelim. Hırs, kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım.
Aklın yönettiği bir dünya için savaşalım. Bilim ve ilerleme herkese mutluluk getirsin… demokrasi uğruna birlik olalım!”SUZAN NANA TARABLUS