Ege Bölgesi, arkeoloji meraklıları için gerçek anlamda bir cennet. Bu bölgenin en önemli arkeolojik buluntu alanlarından biri olan Karia Bölgesi’ne yapılan bir tura katıldım.

Uzunyuva Anıt Mezarı ve Müze Kompleksi
Sabah saat dokuzda Bodrum’dan tur otobüsümüze bindik. İlk olarak Milas’taki Uzunyuva Anıt Mezarı Arkeopark Alanı ve Müze Kompleksi’ni ziyaret ettik. Bu alandaki kazılara 2010 yılında başlanmış. 2012 yılında, UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne giren alan, 2018 yılında ziyarete açıldı. Burada, 4. yüzyılda Karia’yı yöneten Satrap Hekatomnos’a ait anıt mezar bulunmakta. Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan Mausolos Anıt Mezarı’nın öncüsü olarak bilinen Hekatomnos Anıt Mezarı, Hekatomnos’ın ölümünden sonra yerine oğlu Mausolos’un, başkenti Mylasa’dan Halikarnassos’a taşıması nedeniyle asla tamamlanamamıştır.
Anıt mezarın hemen yanında Menandros Onur Sütunu tüm haşmetiyle yükselmekte. Sütun, üzerinde bulunan leylek yuvası nedeniyle, “Uzunyuva” olarak da bilinmekte. 8,22 metre yüksekliğinde olan bu sütun, halk önderi Euthydemos’un torunu Menandros tarafından yaptırılmış. Menandros’un M.Ö 1. yüzyılda ölmüş olduğu bilinmekte, bu bağlamda sütunun en geç M.S 1. yüzyılın sonunda dikilmiş olduğuna inanılmakta.
Gene aynı yerde doğu-batı doğrultusunda uzanan Geç Roma Yolu bulunmaktadır. 44 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde yolun iki yanında bulunan sütunlar, bu yola tipik bir Roma şehir caddesi görünümü vermektedir. Bu cadde, eskiden etrafında bulunan villalar ve mesken veya atölye türü yapılar ile Geç Antik Dönem’deki şehir hayatının önemli bir tanığıdır.
Bu alandaki müze binasının içinde Hekatomnos lahdinin tıpkıyapımını da gördük. Gerçek lahit ziyarete uygun olmadığı için ziyaretçiler için lahdin birebir kopyası yapılmış. Lahdin ön yüzünde Hekatomnos’un eşi Aba ve çocukları Mausolos ve Artemisia ile yaptığı şölen resmedilmiş. Arka yüzde Hekatomnos’un aslan avı, sağ yüzde Hekatomnos’un ölümüne yas tutan ailesi, sol yüzde de Hekatomnos’un satraplık görevini oğlu Mausolos’a devri resmedilmiş.


Milas Halı Müzesi
Gene aynı müze kompleksi içinde yer alan Milas Halı Müzesi’ni de ziyaret ettik. Müzede, Milas’a özgü halılar ile bu halıların dokunduğu tezgahlar sergilenmekte. Milas halılarının özelliği daha küçük boyutlu ve dikdörtgen biçimli olmaları; kullanılan tüm ipliklerin yün olması; renklerinin sarı, yeşil, turuncu, kahverengi, kiremit kırmızısı ve canlı mavi olması ve halıların üzerinde çoğunlukla bitki, hayvan, yıldız motifleri veya geometrik desenler bulunmasıdır.

Stratonikeia Antik Kenti
Daha sonra ikinci durağımız olan Stratonikeia Antik Kenti’ne geçtik. Muğla ilinin Yatağan ilçesinde, Eskihisar mahallesinde yer alan antik kentte ilk kazı çalışmaları 1 Ağustos 1977 tarihinde başlamış ve günümüzde hala devam etmekte. Bu bölgedeki ilk yerleşimin Hititler döneminde başladığı bilinmektedir. M.Ö 281 yılından sonra Seleukhos kralı 1. Antiokhos’un önceden üvey annesi ve sonradan eşi olan Stratonike adına şehrin adı Stratonikeia olmuş. Stratonikeia gerek Helenistik gerek Roma döneminde önemini korumuş ve bir gelişim içinde olmuş. Osmanlı zamanında burada kurulmuş olan Eskihisar köyü bugün tamamen yeni yerleşik alana taşınmış olmasına rağmen, Osmanlı zamanından kalma köy evleri ile 1876 yılında inşa edilmiş olan Şaban Ali Camii Osmanlı döneminin eserleri olarak, Antik Dönem eserlerinin yanında eşsiz bir birliktelik vermekte. Ayrıca Osmanlı döneminden kalma taş döşeli yollar ve anıtsal çınarlar da köy meydanını daha da güzelleştirmekte. Stratonikeia’yı diğer antik kentlerden farklı kılan da budur.
Stratonikeia’nın Batı ve Kuzey Caddeleri olmak üzere iki ulaşım güzergahı var ve bu iki cadde birbirlerini dik açıyla kesmekte. Batı Caddesi 10 metre genişliğinde ve iki yanında Korinth düzeninde sütunlar bulunmakta. Caddenin başladığı yerde, Erken Bizans Dönemi’ne ait bir kilisenin kalıntıları yer almakta.  Yapımında antik kentteki yapılara ait bloklar kullanılmış olan kilise, Orta Bizans Dönemi’nde mezarlık olarak kullanılmış.
Stratonikeia’nın diğer ana ulaşım güzergâhı olan Kuzey Caddesi, 8,70 cm genişliğinde olup, Kuzey Şehir Kapısı’na kadar uzanmakta. Bu kapı, Lagina Hekate Kutsal Alanı’ndan gelen Kutsal Yol’un Stratonikeia’ya giriş kapısı olduğundan, anıtsal özellikleri bulunmakta. M.S 139 depreminden sonra Geç Antoninler veya Erken Severuslar döneminde yapıldığına inanılan kapının iki adet anıtsal kemerli girişi ve her kemerin iki yanında birer sütun yer almakta. Kapının şehre bakan tarafında, iki girişin arasında yarım daire havuzlu bir çeşme anıtı bulunmakta. İki katlı olan bu anıt Korinth düzeninde olup cephesi sütunlar ve heykellerle bezenmiştir.

Umumi tuvalet Latrina
Kilisenin yakınında dikey sütunları ile bir tapınağı andıran yapı Latrina’dır (umumi tuvalet). Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait olan bir yapı olan Latrina, sosyal ve kamu yapılarının yoğun olduğu bir yere inşa edilmiştir.
Şehrin meclis binası Bouletarion olarak bilinmekte. Şehrin merkezinde yer alan ve M.S 1. yüzyıl başlarına ait olduğu varsayılan yapının kuzey duvarının dış cephesinde bulunan Latince yazıtlar, Stratonikeia’da satılan mallar ve onların fiyatlarını açıklamakta. Bu sayede kentteki satışlar kontrol altında tutulmuş ve enflasyon riski ortadan kaldırılmış. Bouletarion’un iç cephesindeki Grekçe takvimde, aylar ve gün sayıları yazılı. Bouletarion’un güney duvarında bulunan Osmanlı döneminde ait bitkisel süslemeler ve yazıtların en eskisi, 1608 yılının Ekim ve Kasım aylarına tarihlenmekte.
Şehrin güneyinde Kadıkulesi Tepesi’nde bir antik tiyatro bulunmakta. 12.000 seyirci kapasiteli oturma alanları (cavea) tepenin yamacına dayalı olan tiyatro, tipik bir Hellenistik Dönem eseri. Cavea kısmı kuzeye bakan tiyatro, Roma İmparatorluk Dönemi’nde yenilenmiş, Hellenistik Dönem’e ait sahne binası yıkılarak üç katlı yeni bir sahne binası inşa edilmiş. Tiyatro, M.S 365 yılında geçirdiği depremde tahrip olduktan sonra bir daha kullanılmamış.


Osman Hamdi Bey Konağı ve “Kaplumbağa Terbiyecisi”
Daha sonra Yatağan’daki Osman Hamdi Bey Konağı’nı ziyaret ettik. Ressam olarak bilinen ve Müze-i Hümayun’un (İstanbul Arkeoloji Müzeleri) müdürlüğünü de yapmış olan Osman Hamdi Bey (1842-1910), aynı zamanda Osmanlı döneminin en önemli arkeologlarından da biridir. En önemli arkeolojik çalışmalarının içinde İskender Lahdi’nin keşfi ve İstanbul’a nakli yer almaktadır. Osman Hamdi Bey aynı zamanda 1891-1892 yılları arasında Lagina’da arkeolojik çalışmalar yapmıştır. Çalışmalar sırasında bugün Osman Hamdi Bey Konağı olarak bilinen evde kalmıştır. 19. Yüzyılın son çeyreğinde inşa edildiği varsayılan ve sahibi Molla Ali Oğlu Molla Tahir olan ev, bugün Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından müze olarak işletilmekte. Evin salonunda, Osman Hamdi Bey’in en önemli resim eserlerinden biri olan 1906 tarihli “Kaplumbağa Terbiyecisi” yer almakta.


Lagina Hekate Kutsal Alanı
Gezimizdeki son durak, Lagina Hekate Kutsal Alanı idi. Osman Hamdi Bey burada arkeolojik kazı çalışmaları yapmış ve bulduğu eserlerin tamamını İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne götürmüştür. Günümüzde ise Pamukkale Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bilal Söğüt’ün başkanlığını yaptığı bir ekip eliyle kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmekte. Bulunan kalıntılar, Lagina Hekate Kutsal Alanı’nda ilk imar faaliyetlerinin M.Ö 4. yüzyılda başlamış olduğunu göstermektedir. Doğu Roma Dönemi ve sonrasında da alana yeni eklentiler yapılmış.
Hekate, Anadolu’ya özgü gizemli bir tanrıçadır ve Olympos tanrılarıyla herhangi bir ilişkisi yoktur, isminin yer aldığı bir tane bile efsane yoktur. Homeros’un eserlerinde yer almasa da Hesiodos, Theogonia adlı eserinde Hekate’nin Asterie ile Perses’in çocuğu olduğunu ve Zeus’un Hekate’yi herkesten üstün tuttuğunu ve ona karada, denizde ve havada yetki verdiğini anlatır.
Lagina’daki Hekate Tapınağı, Hekate’nin en büyük tapınağıdır. Her ne kadar tapınağın yapım tarihi kesin olarak bilinmese de M.Ö 2. yüzyılın sonu veya M.Ö 1. yüzyılın başı olduğu varsayılmaktadır.  Kuzeybatı-güneydoğu yönünde inşa edilmiş olan ve Hellenistik mimari özelliklerini taşıyan tapınak, beş basamaklı bir kaide üzerinde yer almakta. Kısa kenarında sekiz, uzun kenarında ise on bir sütun bulunmakta. Tapınağın frizlerinde, M.Ö 2. yüzyıldaki savaş ve kargaşalardan sonraki barış ve dostluk ön plana çıkarılmıştır. Bu özelliği ile Hekate Tapınağı, Hellenistik dönem içinde barış konusunun frizlerde işlendiği ikinci tapınak olmuştur. İlk olarak, Bergama’daki Zeus Tapınağı’ndaki Telephos frizinde barış konusu işlenmiştir.