Haber resmi: Sinestezisi olan bir kişi harfleri veya sayıları “renkli görebilir”.
“Denklemlere ve formüllere baktığımda harfler renkleniverir; bunun sebebini bilmiyorum. Konuşurken Bessel fonksiyonlarını görürüm, J’ler açık kızıl kahverengi, N’ler morumsu mavi, X’ler koyu kahverengi olarak uçuşurlar. Hep merak ederim, acaba öğrencilerim bunları nasıl görür…”
Richard Feynman (Nobel Fizik ödüllü Amerikalı teorik fizikçi)
Sinestezi diye bir şey duymuş muydunuz?
Ben, Jeffrey Moore tarafından yazılan Sinestezya adlı romanı okuyana kadar duymamıştım. Kelime, “beraber / birlikte algılamak” anlamına geliyor. Duyuların birbirine karışmasını içeren nörolojik bir durum. Örnek vermek gerekirse, sinestezisi olan bir kişi harfleri veya sayıları “renkli görebilir”, kelimeleri veya renkleri “tadabilir”, müzik çalarken “renkler görebilir”, veya müziğin “kokusunu alabilir”, duyduğu sesleri hissederek onlara “kişilik özellikleri” yükleyebilir. Benzer etkileri içki, uyuşturucular ve bazı ilaçlar da yapabilir; kişiler bu tip özelliklere doğuştan ya da küçüklükten itibaren sahipse onlara sinestet deniyor. Bu bir hastalık değil, bir özellik. Herhangi bir hastalık veya tıbbi bir problemin işareti sayılmayan sinestezi, beyinle ilgili bazı durumların yansıması olabiliyor. Özel bir tedavisi yok. Çok kere, sinestezisi olan kişi, bunun farkında bile olmuyor; herkesi kendisi gibi sanıyor, olmadığını anladığında şaşırıyor.
-Yazar Patricia Lynne Duffy henüz ilkokuldayken, “Önce P yapıyorsun, sarı bir harf, sonra yuvarlak kısmından bir çizgi çekiveriyorsun, R oluyor ve turunculaşıyor” dediğinde babası çok şaşırmış.
-Film yapımcısı Stephanie Morgenstern bir arkadaşına telefon numaralarını rakamların renklerinden hatırladığını söylediğinde, arkadaşı, “Demek ki, sende sinestezi var” demiş. Morgenstern o güne kadar sinestezi diye bir şey bilmiyormuş, herkes için 5’lerin mavi, 2’lerin yeşil, 3’lerin kırmızı vs. olduğunu sanıyormuş.
Müzik duyduğunda renk görmek…
Tarihte bilinen ilk vakayı Oxford Üniversitesi’nde filozof ve doktor olan John Locke belgelemiş (1690). Locke’un dediğine göre, kör bir adam, her trompet sesi duyduğunda kırmızı / kızıl renk algılıyormuş. Konu hakkında ilk araştırmayı 1812’de George Tobias Ludwig Sachs yapmış. Kendisi hem araştırmacı hem de denekmiş, zira müzik duyduğunda renkler görüyormuş.
Daha sonra sinestezinin incelenmesi, 1880’lerde Sir Francis Galton tarafından yapılmış. İlk deneği, bir matematik dehası olan George Bidder Jr.’mış. George; sayıları, ayları, matematik işlemlerini iki veya üç boyutlu olarak havada gözünde canlandırıyormuş. Sir Galton, Bidder ailesinin fertlerinden sonra (sinestezi genetik olabiliyor) değişik tip sinestezileri olan başka kişilerle uğraşmış. Bu kişilerden birisi, rakamları veya harfleri tabiri yerindeyse “insanlaştırıyormuş”. (Mesela 9 rakamını kızgın, G harfini mutlu algılamak gibi…) Bir diğeri, belli kelimeler duyduğunda, hayalinde rakamlar görüyormuş. (“Yedi” kelimesini duyduğunda “7” rakamını gerçekten görmek gibi.)
Aslında bu tip örnekler edebiyatta da çok karşımıza çıkar. Belki de bazen mecaz veya metafor sandıklarımız, aslında yazarların, şairlerin sinestezisidir.
En yaygın olduğu bilinen etki; harf, rakam, grafik, müzik veya isimlerin kişilerde renk hissi uyandırması
Edebiyatta ve müzikte sinestezi
Ünlü yazarlardan Vladimir Nabokov (kendisini en çok 1955 tarihli romanı Lolita ile tanıyoruz) otobiyografisinde ve çeşitli romanlarında kendi sinestezi tecrübesinden bahsetmiş: “Ben renkli duyuyorum. Belki ‘duymak’ lafı tam doğru değil çünkü bu, duyduğum harfi söylerken gözümde canlandırdığımda oluyor. Örneğin, İngiliz alfabesinin uzun ‘a’sı benim için yıpranmış ahşabın tonunu taşır, ancak Fransız ‘a’sı sanki cilalanmış abanozdur. Siyah harfler grubuna sert ‘g’yi (volkanize kauçuk) ve ‘r’yi (yırtık ve isli bez rengi) de ekleyebilirim. ‘N’ harfi yulaf lapası rengindedir, ‘i’ harfi erişte, ‘o’ ise fildişi bir aynaya benzer. Bunlar beyazlar... Mavilere örnek olarak ise, çeliğimsi ‘x’i, fırtına bulutu ‘z’yi, ve çoban üzümü renkli ‘k’yi örnek gösterebilirim. Sesler ve şekillerin hafif etkileşimi nedeniyle; ‘q’ harfini ‘k’ den daha kahverengi görürüm, ‘s’ harfi ise ‘c’ ile aynı biçimde okunduğunda bile, ‘c’ nin açık mavisi değildir, bulutsuz gök mavisi ile sedef karışımı ilginç bir renktir.”
Vladimir Nabokov
Nabokov, otobiyografisinde; uzun, şiirsel ve detaylı bir şekilde harflerin renklerinin ve tonlarının Latin alfabesi ve Kiril alfabesinde nasıl farklı olduklarını da anlatmış.
Tuhaf geldi mi? Juliet Binoche ve Johnny Depp’in oynadığı Chocolat adlı ünlü filme konu olan romanın yazarı Joanne Harris renklerin kokularını duyuyor ve tatlarını alıyormuş.
Örneğin kirli sarı çok kötü kokuyormuş ve bir dükkânda çok fazla bu renk kullanılmışsa oraya giremezmiş.
Franz Liszt’in, orkestrasında çalan müzisyenlerden “daha mavi” çalmalarını istediği biliniyor. Liszt’in zamanında, sinestezi pek bilinen bir şey değildi, müzisyenler Liszt’in bir çeşit şaka yaptığını zannetmiş. (Weimar Orkestrası ile çalarken, 1842) İstekler bu kadarla da bitmemiş. “Bu kadar pembe çalmayın, bu beste daha ziyade mor!”
Notaları ve müziği renkli algılayan müzisyenler, besteciler ve şarkıcılar hayli fazla. Bu tür bireylerin sanatsal eğilimlere sahip olma olasılığının daha yüksek olduğu düşünülüyor. Sanatçı listesi çok uzun, ben Liszt’i anlatmaya devam edeyim. Liszt ile Nikolai Rimsky-Korsakov hangi majör gamın ne renk olduğu konusunda kavga ederlermiş. Çünkü bu algılar her kişi için değişik, özel ve biricik. Korsakov’a göre A Majör parlak pembe, B Majör ise çelik gibi parlayan kasvetli bir koyu maviymiş.
Algı karışması çok çeşitli
Biz birkaç çeşit algı karışmasından bahsettik, ama aslında çeşit çeşit algı karışması var.
-Mesela yanından hareketli bir cisim (insan, araba, bisiklet vs.) geçerken “Vuuuuuşş!” diye geçiş hareketinin sesini duyanlar var.
-Başkasına yapılan bir şeyi, ya da ona olanı, empati bağlamında değil, çok daha kuvvetli bir biçimde, sanki kendisine yapılmış gibi hissedenler var.
-Rakamları, olayları veya hatıraları belli sayı dizileri veya formlar şeklinde havada üç boyutlu haritalandırabilenler var.
-Belli şekilleri, kokuları veya sesleri, renk değil de belli bir dokusu varmış gibi algılayanlar var (deri, metal, karton, kadife vs. dokusu gibi).
-Bazı insanlar tırnak kesme, diş fırçalama, yemek yeme, nefes alma, koklama, konuşma, hapşırma, esneme, yürüme, sakız çiğneme, cips yeme, gülme, horlama, ıslık, televizyon sesi, naylon veya kâğıt hışırdaması veya öksürük gibi sıradan seslerden aşırı nefret ederler, aşırı rahatsız olurlar, aşırı öfke duyarlar. Bu duruma Mizofoni deniyor. Bütün bilim insanları aynı kanıda olmasa da, Richard E. Cytowic gibi bazı bilim insanları; Mizofoni’yi de sinestezinin özel bir çeşidi olarak kabul etmektedir.
Şimdiye dek 60-80 çeşit algı karışması tespit edilmiş. Bu sayının 150’ye kadar çıkabileceği düşünülüyor. Sinestezinin ne kadar yaygın olduğu ise tam bilinmiyor. Edinburg ve Glasgow Üniversitelerinde yapılan kapsamlı bir araştırmada sinestezinin daha yaygın olduğu bilinen 9 çeşidinin toplumun yüzde 4,4’ünü etkiliyor olduğu ortaya çıkmış. Tabii ki bu bir spektrum. Herkes aynı oranda etkilenmiyor. En yaygın olduğu bilinen etki; harf, rakam, grafik, müzik veya isimlerin kişilerde renk hissi uyandırması.
Müziğin renkli algılanmasından bahsetmişken, sinestet olduğu bilinen ünlü bir ressamdan bahsetmesem olmaz. Bahsedeceğim ressam Wassily Kandinsky (1886-1944).
Wassily Kandinsky
Ünlü ressam Wassily Kandinsky
Kandinsky çok yönlü bir deha. Üniversitede hukuk ve ekonomi okumuş. Ama çocukluğundan itibaren renkler onu büyülemiş. Renklerin psikolojik etkileri ile ilgilenmiş. Kendisi aynı zamanda iyi bir müzisyen. Şu sözler ona ait: “Renk klavyedir, gözler armoni, ruh da çok sayıda teli olan bir piyanodur. Sanatçı, ruhta titreşimler yaratmak için bir tuşa veya diğerine dokunarak çalan eldir.”
Renk, çizgi ve şekilleri duygusal bir ifade ile resmeden Kandinsky, sanatın ruhsal bir deneyim olduğunu düşünmesiyle, sanat tarihinde iz bıraktı. Kendisi soyut sanatın kuramsal temellerini attı.
Kandinsky, Kompozisyon 10 (1939)
Kandinsky, Wagner’in Lohengrin operasını dinlediğinde çok etkilenmiş. 1911 tarihli kitabında deneyimini şöyle anlatıyor: “Kemanlar, basların derin tonları ve özellikle de üflemeli çalgılar, akşam karanlığının kudretine sahiptiler. Gözümün önünde, zihnimde bütün renkleri gördüm. Vahşi, neredeyse çılgın çizgiler sanki önümde çizilmişlerdi. Wagner’in zamanı benim için müzikal olarak resmettiğini söylemeye cesaret edemedim.”
Kandinsky için müzik ve renkler ayrılmaz şekilde bir bütündü. Notalar, gamlar, ses türleri, tonalite; müziğin, hangi rengin hangi tonu olduğunu belirliyordu. Müzik, Kandinsky’nin soyut resimleri için esin kaynağı olmuştur. Şaşırtıcı olmayacak şekilde pek çok resmine “İzlenim”, “Kompozisyon”, “Doğaçlama” gibi isimler vermiştir. Resmi somut nesnelerin yükünden kurtaran, resme yeni bir boyut katan ilk kişilerden biri olmuştur.
Sinestezinin belli formlarının yaratıcılığı arttırdığı düşünülüyor ve bu konuda pek çok araştırma yapılıyor. Özellikle müzik ve resim alanında böyle bir bağlantı var gibi görünüyor. Yine de sebep, sonuç ilişkisi henüz tam olarak ortaya konulamamış.
Kaynaklar:
https://en.wikipedia.org/wiki/Synesthesia
https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sinestezi-nedir
https://en.wikipedia.org/wiki/Grapheme–color_synesthesia
https://en.wikipedia.org/wiki/Chromesthesia
https://www.scientificamerican.com/article/hear-the-violet-taste-the-velvet/
https://metro.co.uk/2010/04/07/chocolat-author-joanne-harris-talks-about-her-latest-novel-blue-eyed-boy-226133/
https://www.uwlax.edu/globalassets/offices-services/urc/jur-online/pdf/2021/murray.ryan.psy.pdf
https://eksiseyler.com/amp/bir-duyuyu-baska-bir-duyu-ile-algilamak-anlamina-gelen-sinestezi-ve-buna-sahip-olan-unluler
https://my.clevelandclinic.org/health/symptoms/24995-synesthesia
https://www.denverartmuseum.org/en/blog/wassily-kandinskys-symphony-colors
https://ivasanat.com/blog/wassily-kandinsky-hayati-eserleri-ve-bilinmeyenleri/
https://www.guggenheim.org/articles/checklist/synesthesia-a-visual-symphony-art-at-the-intersection-of-sight-and-sound