Haber fotoğrafı: Edvard Munch (1863-1944)
20. Yüzyılın sanat, felsefe, psikoloji ve popüler kültüründe derin izler bırakmış bir simge olan “Çığlık” adlı tablo, modern sanatın en çarpıcı ve evrensel imgelerinden biri olarak kabul edilir. Eser yalnızca kişisel bir duyguyu değil, insanlığın varoluşsal kaygılarını da simgeler…
Özellikle, “Çığlık” tablosuyla tanınan dışavurumcu ressam EDVARD MUNCH 1863’te Norveç’te, Loten yakınlarında doğdu. Munch henüz beş yaşındayken annesi, birkaç yıl sonra da ablası veremden öldü. Bu kayıplar, onun sanatında ölüm ve hastalık temasının temelini oluşturacaktı. Rahip olan babası katı bir Hristiyan’dı. Bu da Munch’un içinde, sürekli bir günah, suçluluk ve ölüm korkusu doğurmuştu.

Hasta Odasında Ölüm, Edvard Munch
Oslo’daki Kraliyet Sanat ve Tasarım Okulu’nda eğitim gördü. Onu, kendi duygusal ve psikolojik durumunu resmetmeye teşvik eden nihilist Hans Jæger’in etkisiyle, bohem bir hayat yaşamaya başladı; buradan kendine özgü tarzı doğdu. İlk eserlerinde aile trajedileri ve hastalık temaları öne çıktı.
1889’da babasının ölümüyle büyük bir yıkım yaşayınca Paris ve Berlin’e gitti. Burada sembolizm ve ekspresyonizmin öncüleriyle tanıştı. 1890’larda Berlin’de yaptığı “Yaşam Frizi” adlı tablo dizisiyle sanat dünyasında dikkat çekti. Ünlü “Çığlık” tablosunu 1893’te yaptı. Bu, onun hem kişisel kaygılarının hem de modern insanın varoluşsal korkularının sembolü olacaktı. Bu dönemde ruhsal krizler yaşadı, depresyon ve anksiyete ile boğuştu. Bir süreliğine sanattan uzaklaşıp toparlanmaya çalıştı. 1900’lerin başında tekrar üretken bir döneme girdi. Artık renkleri daha canlı, temaları daha genişleyecekti. Ancak, tablolarında hala ölüm, aşk ve kaygı ana eksendi.

Kaygı, Edvard Munch
Hayatı boyunca yalnız yaşadı
Munch hiç evlenmedi, aşka çok ilgi duysa da kalıcı bir ilişki kuramadı. Bunun sebebi hem psikolojik kırılganlığı hem de kadınlara karşı karışık duygular beslemesiydi. Kadınlarla ilişkileri çelişkiliydi. Onu hem cezbeden hem de korkutan bir unsur olarak gördü. Bir yandan aşkı ve tutkuyu resmetti, diğer yandan kadın figürlerini tehlikeli, vampir gibi tasvir etti.
Kıskançlık, şüphe ve kaygı birçok ilişkisinde sorun yaratmıştı. Bir sevgilisiyle yaşadığı şiddetli bir tartışma sırasında elinden vuruldu. Bu olay onu daha da içine kapanık yaptı. Aileden gelen kayıplar ve dindar babasının baskısı yüzünden, kadınlara karşı kendini günahkâr hissediyordu.
Cenazesi Naziler tarafından kaçırıldı…
1940’ta Almanlar Norveç’i işgal ettiğinde 76 yaşındaydı, artık Norveç ve Avrupa’da tanınan bir ressamdı. Evinde neredeyse tüm sanat koleksiyonunu bulunduran Munch, Nazilerin müsaderesinden korkuyordu. Naziler tarafından daha önce alınan tablolardan 71’i koleksiyoncular tarafından satın alınarak Norveç’e iade edildi (diğer 11’i asla bulunamadı). Bunlar arasında “Çığlık” ve “Hasta Çocuk” da vardı ve onlar da Nazilerden saklanmıştı…
Munch, 23 Ocak 1944’te 80 yaşındayken Oslo yakınlarındaki evinde öldü. Kısa bir süre sonra, aralarında Oslo Belediye Başkanı Fritz Jenssen’in de bulunduğu birkaç kişi, devlet cenazesi töreni düzenlemek için evine geldi. Ailesi bu teklifi reddetti, ancak Naziler ısrar etti. Munch’un, kimsenin katılmadığı özel bir yakma töreni isteğine rağmen, cenazesi Naziler tarafından kaçırıldı ve bir propaganda fırsatına dönüştürüldü.
31 Ocak günü Oslo’da gerçekleşen törende tabutunun iki yanına gamalı haçlarla süslenmiş iki devasa çelenk yerleştirilmişti. Sanatçının ölümünün gazetelerde yer alması ve düzenlenen devlet töreni ile Naziler, Munch’un Nazi ideolojilerini ve yöntemlerini desteklediği izlenimini yaratmayı başarmışlardı. Bu durum, birçok Norveçlinin, sanatçının Nazilere sempati besleyip beslemediğini sorgulamasına yol açacaktı.
Munch’un ölümünden sonra, kalan eserleri Oslo şehrine miras bırakıldı. 1963’te açılan Tøyen’deki Munch Müzesi, yaklaşık 1.100 resim, 4.500 çizim ve 18.000 baskıdan oluşan bir koleksiyona ev sahipliği yaparak dünyadaki en geniş eser koleksiyonunu barındırmaktadır.

Vampir, Edvard Munch
Yaşamı eserlerine yansıdı
“Vampir” (1895-1902): Resimdeki kadın erkeğin boynunu öper gibi görünse de aslında kanını emmektedir. Eser, aşkın içinde korku ve tehlike duygusunu gösterir.
“Kıskançlık” (1895): Munch, bir adamın kadına yönelmiş başka bir bakış karşısında acı çekişini resmeder.
“Aşk ve Kaygı” Dizileri: Kadın figürü genellikle güçlü, gizemli, tehditkâr, erkek figürü ise çaresiz ve kaygılıdır.

Kıskançlık, Edvard Munch, 1907
Munch için kadın hem arzu edilen bir varlık hem de kaygının kaynağıydı. Hiç evlenmemesi, yalnız yaşaması ve sürekli kaygı içinde olması, onun tablolarındaki yalnızlık, kırılganlık ve varoluşsal korku temalarını daha da derinleştirdi.
En çarpıcı eseri “Çığlık”
Munch; güneş batarken gökyüzünün kan kırmızısı rengine karşı duyduğu “varoluşsal korku”yu resmettiği bu tabloyu, kendi yaşadığı derin bir panik ve kaygı anından esinlenerek 1893’te yapmıştır. Köprüde iki kişi uzaklaşırken, figürün yalnız kalışı modern insanın yalnızlığını ve toplumdan kopuşunu yansıtır. Arka plandaki gökyüzü, kan kırmızısı ve boğucu bir atmosfer yaratır.

Çığlık, Edvard Munch, 1893, Karton Üzerine Yağlı Boya, Tempera ve Pastel, 91 x 73.5 cm
Çığlık atan kişinin yüzü maskeye benzer, cinsiyetsiz ve kimliksizdir; bu nedenle her insanı temsil edebilir. Elleriyle kulaklarını kapatır; yalnızca kendi çığlığını değil, doğanın ve dünyanın korkunç sesini de duymak istemez. Bedeni eğilip bükülmüş gibidir, ruhsal çöküntü ve çaresizliği dışa vurur.
Resimdeki köprü, figürün üzerinde bulunduğu ince sınırdır. Güvenli alan ile doğanın kaosu arasında bir geçiş noktasıdır. Aynı zamanda modern toplumun dar ve sıkışmış yapısını simgeler.
Arkadaki iki kişi -figürden uzaklaşan iki insan, toplumun diğer bireylerini simgeler. Onlar normal hayatlarına devam ederken, çığlığı atan yalnız figür kalır. Bu da modern insanın yalnızlık ve yabancılaşma duygusunu yansıtır.
Arka plandaki kıyılar ve dalgalı hatlar, doğanın kararsız ve huzursuz halini gösterir. Çizgilerin dalgalanması, içsel kaygının çevreye taşmasını simgeler.
Edvard Munch “Çığlık” tablosunu yaptığı anı, kendi günlüğünde de anlatmıştır: Bir gün arkadaşlarıyla yürüyüşe çıkar. Güneş batmaktadır. Birden gökyüzü kan kırmızısına bürünür. Munch o an yaşadığı duyguyu şöyle yazar; “Güneş batarken kan kırmızısına döndü. Bir an için doğanın içinden büyük bir ‘çığlık’ geçtiğini hissettim. Titredim, boğucu bir kaygı içime çöktü. Öyle bir his geldi ki, sanki doğa çığlık atıyordu.”
Munch’un amacı doğayı olduğu gibi değil, kendi iç dünyasının filtresinden geçirerek aktarmaktı. Bu yüzden “Çığlık”, Ekspresyonizm’in en önemli simgesi sayılır.

“Çığlık”ın popüler kültürdeki etkisi
“Çığlık” dört versiyonda mevcuttur: iki pastel (1893 ve 1895) ve iki resim (1893 ve 1910). Ayrıca “Çığlık”ın (1895 ve sonrası) birkaç litografisi de var. Tablonun bir versiyonu 1994 yılında Ulusal Galeri’den çalındı. 2004 yılında, “Çığlık” tablosunun bir başka versiyonu ise, “Madonna” tablosuyla birlikte Munch Müzesi’nden cüretkâr bir gündüz soygunuyla çalındı. Bunların hepsi sonunda kurtarıldı, ancak 2004 soygununda çalınan tablolar büyük hasar görse de özenle restore edildiler ve tekrar sergileniyorlar.
“Çığlık” figürü bugün dünyanın en tanınan imgelerinden biridir. Filmlerden karikatürlere, birçok yerde kullanılmıştır. Emoji kültürüne bile girmiştir. “Çığlık” yalnızca bir tablo değil, 20. yüzyılın sanat, felsefe, psikoloji ve popüler kültüründe derin izler bırakmış bir simgedir.
Kaynak: ChatGPT / wikipedia






