Altın Küre Ödülleri tarihinde ilk kez En İyi Yönetmen dalında kadınlar erkeklerden çok adaylık aldı. Chloé Zhao, Regina King ve Emerald Fennell, birçok dalda adaylık kazanan filmleriyle, erkek yönetmenleri geride bıraktı. Geçtiğimiz yıl Altın Küre Seçici Kurulu tek bir kadın yönetmeni aday göstermemekle tartışmaların odağındaydı. Bu yazımda En İyi Dram Filmi kategorisinin adayı 5 filmden bahsedeceğim.

Oscar’ın habercisi olarak anılan Altın Küre Ödülleri adayları arasında, En İyi Yönetmen dalında bir ilk yaşandı. Chloé Zhao “Nomadland” ile, Regina King “One Nigth in Miami” ile, Emerald Fennell “Promising Young Woman” ile aday gösterilince, kadın yönetmenlerin büyük bir çıkış yakaladıkları bir yılı geride bıraktıklarını kanıtlamış oldular. Erkekleri Altın Küre’de “Mank” ile David Fincher, “The Trial of Chicago 7” ile Aaron Sorkin temsil edecek. Ancak En İyi Senaryo adaylıklarında erkekler 3 - 2 öne geçtiler. Chloé Zhao ve Emerald Fennell’in yanında Jack Fincher “Mank” ile, Aaron Sorkin “The Trial of Chicago 7” ile, Florian Zeller - Christopher Hampton ikilisi “The Father” ile bu dalın diğer adayları.

“Borat Subsequent Moviefilm” ile En İyi Komedi Filmi adaylığını kazanan Sacha Baron Cohen aktör olarak iki dalda aday gösterilme başarısını gösterdi. Bu filmle En İyi Erkek Oyuncu’lar arasında yer alan Cohen, “Chicago Yedilisi’nin Yargılanması” ile En İyi Dram Yardımcı Oyuncu dalında da aday gösterildi. Altı daldaki adaylıklarıyla “Mank” zirveyi kaptı. Onu beş adaylıkla “Şikago Yedilisinin Yargılanması”, dörder adaylıkla “Nomadland”, “The Father” ve “Promising Young Woman” izledi.

 

“NOMADLAND”
Son Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan Ödülü ile ayrılan “Nomadland” Altın Kürede dört adaylık aldı. “The Rider” yönetmeni Chloé Zhao, Amerika’nın batı bölgesinden şaşırtıcı insan hikâyeleri anlatmayı sürdürüyor. Jessica Bruder’in, gerçeklerden hareketle kaleme aldığı kitabından Chloé Zhao’nun yazdığı senaryo, Amerikan batısındaki uçsuz bucaksız düzlükler boyunca, bir karavanda yaşayan, Frances McDormand’ın canlandırdığı Fern’e yoldaşlık ediyor. Kurgusunu da yaptığı bu üçüncü filminde Zhao, 2000’li yılların başındaki ekonomik kriz ile yoksullaşan bir kesimin toplumsal sorunlarına eğiliyor. İşlerini kaybeden, mevsimlik işler peşinden koşmak için bir karavan satın alarak yollara düşen bir proleter sınıfın dertlerini ve yaşantılarını ele alan film bizlere bir “modern zaman göçebeleri”nden ilginç insan portreleri sunuyor.

Tıpkı romanın yazarı Jessica Bruder’in yaptığı gibi, karavan kiralayıp bu insanların arasına karışan Zhao - McDormand ikilisi, sahicilik ve doğallık kokan müthiş etkileyici bir sosyal eleştiri filmi yapmışlar. Empire Nevada’da kocasının ölümünden sonra, çalıştığı fabrikanın da kapanmasıyla 60’lık Fern, minibüsten bozma karavanıyla yollara düşer. Kısa süreli işlere girip, karavan kamplarında yeni insanlarla tanışıp dostluklar kuran Fern, kendisine hayat arkadaşlığı teklifi yapan Dave’in (David Strathairn) teklifini kabul etmez. İnsancıl temalarla yüklü, dostluk, fedakârlık, özgürlük ve dürüstlük temalarının hakkını veren bu minimalist film, yılın en iyileri arasında yer alıyor. En İyi Film adayı “Nomadland”, Chloé Zhao’ya En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dallarında iki adaylık getirdi. McDormand En İyi Kadın Oyuncu dalında favori.

“MANK”
Sinema tarihinin en iyi filmi “Yurttaş Kane”in senaryo yazarı Herman Mankiewicz’i odağına alan, kendisine saygı duruşunda bulunan biyografik “Mank” filmi, bizleri 1940’ın Hollywood’una götürdü. En İyi Film’lerden biri olan “Mank” David Fincher’i En İyi Yönetmen, Jack Fincher’i En İyi Senaryo, Gary Oldman’ı En İyi Erkek Oyuncu, Amanda Seyfried’i En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adayı yaptı. Son derece zeki ve güçlü medya imparatoru William Randolph Hearst üzerinden film dönemin siyaset, iktidarla ilişkiler, sermaye ve medya dünyası üzerine ilginç şeyler söylüyor. Altı yıllık bir suskunluk döneminden sonra “Mank” ile sinemaya dönen David Fincher, etkileyici bir “Amerikan Rüyası” eleştirisi yapıyor. Siyah-beyaz çekilen ve dönemin sinema dünyasını ekrana taşıyan film teknik kadrosunun başarısıyla da öne çıkıyor. Orson Welles’in filminin senaryosunu yazması için davet ettiği tiyatro yazarı Herman Mankiewicz 1941’de Oscar kazanmış, 11 yıl sonra, henüz 55 yaşındayken alkolizme bağlı komplikasyonlar neticesinde hayatını kaybetmişti. Dönemin Hollywood kulislerini, stüdyo sistemini, o sistemin güçlü temsilcisi, oportünist ve antipatik patronu Louis B. Meyer’i ustalıkla gözlere seren “Mank” politikacılara da eleştiri oklarını gönderiyor.

“THE TRIAL OF THE CHICAGO 7”
1968’de “Şikago Yedilisi” olarak anılan Vietnam Savaşı karşıtı protestocu gençler tutuklanmış ve ertesi yıl yargılanmıştı. ABD adalet tarihinin bu kara sayfasını ekrana taşıyan “Şikago Yedilisinin Yargılanması / The Trial of the Chicago 7” Aaron Sorkin’e Altın Küre’de En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo adaylıklarını, başrol oyuncularından Sacha Baron Cohen’e En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu adaylığını getirdi. Amerikan yargı sisteminin zaaflarını eleştiren film, bunu sanıklara karşı olan antipatisini gizlemeyen, politik görüşünü yargıçlık görevine aksettiren, taraflara eşit mesafede davranmayan bir yargıç üzerinden yapıyor. Filmin tamamına yakını bir tek mekânda geçse de Aaron Sorkin özenli mizanseniyle filme tempo ve dinamizm katmayı başarıyor.

Kalabalık oyuncu kadrosunda gençlerin avukatını canlandıran Mark Rylance parlak performansıyla öne çıkıyor. ABD adalet tarihinin bu en kötü şöhretli davalarının birinde eski bir Adalet Bakanının tanıklığı davanın seyrini değiştiriyor. “Şikago Yedilisi” duruşması başarısız Nixon döneminin (Watergate ile birlikte) fiyaskolarından biri olmuştu. Aaron Sorkin 2010’da “Sosyal Ağ / The Social Network” ile En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ını, En İyi Senaryo Altın Küre Ödülünü kazanmıştı.

“PROMISING YOUNG WOMAN”
Oyunculukla başlayan kariyerini senaryo yazarlığı- yönetmen ve yapımcı olarak sürdüren Emerald Fennell kamera arkasına geçtiği ilk filminde hem senaryo yazarı hem de yönetmen olarak Altın Küre’ye aday gösterilme başarısını yaşadı. En İyi film kategorisinde ilk beşe giren “Yetenekli Genç Kadın / Promising Young Woman” Carey Mulligan’ı En İyi Kadın Oyuncu dalında adaylar arasına soktu. 1985 Londra doğumlu Emerald Fennell, 60 bölümlük “The Crown” (2016) dizisiyle ünlendi. 2006’da oyunculukla başlayan kariyerinde, yönettiği bu TV dizisinin yedi bölümünde Camilla Parker’i oynadı. Başarısını sürdürdüğü TV dizisi “Killing Eve” (2018) polisiye entrikalı bir drama. Dram, suç, gizem temalarının hakkını veren “Yetenekli Genç Kadın”da, 35 yaşındaki E. Fennell ilk uzun metrajlı filmini geçekleştiren bir yönetmenden beklenmedik bir beceriyle, yazdığı zengin içerikli senaryoyu mükemmel bir sinematografi eşliğinde perdeye taşıdı.

Geçmişinde yaşadığı ağır bir tecavüz olayı ile travma geçiren ve ömrünü intikam almaya adamış Cassandra, okulu bıraktıktan sonra endişeli ebeveynleriyle birlikte yaşamakta ve bir kafede çalışmaktadır. Gelecek vaat ettiği konusunda herkesin hemfikir olduğu ancak yaşadığı acıklı olay sonucu geleceği mahvolan genç kadın ikili bir hayat yaşamakta ve geceleri yolunun kesiştiği erkeklerden intikam almaktadır. Hayatını karartan erkek okul arkadaşlarını araştırıp intikam arayışı için gizli bir ajanda tutmaktadır. Filmin gerilimin tavan yaptığı, müthiş sürprizler barındıran final bölümü ustalıkla çekilmiş.

 

“THE FATHER”
Altın Küre’de En İyi Film, En İyi Senaryo (Florian Zeller - Christopher Hampton) ve En İyi Erkek Oyuncu (Anthony Hopkins) ödüllerine aday “Baba / The Father”, Alzheimer hastalığı belirtileri gösteren 80 yaşındaki bir adamın kızıyla ilişkilerine odaklanan bir dram. Yaratıcısı 1979 Paris doğumlu, romancı ve tiyatro yazarı Florian Zeller, “Baba” ile ilk uzun metrajlı filmini gerçekleştiriyor. “Baba / Le Père”i son 10 yılın en iyi oyunu olarak gösteren The Guardian, Florian Zeller’in zamanımızın en heyecan verici oyun yazarı olduğunu iddia ediyor. “Baba”, Zeller’in günümüz aile yapısını ve aile bireylerini ele aldığı üçlemesinin ikinci oyunu. Filmde dinç bir yaşam sürmekte olan fakat Alzheimer belirtileri başlayınca ona bu zorlu koşullarda destek vermeye çalışan kızıyla arasındaki gerilime, fakat her şeye rağmen iyilikten beslenen ilişkiye tanık oluyoruz.

Tiyatroda 2012’de ve TV filminde “Baba”yı, 2017’de 92 yaşındayken ölen efsanevi aktör Robert Hirsch canlandırdı. Filmde yaşlılığın getirdiği etkileri günden güne daha çok hisseden yaşlı adamın, bu durumda yanında durmaya çalışan kızının tüm yardımlarını reddettiğini görüyoruz. Yaşının getirdiği hayat koşullarını anlamaya çalışan adam, bu süreçte sevdiklerinden, kendi zihninden, hatta gerçekliğinden şüphe duymaya başlar. Film dinmeyen gerilimi ve kara komedisiyle derin izler bırakıyor.