Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış olarak her yıl 8 Mart’ta kutlanan uluslararası bir gün…. 8 Mart Dünya Kadın haklarının tarihi, toplumsal eşitlik mücadelesinin en güçlü ve etkili alanlarından biri. Süfrajet hareketi, bu mücadelenin önemli dönüm noktalarından biri olarak addedilirken günümüze kadar kadın hakları hareketini şekillendirdiği inancındayım.
Kadınların Oy Hakkı Mücadelesi, yani Süfrajet Hareketi 19. yüzyıl sonlarında İngiltere’de başlayan bir hareketti. Emmeline Pankhurst (1858-1928) gibi liderler ile Suffragette Society gibi kuruluşlar hareketin öncülerindendi.
Emmeline Pankhurst
Süfrajetler, başlangıçta barışçıl yöntemler kullanmış, ancak isteklerinin göz ardı edilmesiyle protestolar, açlık grevleri ve sivil itaatsizlik gibi radikal yollara başvurmuşlardı. Bu mücadele sayesinde kadınlar, 1918’de İngiltere’de sınırlı bir şekilde oy kullanma hakkı kazandı. ABD’de ise bu hak, 1920’de bir anayasa değişikliğiyle tanındı. Süfrajet hareketi, diğer ülkelerdeki kadın hakları mücadelesine ilham verdi ve kadınların siyasal alanda yer almasının yolunu açtı.
Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan önce Nezihe Muhiddin (1889-1958) önderliğinde kurulan Kadınlar Halk Fırkası, ülkemizin ilk siyasal parti girişimlerinden biri. 1923 yılında henüz Cumhuriyet ilan edilmeden Nezihe Muhiddin ile 13 kadar arkadaşı, kadın hakları için bir kadın komitesi toplamaya karar vermişlerdi. Komitenin ilk toplantısı, 15 Haziran 1923’te Darülfünun Konferans Salonu’nda gerçekleşmiş, toplantıda “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla siyasi bir parti kurma kararı alınmıştı.
Nezihe Muhiddin
Partinin programı dönemin basınında yer almıştı. Nezihe Hanım’ın, kuruluşuna önderlik ettiği parti, kuruluş çalışmalarını tamamlayıp kuruluş dilekçesini sunmuş, fakat kuruluş dilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı gelmiş, “1909 tarihli seçim kanununa göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle parti kuruluşu için valilik tarafından faaliyet izni verilmemişti. Bunun üzerine Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği adıyla bir derneğe dönüşmüştü.
İkinci Dünya Savaşı, dünyada kadınların toplumsal rollerini kökten değiştiren bir dönem oldu. Savaş sırasında erkeklerin cepheye gitmesiyle, kadınlar işgücüne katıldı ve birçok sektörde öncü roller üstlendi. Ne var ki, savaşın bitiminde kadınlar yeniden evlerine dönmeye zorlandı. Böylece 1960’ların kadın hareketi – ikinci dalga feminizm tetiklenmiş oldu. Bu dönemde, kadınların eğitim, iş hayatı, cinsellik ve üreme hakları gibi konular masaya yatırıldı. Günümüzde kadın hakları, çok daha geniş bir perspektiften ele alınmakta… Kadınlar salt oy hakkı veya işgücüne katılımla sınırlı kalmayan, aynı zamanda cinsiyet eşitliği, ücret eşitsizliği, şiddet, taciz, üreme hakları ve liderlik gibi alanlarda da mücadele vermekte.
Türkiye’de kadın hakları mücadelesi ise, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine geçişle birlikte hızlandı: 1930’larda kadınlara belediye seçimlerinde, ardından 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Lakin bu hakların kazanılması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin tam anlamıyla sağlandığı anlamına gelmedi. Türkiye’de kadınlar hâlâ şiddet, çalışmada eşitsizlik ve eğitime erişim sorunlarıyla karşı karşıya. Son yıllarda artan kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde yeni bir dayanışma dalgasını da beraberinde getirmiştir. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” gibi sivil toplum kuruluşları, bu mücadelenin önemli aktörleridir.
İnanıyorum ki, kadın hakları hareketi, toplumsal adalet, dijitalleşme, iklim değişikliği, savaşlar ve göç gibi küresel krizlerle bağlantılı olarak şekillenmeye devam etmekte. Özellikle genç kuşaklar arasında yayılan farkındalık, bu mücadelenin daha geniş bir tabana yayılmasını sağlayacak. Ne var ki, toplumsal “kabullenişlerin” değişmesi zaman alacak, kadınların tam anlamıyla eşit olduğu bir dünya için daha çok çaba gereklidir.