Dergimiz yayına girmeden önce ebedi yolculuğuna uğurladığımız bir eş, bir baba, bir büyükbaba, insanlara ışık tutan rehber bir öğretmen, insan sevgisiyle dolu bir din adamı, bir bilge… Hahambaşımız Rav İSAK HALEVA’nın yakında çıkacak olan biyografik eserinden söz etmek istiyorum. Geleneksel olarak her şubat ayında yaptığım gibi SEVGİ’yi kaleme aldığım bu editoryale, kendisi basıldığına şahit olamadıysa da kapağı dahil tüm ayrıntılarıyla bizzat ilgilenen Rav İsak Haleva’nın kitabından, bir koca olarak eşine ve bir baba olarak çocuklarına duyumsadıklarından alıntılar ekliyorum.
“RAV İSAK HALEVA - Sevgi ve Hoşgörüye Adanmış Bir Ömür” , Yazar: Vivet Pitelon Sparkes, Gözlem Yay.
Eşi Rabanit Reyna Haleva’ya…
“Hahambaşılık görevini aldığım törende eşime özel olarak teşekkür ettim. Eski zamanlarda hanımlardan çok bahsedilmezdi. Benim çok güzel bir aileye sahip olmamın tek sebebidir eşim. Onu ne kadar sevdiğimi, ona ne kadar saygı duyduğumu ne kadar anlatsam azdır.”
Çocukları Moti, Cako, Rav Naftali, Yosi Haleva’ya…
“Baba olmak demek, yalnızca onları yetiştirmek değil, aynı zamanda onlarla birlikte yeniden öğrenmek, keşfetmek ve bazen de hatalarla yüzleşmek demek. Genç yaşta baba oldum ben. Hayatı bir nevi onlarla şekillendirdim. Her adımda, onlara hayatı öğretmekten çok, birlikte nasıl yaşanması gerektiğini göstermeye çalıştım. Sevgi ve sabırla her zaman yanlarında olduğumu, en zor zamanlarında bile bana güvenebileceklerini bilmelerini istedim.
Onlara hayatın güzelliklerini, sorumluluklarını ve zorluklarını öğretirken doğruyla yanlış, adaletle merhamet arasındaki dengeyi hissetmelerini amaçladım. Bazen babalık, yalnızca yapılacak şeyleri öğretmekten ibaret değil; aynı zamanda duyguları, vicdanı ve insanlara karşı olan sorumluluğu hissettirmektir.
Her şeyden öte, çocuklarımla geçirdiğim her an bana da çok şey kattı. Onların gözünden hayatı görmek, bana da yeni bakış açıları kazandırdı. Onlarla sadece baba-çocuk ilişkisi değil, gerçek bir dostluk kurduk diyebilirim. Bu dostluk sayesinde her birinin büyüyüşünü, kendi yollarını bulmalarını, bağımsız bireyler olmalarını izlemek bana büyük bir mutluluk veriyor.
Hayatta en büyük mirasımın onlar olduğuna inanıyorum.”
------------------------------------------------
Günümüz dünyası, insan ilişkilerini, duyguları ve yaşam anlayışlarını derinden etkiledi. Teknolojinin hızla ilerlemesi, iletişim araçlarının çeşitlenmesi ve bireyci yaşam tarzlarının artışı, aşk, mutluluk ve sevgi gibi temel kavramların algılanışını yeni baştan şekillendirdi. Şimdilerde bu kavramların, bir yandan evrensel anlamlarını korurken, bir yandan da modernitenin gerekliliklerine göre dönüşüme uğraması kaçınılmaz.
Konu “Sevgililer Günü” ve AŞK olunca… Öyle anlıyorum ki aşk, tüketim kültürünün bir parçası haline geliyor… Her şey cepte: Flört uygulamaları ve sosyal medya, “romantik” ilişkilerin hızla başlamasına olanak sağlasa da aynı süratle sonlanmasına da yarayabiliyor.
- Derinlik kaldı mı?
- Sanmam…
- Odak nedir?
- Anlık heyecanlar…
Lakin, modern aşk salt yüzeysel bir bağ olarak tanımlanamaz… Günümüz insanı romantik ilişkilerde özgürlük, eşitlik ve karşılıklı anlayış gibi değerleri geçmiş nesillerden daha çok önemsiyor. Aşk, artık bir bağımlılık değil, iki insanın birbirine olan saygısına dayalı bir ortaklık olarak tanımlanabiliyor.
Sevgi konusuna gelince… Sevginin kapsama alanı sayısız: Aile, dost-arkadaş, toplum, doğa… Ne var ki, modern çağda, sevgi de dijital dünyada yeni bir form kazanıyor. İnsanlar, sosyal medya üzerinden sevgi ifadelerini sıkça paylaşarak bağlarını göstermek istiyor. Ancak bu durum bazen sevginin hayli sıradanlaştığı algısını da yaratabiliyor.
Bana göre sevgi hâlâ insanlığın en güçlü bağlarından biri. Pandemi gibi küresel krizlerde, insanların birbirine olan desteği ve dayanışması sevginin değişmez ve vazgeçilmez olduğunu bir kez daha hatırlattı. Sevgi, teknolojiyle yeni yollar bulsa da özünde birleştirici, iyileştirici ve dönüştürücü aynı güce sahip.
Söz “MUTLULUK” olunca...
- Mutluluk bir icraat mı?
- Yoksa İçsel Bir Yolculuk mu?
Modern dünyada mutluluk kimi kez bir icraat, bir performans gibi algılanabiliyor… Sosyal medyada sürekli mutlu görünme çabası sanıyorum, insanların gerçek duygularını bastırmalarına neden olabiliyor. Bu durum mutluluğu bir “başarı” olarak görme eğilimini de artırıyor.
Günümüzde ise birçok insan, mutluluğun içsel bir yolculuk olduğunu yeniden keşfetmeye çabalıyor. Minimalizm, farkındalık ve kendi varlığına özen göstermek şeklindeki yaklaşımlar, mutluluğun dış koşullara değil, içsel farkındalığa dayalı olduğunu anımsatıyor. İnsanlar artık daha fazla anda kalmaya, küçük şeylerden keyif almaya ve yaşamın anlamını aramaya odaklanıyor.
Aşk, sevgi ve mutluluk, günümüzde hızla değişen gezegenimizde farklı formlara bürünse de özlerinde aynı kalıyor. İnsanlar, bu kavramları kendi yaşamlarına uyarlarken, çağın getirdiği zorluklarla baş etmeye çalışıyor. Belki de en önemli öğreti, aşkın, sevginin ve mutluluğun dışarıdan gelmediğini, bunları kendi içimizde bulmamız gerektiğini fark etmektir. Çünkü zamanlar ne kadar değişirse değişsin, aşk, sevgi ve mutluluk her zaman insan olmanın en güzel yanlarını temsil etmeye devam edecek inancındayım.