Haber fotoğrafı: Alexandra Christina Manley ve Danimarka Prensi Joachim

İngilizcede “man”, aynı Türkçedeki “er” yani erkek anlamında bir kelime. “Kadın” Türkçeye Orhun Türkçesinden “hatun”, yani Han’ın eşi anlamından türemişken, İngilizcede daha bir yaradılış anlamından bazı rönesans lengüistlerince “womb” (rahim)’den türemiş denilse de aslen eski İngilizcedeki “wyf” (evli veya bekâr kadın) anlamında kullanılan bir kelimeden türemiş olduğu söylenir.
Burada yapmak istediğim diller arası lengüistik araştırma değil tabii ki, ancak nasıl evirip çevirirseniz, sonuçta insanlık, her şekilde erkek ile kadını birbirlerine eş olarak görmüş, görüyor.
Bu ikili hakkındaki mitlerden biri de şöyle değiniyor bu birlikteliğe: Bir bilge öğrencileri ile şehirden şehire geçerken çeşme başında susuzluklarını gidermek üzere durmuşlar. Güzeller güzeli bir kız güğümlerini dizmiş, su doldurmakta. Bilge ve öğrencilerine, güğümlerini kenara çekip “Buyurun, için” diyeceğine, içlerindeki suyu daha da taze olsun diye boşaltarak yeniden buz gibi suyla doldurup maşrapalarına güler yüzle servis yapmış ve uğurlamış. Yolda öğrenciler aralarında hep kızın güzelliğini, hamaratlığını, güler yüzünü konuşurlarken bir yol çatalına gelmişler. Sola mı sağa mı sapalım derken, bir ağacın altında, şapkasını yüzüne kapatmış, horlayan şişman birini görünce, ona sormaya karar vermişler. Adam zahmet edip kalkmak bir yana, şapkasını bile aralamadan ayağı ile istikamet gösterince, öğrenciler bu kez muhabbet edecek bir başka konu bulmuşlarken, bilge sözlerini kesmiş: “Bakın beyler, hayatın öyle bir dengesi vardır ki, o çeşmede gördüğünüz kız, ileride bu ağacın altında yatan tembelle evlenecek.” İsyan etmiş öğrenciler, “Ama bu haksızlık!”
“Bakın,” demiş bilge. “Bu adama ancak bu yapıdaki bir kadın tahammül edebilir.” Kıssadan hissemiz evliliği devam eden çiftlerden biri çok cimriyse, öteki tutumlu, biri asabiyse öteki ılımlı, biri dağınıksa öteki düzenli… gerisini her biriniz kendi eşi üzerinden test ederek tamamlasın, öyle dengelenmekte birliktelikler. “Davul bile dengi dengine” derken esasen anlaşılması gereken sosyal statünün ötesinde, böylesi bir dengedir.
Buradan hareketle yazımızda Danimarka kraliyet ailesinde yaşanan bir evlilik hikâyesine getireceğim konumuzu…

Kraliyetlere ne oluyor son yıllarda?
31 Aralık 2023 günü uluslararası basın; 83 yaşındaki Danimarka Kraliçesi Margarethe II’nin 52 yıldır oturduğu ve Elizabeth II’nin ardından en uzun süreli kraliçelik olarak bilinen tahtından, hem de hiç niyeti yokken, (yani Elizabeth II gibi son günlerine kadar sürdüreceğini defaten ifade etmişken) birden yerini büyük oğlu Frederik ile karısı Mary lehine feragat ettiğini duyuruyordu. Hemen ardından fısıltı gazeteleri gündemi doldurdu. Yeni Kral’ın eşine ihanetini (doğru/yanlış) bir şekilde kamufle edecek mesuliyetler yükleme amaçlı olduğundan tutun da daha bir ay önce küçük oğlu Prens Joachim’in iki evliliklerinden olan çocuklarının “Prens-Prenses” olan unvanlarını, “Kont-Kontes” olarak değiştirmesi kararının altında yatan nedenlerine kadar, yüzlerce senaryo doldurmuştu ortalığı. Elbette ki, Joachim’in ve çocuklarının bu karardan ne denli rahatsız oldukları aşikâr. Ancak, kökleri yılları sarmış bir gelenek içinde yoğrulmuş üstelik halkı tarafından çok sevilen Majesteleri Kraliçe Margarethe’nin bu tavrının fevri olmayacağı da aşikâr.
Danimarka krallığı da art arda iki kez tahtını temellerinden sarsacak olaylar yaşamıştı. Biri 1995’te Prens Joachim’in hem de Çin kökenli ve kendinden beş yaş büyük Alexandra ile evlenmesi, ikincisi de 165 yıllık Danimarka Monarşisinde bir ilk, 2005’te boşanmaları.


Alexandra Christina Manley
Şanghay doğumlu, sigorta şirketi yöneticisi Richard Manley ile Avusturya doğumlu, iletişim şirketi yöneticisi Christa Nowotny’nin üç kızlarından en büyüğüdür 1964 Hong Kong doğumlu Alexandra. Hocalarınca “cool” ve sofistike yapılı olarak sıfatlandırılan genç kız, 17 yaşına geldiğinde Avusturya’ya Uluslararası İşletme okumaya gidiyor. Ardından İngiltere, Japonya gibi ülkelerin üniversitelerinde hep kendini daha iyi yetiştirmeye çaba harcıyor. Derken, önce Hong Kong’daki City Bank’ta, ardından da Jardine Fleming’de borsacı olarak iş hayatına giriyor. 1990-95 arası GT Management (Asia) Ltd.’de Satış ve Pazarlama’da başkan yardımcısıyken, kader ona bambaşka bir kapı açıyor ve katıldığı özel bir iş yemeğinde, o yıllarda Maersk lojistik şirketinin Hong Kong’daki yerleşkesinde staj görmekte olan Danimarka Prensi Joachim ile tanışıyor ve zamanla iki genç birbirlerine âşık oluyorlar ancak, iyice kaygan bir zeminde bu aşk…

Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine deriz değil mi?
İşte her zaman öyle yürümüyor o işler!
Bilindiği üzere, kraliyetlerin katı kuralları vardır. Halktan biri olması yetmezmiş gibi, Alexandra, Joachim’den beş yaş büyüktü. Ondan da öte, sarı ırklı biri ilk kez bir Avrupa kraliyet ailesine girecekti. Kraliçe Margarethe II gibi, eşi Prens Henrik de bu evliliğe karşıydı. Gel gör ki, Alexandra yenilgi tanımıyordu. Bunca yıldır tırnakları ile eriştiği mesleğinin doruklarından vaz geçmekle kalmadı, neredeyse tüm geçmişini sildi bir kalemde. İngiliz vatandaşlığından Danimarka vatandaşlığına geçti, dinini değiştirerek Lutherien oldu ve sıkı durun, kısa sürede Danca’yı hem de aksansız öğrenip Kraliçe’nin karşısına çıkınca… Gelinin kararlılığı, cesareti ve dik duruşu Kraliçe’nin duvarlarını yıkmıştı, 1995’te evlendiler.


Alexandra gerek zarafeti gerekse mücadeleciliği ile İngilizce ve Fransızcası yanında Almancası ile hemen halkın sevgilisi olup çıkıverdi. On yıl boyunca, sarayın tek prensesi olarak Danimarka’da Çocuk Kızılhaç’ı, körler derneği gibi bir dolu sair hayırsever derneklerinde fiilen çalışmaya başladı. Ayrıca Tayland’a HIV/AIDS hastalarını ziyaret etmek için gittiğinde UNICEF elçisi olarak görev yaptı. Artık kocasından bile fazla sevgi ve hayranlık görüyordu. Halk ona Kuzey’in Diana’sı demeye başlamıştı. İki erkek çocukları oldu çiftin, Nikolai (1999) ve Felix (2002).

Hey güzel Allah’ım, kimine bilir vermez, kimine verir bilmez…
Çift uyumlu ve sevgi dolu görünüyordu. Oysa ki, Alexandra kendini canla başla kraliyet görevleri ve halkının hizmetine adamışken, Joachim yoldan çıkmaya meyletti. Vaktini partilerde, araba yarışlarında, danslarda, içmelerde harcamaya başladı. O kadar ki, halkı artık ona “party Prince” demeye başlamıştı. Başka kadınlarla da fotoğrafları dolanmaya başlayınca, onca fedakârlığın ardından Alexandra’ya içinde bulunduğu şartlar ağır gelmeye başladı. O kadar da kişiliğini ayaklar altına alamayacaktı.
Mayıs 2004’te kayınbiraderi Veliaht Prens Frederik, Avustralyalı avukat Mary Donaldson ile evlenirken, Alexandra ve Joachim, Kopenhag Katedrali’ndeki düğüne gülümseyerek geliyorlardı. Hiç kimse onların ayrılmaya karar verdiklerini ve birkaç gün önce Kraliçe Margrethe’nin, gelini ve torunlarının taşınabilmesi için başkentte, eskiden büyükelçilik olan bir villanın satın alma senedini imzaladığını hayal bile edemezdi. 2005 yılında boşanmaları ilan edildi ki, bu da kraliyetlerde kolaylıkla kabul edilmeyen bir şeydi. Kraliyet denilen kurum, kendini halkına adamak iken, Kral veya Kraliçe, kendi sorunlarını kale almayarak, sarsılmaz bir güç teşhir etmeliydi… Bunun en güzel örneğiydi Elizabeth II. Oysa ne çektiydi zavallı kadın ömrü boyunca, önce görevinden çekilen amca (bu da duyulmamış bir şeydi, aynen yakın geçmişte istifa eden Papa gibi), ardından kız kardeşi ve skandalları, ardından kızının, oğlunun boşanmaları; yetmedi, İngiliz deyişidir, kaçması ile “dondurmanın tepesine vişne konduran” torunu !!!


Alexandra ve Joachim çocukları ile

Hasılı, Danimarka kraliyeti ve halkı için de çok zor kabul edilesi bir olay oldu bu boşanma. Ancak, Margarethe, gelini ve torunlarını koruyup kolladı. Alexandra’ya yaşaması için bir villa verilecek, kayınvalidesinin kendisine hediye ettiği taç da dahil olmak üzere mücevherleri onda kalacak, “Prenses” unvanı alınıp yerine “Frederiksborg Kontesi” unvanı verilecek, KDV ödemeyecek, küçük prenslerin okul ücretleri Saray tarafından karşılanacak ve her şeyden önemlisi ömür boyu, yılda 320.000 €uro’yu aşan bir ödenek tahsis edilecekti.


Margarethe Parlamentoda tahtı oğluna devrini imzalarken

Beşer şaşar

Buraya kadar onca donanımlı, dengeli, adımını dikkatli atan biri olarak tanıdığımız Alexandra, 2007’de ikinci büyük hatasını, kendisinden 14 yaş küçük, üstelik de Joachim’in arkadaşı ile evlenerek yapacaktı. Bu akitle, yıllık kraliyet ödeneği kesilmeyecek ama sıradan Danimarka vatandaşları gibi KDV ve sair vergi mükellefi sayılacaktı. Ancak sekiz yıl dayanabilen bu evlilik de yürümeyecekti. Öte yandan Joachim de 2008 yılında Fransız Marie Cavallier ile evlenmiş, iki de çocuğu olmuştu: Prens Hanrik ile Prenses Athena.
Kontes Alexandra geçen yıllar boyunca kraliyet ailesine karşı her zaman çok sadık bir tavır sergiledi, tüm önemli etkinliklere ve aile kutlamalarına davet edildi, evlatlarının yanında yer aldı ve gerek iş hayatında gerekse sosyal yardım kuruluşlarında aktif çalışmalarına devam etti. Gelecekte daha çok ticaret ve sanayi alanında çalışmak istiyorum, ticaret benim önemli bir parçam ve bu alanda uzun yıllara dayanan deneyimim var. İnsani yardım çalışmalarımla birlikte hayatıma gerçekten iyi bir denge getireceğini düşünüyorum” diyordu Alexandra.


Kontes Alexandra ikinci kocasıyla

Danimarka monarşisi dünyanın en eski kraliyetlerinden biri olup kökleri 959 yılında ölen Viking kralı Gorm the old (ihtiyar Gorm)’a kadar inmektedir. 14 Ocak 2024 günü, Kraliçeleri Margarethe II, Parlamentoda büyük oğlu Frederik lehine tahttan çekildiğine dair bildiriyi imzalayıp “Gud bevare kongen” (Tanrı Kralı korusun) deyip odadan ayrılırken gözlerinden akan yaşlar acaba “oğullarımı zapt edemedim, ülkemi nasıl zapt edebileceğimi iddia edebilirim” çaresizliğinin mi ifadesiydi acaba? “Ağırdır kraliyet tacı” derdi babam.