İNCELEME - Prof. Dr. İnci İlhan*
Tıp alanında kadınlar, 1849’da ABD’de tıp diplomasını alan ilk kadın Elizabeth Blackwell’den bu yana ilerleme kaydettiler. Her ne kadar kadınlar, şu anda tıp fakültesine başvuran ve üniversiteye kaydolanların yarısından biraz fazlasını temsil etseler de ihtisasa girmelerini, nihai karar alma ve bütçe yetkisini sergileyen liderlik pozisyonlarına ulaşmalarını ve akademik tıpta terfi etmelerini engelleyen birçok zorluklarla hala yüzleşmeye devam etmektedirler.
İlk Kadın Doktor Elizabeth Blackwell
Zorluklar arasında terfide cinsiyet yanlılığı, maaş eşitsizliği, mesleki yalnızlaştırma, zorbalık, cinsel taciz ve tanınma eksikliği yer almakta ve bunların tümü kadın doktorlarda daha yüksek yıpranma ve tükenmişlik oranlarına yol açmaktadır. Kadınları kurumsal dünyadaki en üst düzey pozisyonlardan alıkoyan görünmez engeller olan “cam tavan”, kadınların dünya çapındaki işletmelerin yönetici kademelerine geçmesini engellemektedir.
Birçok alanda olduğu gibi tıp alanındaki bu “cam tavanları” ülkemizdeki kadın doktorlar da aynı şekilde yaşamış ve hala yaşamaktadır. Osmanlı’da 1898’de Sura-yı devlet kararı ile “kadınlar hekimlik yapamaz” denilmiş, bu durum ancak 1917’de Sıhhiye Meclisi kararı ile sonlandırılmıştır. Safiye Ali, Suat Rasim gibi öncü kadın doktorların tıp tahsillerini yurtdışında yapmış olmaları bu nedenledir.
Cinsiyet eşitsizliği
Tıbbın bütün alanlarında terfi ve kadroya ilişkin mevcut mekanizmaların, adaylara eşitsiz muamele ve değerlendirme için fırsatlar yaratabileceğini ve kariyer ilerlemesinde iyi belgelenmiş cinsiyet eşitsizliği kalıplarına katkıda bulunabileceğini gösteren birçok makale yayınlanmıştır. İsveç Karolinska Enstitüsü tarafından her yıl fizyoloji ya da tıp alanında çeşitli konularda alanlarındaki olağanüstü katkıları için bilim insanları ve doktorlara verilen ve 1901’den itibaren dağıtılan Nobel ödülünün, 124 yılda sadece %5’ini kadınlar alabilmiştir. Kadın doktorların neredeyse eşitliğe ulaştığı uzmanlık alanlarını temsil eden dergilerin yayın kurullarında kadınlar, orantılı bir şekilde temsil edilmemekte hatta akademik tıp dergileri tarafından kabul edilen makalelerin yazarlıklarında bile cinsiyet farklılığı bulunmaktadır.
Cam tavan fenomenine üç ana kısıtlama katkıda bulunur: geleneksel cinsiyet rolleri, tıbbi ortamda cinsiyetçiliğin tezahürleri ve etkili mentorların eksikliği.
Kadınlar bir bütün olarak kariyer başarısına erkeklerden daha az önem verse de üst yönetim pozisyonları için çabalayan ve bu pozisyonlara ulaşamayan önemli sayıda kadın vardır. Bu kadınlar için iş ve ailenin eşit derecede önemli olduğu ve her ikisinin de memnuniyetlerinin kaynağı olduğu vurgulanmaktadır. Bir başka örnek ise NIH (National Institutes of Health);
2006’da NIH enstitülerinin sadece %20’sinin başkanlığında kadınlar vardı ve kadın liderlerin olduğu birimler, erkeklerin başkanlığındaki birimlerden çok daha az bir bütçeyle yönetilmek durumundaydı.
“Kadınlar” ve “erkekler” ile “kadınlık” ve “erkeklik” sosyal ve kültürel olarak üretilir ve ayrıca topluma ve sosyal bağlama göre de değişiklik gösterir.
Türkiye’de tıp alanında kadın öğretim üyelerinin oranı 2022 verilerine göre %45 olmasına rağmen, kadın profesörlerin oranı %32’dir. Bu oran ABD’deki oranla aynı olmasına rağmen mesleğin üst katmanlarına çıkıldıkça kadın sayısındaki azalmayı göstermesi açısından anlamlıdır. Türkiye’de de aynı mesleki seviyede kadın ve erkek doktorların erkek lehine belirgin ücret adaletsizliği, idari konularda üstünlüğü kanıtlanmış verilerdir.
İlk Türk Kadın Doktor Safiye Ali
2018’den bu yana, küresel sağlık kuruluşlarında cinsiyet eşitliği politikası alanlarında anlamlı bir değişiklik eksikliği yaşanmakta ve bu durum, küresel liderlik, karar alma süreçlerinde üst düzey pozisyonlarda görev yapan kadınların sayısında önemli artışlara yol açmaktadır. 2020’deki pandemi sırasında, küresel sağlık kuruluşlarında 100’e yakın açık pozisyonun (CEO ve yönetim kurulu başkanlığı pozisyonlarının dörtte biri) hiçbiri kadınlar tarafından doldurulmadı. Kadınlar orantısız bir şekilde bakım ve ücretsiz bakım işi sağlamış ve salgın, kadınların ev işlerine erkeklerden haftada 15 saat daha fazla zaman harcamasıyla, bu yük daha da artmıştır. Çoğunlukla kadınların üstlendiği tek tip, devlet destekli ücretli ebeveyn izni ve çocuk bakımı, yaşlı bakımı ve bakıcılık desteğinin olmayışı, küresel sağlık liderliğinde ve kadınların kariyer gelişiminde cinsiyet eşitliğinin önünde büyük engeller oluşturmuştur. Pandemi, küresel sağlık hizmetleri ve sosyal sektör rollerindeki kadınları olumsuz etkilemiştir. Pandemi sırasında cinsiyetler arası ücret farkı genişlemiş, küresel sağlık liderliği pozisyonlarında kadınların kazanımları azalmış, kadınların bakım sorumluluklarında artış olmuş ve erkeklere göre daha fazla kadın ve kız çocuğu aşırı yoksulluğa itilmiştir.
Ayrıca pandemi, kadınların ön saflarda yer alan sağlık çalışanları ve sosyal hizmet çalışanları olarak kritik rolünü vurgulamış, kadınların hem evdeki hem de sağlık sistemlerindeki ücretsiz çalışmalarının gizli yükünü de ortaya çıkarmıştır.
Küresel düzeyde, kadınların üst düzey liderlik rollerinde görev almasına karşı hâlâ bir direnç mevcut olup sosyal ve kültürel normlar, toplumsal cinsiyet stereotipleri ve kadın haklarına yönelik kısıtlamalar, küresel sağlık liderliğinde cinsiyet eşitsizliğini güçlendiren engellerle derinden iç içe geçmiş durumdadır.
Bugün hükümetler, işletmeler, sendikalar ve kadın örgütlerinin, kadınları belirli işlerden alıkoyan ve kariyer gelişimlerini engelleyen tutumların ve kurumsal ayrımcılığın üstesinden gelebilmek için cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele taahhüdü uluslararası konferanslarda periyodik olarak yenilenmektedir. Yine de sonuçların çoğunun beklentilerin altında kaldığı bilinen bir gerçektir.
İstihdam ve küresel sağlık hizmetleri açısından kadınlar, sağlık ve sosyal bakım sektörünün yaklaşık %70’ini oluşturuyor ancak üst düzey liderlik pozisyonlarının yalnızca %25’ini elinde tutuyorlar. Küresel sağlık iş gücünde kadınların sağlıkta en yüksek temsili hemşirelik ve ebelik kombine alanlarındadır (%90). Örneğin, 2018 yılında dünya genelinde tıp doktorlarının %60,6’sı, diş hekimlerinin %60,9’u, hemşirelerin %61,4’ü, ebelik personelinin %99,5’i ve eczacıların %58,2’si kadınlardan oluşuyordu.
Birçok çalışmada kadın hekimlerin erkek meslektaşlarına göre klinik yönergelere uyma, koruyucu bakım, psikososyal danışmanlık sağlama ve hastalarıyla daha fazla zaman geçirme olasılıklarının daha yüksek olduğunun belirtilmesi önemlidir. Ek olarak, bazı çalışmalar kadın doktorlarla daha iyi klinik sonuçlar elde edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, sağlık sistemleri için tıpta iş gücü çeşitliliğini teşvik etmek ve kadın hekimlerin kariyer gelişimleri, başarıları ve kariyerlerinin başlangıcından sonlarına kadar sağlıklı olmalarını desteklemek kritik öneme sahiptir.
* Prof. Dr. İnci İlhan – Pediatrik Hematoloji-Onkoloji