Haber fotoğrafı: Jânio Tenório


Propaganda ve fotoğraf ilişkisi sosyal bilim araştırmalarında sıkça karşımıza çıkan bir konu. Özellikle siyasi liderlerin heykel formunda üretilen portrelerinden tutun da günlük yaşantı içerisindeki rolleri ve rutinini konu alan görsellere kadar çok geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Siyasi liderlerin iletişim çağının süslü masallarını yaratırken kendi imajlarından başlamaları gerektiği refleksi, bu imajın ideolojilerinin bir parçası olarak kuşanılması stratejisi, en kusursuz işleyen sistemlerden biri haline gelmiştir. İngiliz Tarihçi Peter Burke’ün araştırmaları bize bu konuda çok fazla örnek sunmaktadır. Bu örneklerden biri Brezilya’nın başkanı Janio Quadros’un 1961’de ülkesindeki yozlaşmayı yok etme hedefini bir süpürgeyle görünür kılmasıdır. Böylece, fotoğraf için kurgulanan pozun anlamı da içinde yer aldığı simgesel sistemle birlikte anlamlı bir kültürel ideal haline gelmektedir.


Mussolini

Liderlerin erkekliklerinin, gençliklerinin ve atletizmlerinin vurgulaması
Demokrasi çağına adaptasyonun bir başka biçimi de liderlerin erkekliğini, gençliğini ve atletizmini vurgulamak olmuştur. Örneğin Mussolini, ister askeri üniforma içinde ister sivil olsun, koşu yaparken fotoğraflanmaktan hoşlanıyordu. Aynı şekilde ABD’nin bazı başkanları sıklıkla golf oynarken fotoğraflandı. Bu tür imgeler, “demokratik” bir yönetim tarzı olarak adlandırılabilecek şeyin bir parçasını oluşturuyordu.

Bu tarz, devlet başkanının sıradan işçilerle konuştuğu ve ellerini sıktığı fabrika ziyaretlerinin fotoğraflarıyla, ya da politikacıların bebekleri öptüğü “halkla buluşma” yürüyüşü görüntüleriyle ya da Vladimir Serov’un Lenin’i Ziyaret Eden Köylü Dilekçecileri’nde olduğu gibi, liderin erişilebilirliğini gösteren imgelerle sistematikleşen bir tanıtım politikası oluşturdu. Özellikle, bu, halkla birlikte çalışma eylemi Yeni Medya’da yöneticilerin mitlerine katkıda bulunan bir dil inşa etti. Hitler, Mussolini ve Stalin’in imgeleri, seslerini yükselten radyodan olduğu kadar onları kahramanca bir tarzda temsil eden posterden de ayrı düşünülmeyecek biçimde tasarlanmışlardı.

Leni Riefenstahl’ın Hitler’in kişisel teşvikiyle yaptığı İradenin Zaferi (1935) filmi, Führer’e sadık takipçileri tarafından tapınıldığını gösteriyordu. Bu dönemde yapılan propaganda gösterileri ne yazık ki görüntü tarihinin de en gösterişli imgeleri oldular. Bugün, basın fotoğrafçıları ve televizyon ekiplerinin, siyasi liderlerin geçici olduğu kadar etkili olan görüntülerini üretme refleksini 1930’lu yıllarda kazandıklarını söyleyebiliriz.


Jackie Kennedy

Lider eşlerinin artan önemi
Yine bir başka ideal örnek sayılabilecek, ABD başkanlığı için kampanya yürüten adayların fotoğrafları, özellikle Jackie Kennedy’den Hillary Clinton’a kadar uzanan dönemde, adayın eşinin artan önemi gibi değişkenleri daha net bir şekilde ortaya çıkarmak için tasarlanmıştı. Bizim ülkemizde lider eşinin bu kadar ön planda olması esprisini, sağı ve solu birleştirme iddiasıyla 1980’lerde yükselen ANAP döneminde görmekteyiz.


İki elini kavuşturarak verdiği simgesel pozun yanında eşi Semra Özal’ın tasarlanmış imajı medyayı hareketlendiren öğelerden biri olarak karşımıza çıkmaktaydı. Özellikle medya ile ilişki bağlamında Türk basın fotoğrafının simgelerinden biri olmuş, Semra Özal’ın makinasını muhabire doğrulttuğu fotoğrafı unutulmazdır. Tüm bu, düşünülmüş ve tasarlanmış hamleler, kişinin düzenlenmiş bir imgesinin sunulması, zamanla kendi algılanışının kurallarını dayatmanın bir yolu oldu.

Siyasal iletişim araştırmacıları tipik olarak fotoğrafçılığı politikacıların bir imaj oluşturmak, seçilmek veya otorite sahibi olmak için kullandıkları bir araç olarak görürler.

Haber fotoğraflarını yaygın olarak dolaşıma sokmak için tasarlanmış fotoğraf ajanslarının yükselişi, gazete ve dergilerde fotoğraf ağırlıklı bölümlerin yayınlanması, foto muhabirliğinin artan profesyonelleşmesi ve 1920’lerin sonlarından başlayarak, aktüel kamera fotoğrafçılığının yükselişi ile taçlandı. Yeni minyatür kameralar tarafından sunulan erişim ve enerjiye dayanan samimiyet, izleyicilere daha önce kendileri için görünmez olan siyasi müzakere süreçleri hakkında fikir verdi, ancak aynı zamanda bu samimi kameranın meraklı gözlerine kurban gidebileceklerinden endişe duyan politikacılar için de risk oluşturdu. Samimiyetin yeni görsel değeri, yirminci yüzyılın başından beri gelişen kırılgan başkanlık imajı normlarıyla çatıştı. Bu fotografik liderler, dönemlerine egemen olan temsil biçimleri tarafından şekillendirildiler.


Erich Salomon photography
Enstantane fotoğrafın erişim ve samimiyet gibi görsel değerleri
Daguerreotiplerden enstantane görüntülerine ve sosyal medyaya kadar, ortamdaki teknolojik değişiklikler liderlerin görsel olarak etkileşim kurma biçimlerini dönüştürdü. Buna ek olarak, elit statüleri ve ulusun sembolleri olarak rolleri nedeniyle, fotografik liderler, ortaya çıkan yeni görsel değerlere uyum sağlamaları için zorlandı ve uyum sağlamaları gerekti. Enstantane fotoğrafın erişim, samimiyet ve enerji gibi görsel değerleri, liderliği resmetmenin yeni yollarını ortaya çıkardı. Erich Salomon gibi fotoğrafçılar, yeni, küçük, taşınabilir kameraları, daha önce sıradan insanlara kapalı olan siyasi alanlara sızmanın bir yolu olarak kullandılar. Sonuç olarak, siyasi liderler bu tür fotografik müdahalelerin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. “Samimi” bir lider olmak, izleyicilere karakteri hakkında yeni bir bakış açısı sağlayacak şekilde gayri resmi olarak fotoğraflanmaya yol açtı. Böylece bu samimi kamera, yirminci yüzyılın başlarında, neyin kamusal neyin özel olduğuna dair kültürel ve politik gerilimleri artırdı.

Fotoğrafçılığa tutarlı bir ortammış gibi davranma eğilimindeyiz, ancak fotoğraf sadece bir şey değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. “Fotoğraf” dediğimiz şey, zaman içinde sadece ortamı değil, aynı zamanda görsel deneyimin kendisini değerlendirdiğimiz temeli de dönüştürecek şekilde değişen çeşitli teknolojiler, araçlar, uygulamalar ve performanslar kümesidir.


Alman fotoğrafçı Alfred Eisenstaedt’ın çektiği Dr. Goebbels Portresi

Fotoğrafların söylemedikleri ya da o anda göstermedikleri şeylerin, zaman içerisinde söylenmiş ve gösterilmiş gibi değerlendirilmesi de mümkün oldu. Bu durumun ikonik fotoğrafların temsillerinde sık rastlanan bir anlam inşası olduğu söylenebilir. Bugün “kötülüğün simgesi” olarak görülen ve Alman fotoğrafçı Alfred Eisenstaedt’ın çektiği Dr. Goebbels Portresi, verilebilecek en iyi örneklerden biridir. Adolf Hitler’in en yakın arkadaşı ve Propaganda Bakanı olarak tanınan Dr. Paul Joseph Goebbels’in 1933 yılında Eisenstaedt tarafından çekilen fotoğrafı bugünkü anlamını içermiyordu. Dönemi içerisinde Goebbels’in sıradan programı içerisinde yer alan pek çok toplantıdan birinde çekilmişti. Ayrıca toplantının fotoğrafları basında paylaşılırken tüm diğer portrelerinden biri olarak editoryel bir dizge içinde fotoğrafa yer verilmişti. Ancak fotoğraf, Soykırım’ın görünen dehşetinin ardından basıldığı her yerde, Soykırım planının Goebbels’in yüz ifadesinden okunduğu bir ikon haline geldi. Linfield’e göre, “Söz konusu, yüz ifadeleri olduğunda, nasıl bir somurtma, nasıl bir sırıtış, nasıl bir ters bakış Auschwitz ile sonuçlanacak bir felaketi ifade edebilir? İnsan yüzü o denli geniş bir mecra değildir ve ifade edemeyeceği insan eylemleri vardır. Goebbels’in portresi huzursuzluk verici ve tüyler ürperticidir, ancak kendi başına, gaz odalarını yaratacak o delicesine nefreti ortaya koyamaz” şeklinde yorumlayarak Goebbels’in yüzündeki “kötülüğü” okumanın klasik ikonografi temelli bir yorum olduğuna dikkat çekmiştir.


Lenin

Bazen Aleksandr Gerasimov’un Lenin at the Tribune’de (1930) olduğu gibi, bir lider bulutların arka planına karşı anlamlı bir jest yaparken ya da Grigory Stregal’in Lider, Öğretmen ve Yoldaş’ında gibi (1937) bir niş içinde bir heykel olarak gösterilmiştir. Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Mao, Çavuşesku ve diğer birçok liderin dev portreleri, gösteriler sırasında pek çok simge gibi sokaklarda sık sık taşınmıştır.

Sonuç olarak, bu örneklerde ve betimlenişlerinde görüldüğü gibi, ‘İmaj yaratımı, yönetimi ve temsili’ yeni ifadeler olabilir ama yeni fikirler değildir. Sanat tarihinin ve görsel tarihin en eski alışkanlıklarıyla en yenileri hep omuz omuzadır. Bu nedenle liderliğe ait görselleri kapitalist sömürü düzeninin bir parçası olarak görülebilecek reklam mantığından ayrılarak “totaliter sanat” tanımıyla buluşturulmuş toplumsal dışavurumlar olarak değerlendirmek bize daha nitel çözümlemeler sağlayabilir.