Çocukken hayallerimiz vardı. Ve oyunlarımız...

Ne renk olursa olsun gelinliklerin,

Yeter ki, gözleri gülsün gelinlerin…

Çocukken hayallerimiz vardı. Ve oyunlarımız...

Bez bebeklere beyaz tülden gelinlikler dikerdik...

Genç kız olduk hayallerimiz devam etti...

Beyaz bir gelinlik ile kuğu gibi süzülmek...

 

 

Annelerimizin duası idi, “Beyaz gelinliğini giydiğini görmek isterim, sana çok yakışacak…”

Hayallerimizin, oyunlarımızın, dualarımızın içindeki gelinlik, hep beyaz.

Gökkuşağının tüm renkleri birleşince beyaz olur diye mi? Saflığı çağrıştırdığı için mi bilinmez. Bildiğimiz, evliliğin her toplumda önemli bir sosyal olgu olduğu. Farklı şekillerde, farklı zamanlarda, değişen hayaller, değişen uygulamalarla gelinlik daima rağbet gören bir anlayış, peşinden koşulan bir simge…

Rengârenk gelinlikler

Yaşadığımız coğrafyada günümüzde beyaz gelinlik giymek alışkanlık, alışkanlıktan öte gelenek, gelenekten öte masumiyet, bağlılık göstergesi…

Ancak medeniyetler cenneti dünyamız ve kültür farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda farklı bir renk yelpazesiyle karşılaşmak olası…

Toplumun kültür zenginliği, değerleriyle özdeşleşen aksesuarlar, iklime göre zorunlu hale gelen tamamlayıcı unsurlar, süslemeler kumaşlar, ele yüze takılan takılar, duvaklar peçeler… Gelin, hep birlikte gelinliğin tarihçesine, kıtadan kıtaya farklı anlamlar içeren başlıklara, gelinliklerin renk ve anlam, şekil olarak taşıdığı ayrıntılara kısaca bir göz atalım.

MÖ 4000’lerde gelinlik

Gelinlikler evlilik törenleri kadar eski bir geçmişe sahip diyebiliriz.

Tarihte bilinen ilk gelinlik karşımıza MÖ 4000 yılında Eski Mısır’da çıkıyor. Bu dönemde gelinlik olarak beyaz keten giyilirdi, aksesuar olarak da gösterişli taçlar kullanılırdı. Eski Roma’da ise gelinlik rengi sarıydı. Orta Çağa gelindiğinde ise insanlar renge çok fazla önem vermedi. Kumaşın kalitesi ve gösterişli olması en çok aranan özellikti. Gelinliğin dönüm noktası, “Kraliçe Victoria’nın beyaz gelinlik tercih etmesidir,” demek yanlış olmaz. Kraliyet ailesi fertlerinin gümüş rengi gelinlik giymesine rağmen Kraliçe Victoria beyaz giymekte ısrar etmiştir.

Osmanlı’da da çok özel

Osmanlı’ya baktığımızda hanedan gelinlerinin kırmızı renkte ve pahalı kumaşlardan yapılan gösterişli gelinlikleri tercih ettiğini görüyoruz. Halk ise sadece kırmızıya bağlı kalmayıp mavi, pembe gibi canlı renkleri de kullanmış. 1870’lerden sonra Batılılaşmanın etkisiyle açık renk gelinlikler kendini gösterdi. İlk beyaz gelinliği ise 1898’de II. Abdülhamit’in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan beyaz gelinlik, zaman içinde halk tarafından da benimsendi, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde gelenekselleşti.

Küçük bir dünya turu

İlk durağımız Hindistan. Bu çok renkli ülkede gelinliklerin tek renk olmasını beklemek yanlış olur. Hint gelinleri genellikle lehenga adı verilen bol işlemeli eteklerle göğüs altında biten bluzlar giyerler. Farklı dinlerde bluzun boyunu ayarlamak mümkün… Yaygınlıkla kullanılan renk kırmızı olmakla beraber mor, bordo, mavi tonlarına rastlanıyor.

Güzel işlemeli bir lehenga’nın 10 kilo olduğunu düşünürsek, hazırlanmasının uzun bir çalışma döneminden geçtiğini de anlayabiliriz. 10. yüzyıldan itibaren Kuzey Hindistan’da popüler olmakla beraber 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar ince işçilik ipek ve brokar kumaşlarla bağdaştırılarak kraliyet kıyafetine dönüştürüldü. 18. ve 19. yüzyıllarda geçişler yaşandı ve artık gelinlerin vazgeçilmesi oldu. Nesiller boyu, yüzyıllarca değişiklik gösteren lehenga’ların ortak özellikleri etek, bluz ve dupatta adı verilen örtülerden oluşmasıdır. Dupatta’lar genellikle şal veya başörtüsü olarak kullanılır. Günümüzde Hint düğünleri revaçta, lehenga’lar da modernleşiyor.

Japonya beyazı benimseyen bir ülke… Çünkü Japonya’da beyaz ölümü simgeliyor. Düğün bağlamında beyaz bir dönemin sonunu, yeni yaşamın başlangıcını simgelemekte. Japon gelinleri tsunokakushi adı verilen özel ipek başlıklar takıyorlar. Amacı gelinlerin egolarını ve bencilliklerini örtmek olan bu başlıkla gelinler, uysal, nazik ve sadık bir eş olacaklarına dair karar aldıklarını ilan etmiş oluyorlar. Gelinlerin Kimonolarında bulundurulan turna kuşu desenleri ise, ömür boyu tek eşli kalacaklarının vaadini ifade eder…

Japon gelin geleneksel beyaz terlik giyer ve birkaç kez kıyafet değiştirir. Gelinin, gittiği ailenin geleneklerini benimseme kararlılığını ifade eden beyaz Kimonodan sonra renkli Kimonoya geçme geleneği, hayatın renkliliğini simgeler.

Şimdi de bir Kazak kültürü olan saukele’den söz etmek istiyoruz. Etnik ve geleneksel pek çok öğeye sahip Kazak kültüründe gelin her zaman önemli olmuştur, çünkü bir gelin, ailesinden ayrılıp gelecekte bir ömür yaşayacağı eve giderken en etkili biçimde giyinmeli, bir saukele takmalıdır. Saukele, nişanın hemen ardından -ki Kazaklar buna “eşleştirme” adını veriyorlar- sipariş edilir. İki aynı saukele yoktur. Bu başlıkların sadece formları aynı olmalıdır (koni ve yüksek); pahalı bir kumaş olarak düşünülen keçeden yapılır; kadife, ipek ile kaplanır. Saukele’ler Kazak kültüründe doğurganlığın sembolü olan kırmızı renktedir.

Saukele’lerin içinde bir torba daha bulunur. Bu torba da gelinin saçını toparlamak içindir. Saçını gevşek örgüler halinde tarayan genç kız, evlendikten sonra onları örtmek zorundadır. Saukele’nin iki tarafındaki kolyeler mercan, inci, cam gibi değerli taşlarla süslüdür.

Bazı arkeolojik kaynaklar bu sivri koni başlıkların erkeklere ait askerî başlıklara benzediğini ifade etmekte. O halde kadınlar düğün şapkası olarak neden erkeklerin askerî şapkalarına benzer şapkalar takmaktadırlar? Kazakistan kadınlarında destansı bakire savaşçı görüntüsü görmekteyiz. Kazak kızının yetiştirilmesinde cesaret ve beceriklilik ön plana çıkar. Kızlar ata binmede, müzik ve hitabet alanlarında kendilerine güvenmek zorundadırlar. Bu denli özgür bir eğitimden sonra evlilik hakkını elde eden kız bir çelişkiyle karşı karşıyadır. Artık tek amacı çocuk doğurmaktır. Nesiller çizgisine devam etmek için, bir kadın dünyaya yeni bir hayat getirmelidir. Saukele’lerin ana prensibi genç kızı çeşitli zararlı güçlerden, kötü nazardan korumaktır. 21. yüzyıla gelindiğinde düğün salonlarında değişik modern tasarımlarla da olsa hala saukele’leri görüyoruz. Bu, saygı ifadesini yansıtan tutum, Kazak kültürünün modern dünyada devam ettiğine, gençlerin de buna destek verdiğine işaret ediyor.

Asya’da gezerken Kore gelinlerine de değinmeden edemeyeceğiz: Kore gelinleri hanbok adı verilen bir gelinlik giyerler. Hanbok’lar özel olarak işlenir. Şakayık çiçekleri onur ve zenginliği, lotus çiçekleri asalet ve umudu, narlar ise doğurganlığı temsil eder. Korelilerin geleneksel kıyafeti hanbok’un 1500 yıldan fazla bir geçmişi var. Koreli kadınların hanbok’ları kısa ceketleri ve kabarık etekleri ile dünyaya kendilerini tanıtırlar. Bir kol üzerine yerleştirilen ceket, üst gövdenin çok küçük görünmesine neden olurken, belin etrafına sarılmış etek, alt gövdenin dolu görünmesini sağlar ve çekici bir denge oluşturur. Bir hanbok’la ilgili konuşurken belli başlı güzelliklerden bahsedilir. Öncelikle yapısı, daha sonra formu, yaratıcılığı, uyumu, rengi önem taşır. Hanbok renkleri, Yin-Yang felsefesini ve beş elementi ifade eden “beş renk” teorisine göre kararlaştırılır. Doğal renkler, çarpıcı formlar kullanıcısının karakterini dışa vurur.

Kore’nin 19. yüzyılda Batı dünyasına açılmasından sonra Batı medeniyetinin hızlı etkisi nedeniyle hanbok’lar günlük yaşamdaki yerlerini bir ölçüde kaybetmiş olsa da, hala Kore kimliğinin bir sembolüdür.

Afrika’nın ortasında doğal zenginlikleri, genç nüfusu ve etnik toplulukları ile ünlenen bir ülkeden söz etmek istiyoruz: Nijerya. Afrika’nın kalbi olarak nitelendirilen bu ülke, gökkuşağı kadar renkli… Ve gelinleri de bir o kadar özel… Gelinler gele adı verilen başlık takıyorlar. Günümüzde gele’lerin kumaşları her ne kadar Nijerya’ya yurtdışından gelse de geleneksel gele’ler ülkede dokunan ipek veya pamuktan tasarlanır. Nijerya’da yaşayan bir genç kız, gele bağlamanın bir sanat olduğunu, parlak renklerinin kadınların daha da çekici görünmelerini sağladığını söyledi. Genç kız, ataerkil bir toplum olan Nijerya’da, gelinlerin ön plana çıkmak için abartılı süslemelere ve bağlama şekillerine başvurduklarını ekledi. Günümüzde birçok butik ve modacı, gele bağlama teknikleriyle gelinlere yardımcı oluyor.

Afrika kültüründe bir kadın evlendiğinde yeni bir aileye girer ve onların gelenek ve göreneklerini kendisininki gibi benimser. Kıyafetlerini giymek, onların kültürlerini benimseme ve ailelerinin bir parçası olma isteğini göstermenin bir yoludur. Nijeryalı kadınlar görünüşlerinden gurur duyarlar ve gele onlara güven verir.

Batı kültüründe son derece modern olan ülkeler, konu geleneksel kıyafetlere gelince oldukça tutucu olabiliyorlar; Norveç örneğindeki gibi... Bunad geleneği, son yıllarda giderek daha da popüler hale geldi. Özellikle dinî törenlerde festival ve düğün söz konusu olunca, bunad, Norveçli düğün çiftlerinin vazgeçilmezi oldu. 1820 yıllarından beri kullanılan bu kıyafet, renkli nakışlı beyaz gömlek, kırmızı etek ve önü açık gümüş yelekten oluşuyor. İşlemeli kemer, çorap ve beyaz önlük kıyafeti tamamlayan unsurlar. Erkekler de buna benzer bir kıyafet giyiyorlar. İfade ettiği ise: “Ölüm bizi ayırana dek…”

İsrail’de ise gelinler, Batı kültüründen esinlenerek beyaz gelinlik giyseler de gençler artık klasik törenlerden çok gelenekseli tercih ediyorlar. Bunun en önemli sebeplerinden biri, kültür mirasına sahip çıkmak… Ve bu görev daha çok kadına düşmekte. Bu bağlamda kadınlar evliliğe adım attıkları gün, giydikleri gelinliklerle özlerine sadık kalmayı tercih ediyorlar. Buna en güzel örnek Yemen gelinleri.

Yemenli Yahudi gelinleri, ayrıntılı bir başlık ve özel mücevherlerle tamamlanmış bir kostüm giyiyorlar. Kına gecesine de özel bir ilgi var. Düğündeki elbisenin tasarımı ile gelin, adeta bir üçgeni andırır. Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde Halk Kültürü Profesörü Carmella Abdar bunu, “Üçgenler kadının doğurganlığını simgeliyor ve doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılıyor,” şeklinde açıklamakta…

İsrail’deki Yemenli Yahudi gelinleri ile Yemendeki Müslüman gelinleri arasında büyük benzerlik var: El ve ayak boyama uygulaması Afrika ve Ortadoğu’da yüzyılladır kullanılmakta. Kına geleneğinde yakın aile gelinin etrafına toplanarak şarkılar söyler, ellerine kına macunu koyar. Gelin genellikle kınanın ağır olduğunu ve ellerini yaktığını söyler. Bu uygulama evliliğin ilk deneyimidir. Kınaya dayanıklı olmak, karşılarına çıkacak zorluklara göğüs germek anlamındadır.

 

 

Kat-kat, rengârenk, tek omuzlu tüllü, kocaman başlıklı, çiçekli derken dünyanın bir ucundan bir ucuna gittik.

Tüm gelinlerin özel ve güzel olduğunu gördük.

Yeter ki, gözleri gülsün…