Bütün çocuklar özeldir ama bazıları daha bir özeldir!
Yetenekli çocuklar vardır; doğuştan genleri ile gelen bazı kabiliyetlerini ya anne ve babaları farkına varır veya hocaları, uygun bir yönlendirme ve eğitimle bu kabiliyetlerini üstün bir düzeye taşırlar ama bir de dahi dediğimiz çocuklar var. Bu çocuklar yaşlarının ötesinde bir bilgelikle, duyarlılıkla veya olgunlukla dünyaya gelirler ve doğa üstü denebilecek, ortalamanın üzerinde yetenekler sergilerler.
Ben bu tür çocuklara doğru-yanlış, reincarnated (yeniden doğmuş) diyorum. Bazı videolarda siz de görmüşsünüzdür, 4-5 yaşında, piyano başındaki bir çocuk, sanki parça ezberindeymiş gibi üstelik kendinden geçmişçesine çalıyor bir yana, o yaşta bir çocukta o minicik parmaklar nasıl o derece aralanabiliyor da klavyeler arası makine seriliğinde aksatmadan müziği oluşturabiliyor, hayret!

Bilimsel ve rasyonel bakış açısı

Bilimsel açıdan bakıldığında, üstün yetenekli çocukların geçmişte yaşamış birtakım üstatların reenkarnasyonu olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Budizm, Hinduizm hatta bazı Sufi geleneklerinde ilahi ışığı iletmek için geri dönen “uyanmış” ruhlardan bahsedilse de, Tevrat öğreniminde üstün yetenekli çocuklara genellikle “ilui” (dahi) denilip Tanrı’nın özel bir armağanı ve olağanüstü entelektüel veya ruhsal yeteneklere sahip oldukları kabul edilse de, Yeni Çağ anlayışlarında onlara “indigo-kristal-gök kuşağı çocukları” sıfatları yakıştırılıyorsa da….
Epigenetik araştırmalar, önceki nesillerin, ataların travmalarının ve deneyimlerinin aktarılabilir biyolojik ve psikolojik izler bırakabileceğini göstermektedir.

Fransız matematikçi, fizikçi ve filozof Blaise Pascal

Epigenetik de neymiş?
Kelime anlamı ile genetik üstü anlamı taşıyan bu terim, modern biyolojide bir devrim niteliğindedir. Gen diziliminde herhangi bir mutasyon olmadan kalıtımsal birtakım mekanizmalar aracılığıyla bazı özelliklerin gelecek nesilleri de etkileyebildiği, gelecek nesillere aktarılabildiği anlaşıldı. Basit şekli ile misal, sigara içen bir bireyde biriken kimyasallar DNA’sında kansere karşı koruyucu genleri devre dışı bırakabilir. Daha da ilginci, şiddetli stres veya kıtlık yaşayan insanların çocuklarında, vücutlarının, yiyecek veya strese tepkisini etkileyen epigenetik izler taşıyabileceği görüldü. Nitekim Carl Jung, bazı bireyler için daha kolay erişilebilir olan “kolektif bir bilinçdışından”, yani nesiller arası, atalardan naklolmuş bir nesiller arası hafızadan bahsediyor.
Hasılı bilim, dahi çocukların reenkarne olabileceği ihtimalinden daha sağlam bir dayanakla, epigenetik alandan, onlar için insan çeşitliliğinin ve nörolojik özelliklerinin ürünüdür der.
Mozart için, dahi çocuktur denir mesela, Fransız matematikçi, fizikçi ve filozof Blaise Pascal için, Einstein için, Sibernetik bilimi kurucusu Norbert Wiener için, Yehudi Menuhin için…

Sibernetik bilimi kurucusu Norbert Wiener


Bu da modanın dahisi!

Adı Max Alexander. Kanadalı bir baba ile Amerikalı bir annenin çocuğu olarak Los Angeles’ta 2016’da doğdu. Sanat ağırlıklı bir yuvada başladığı eğitiminde Van Gogh, Frida Kahlo gibi sanatçıların etkisinde kaldı deniyorsa da, ailesinde var el sanatlarına yatkınlık… Dedesi Jack, Montreal’de bir elbise kalıbı üreticisiydi ve 40’tan fazla elbise mağazası sahibi olmuştu. Buyurun size epigenetik bir transfer hattı. Annesi, anneannesi terzi.
Henüz 4 yaşındayken annesine, “Ben terziyim, bir mankene ihtiyacım var” dediğinde, annesi ona bir karton manken yaptı ve arkası geldi.



Başlangıçta kurdeleler, streç film, düğüm ve bantla tutturulmuş kumaş parçaları kullanan Max’ın tasarımları, dikiş dikmeyi öğrendikten sonra daha rafine bir tarza dönüştü. Beş yaşındayken dikiş derslerine başladı ve bir yıl içinde ilk koleksiyonunu tamamladı. Koleksiyon, yeni yarattığı “Couture to the Max” marka adı ile 2021 yazında Los Angeles, California’daki ilk defilesinin başarısıyla doruğa ulaştı. Yedi-sekiz yaşlarında, koleksiyonunda 100’den fazla tasarım oluşmuştu. New York Moda haftasında sunduğu tasarımlar arasında kahve çekirdeği çuvallarından elbiseler, geri dönüştürülmüş kravatlar, vintage gelinlikler ve yeniden kullanılmış tekstil ürünleri yer almıştı. İlk eseri, malzemelerini annesinin atölyesinde bulduğu kumaş atıkları ve kurdele parçalarından kız kardeşi için diktiği elbise olmuş.


Modanın dahisi Max Alexander

“Bir resim düşünüyorum... zihnimde. Onu mankenin üzerine koyuyorum. Buna drapeleme denir... Sonra çıkarıp iğneliyorum ve sonra dikiyorum.” – Max
Max, Guinness Rekorlar kitabında da bir defilede sunum yapan en genç tasarımcı olarak yer aldı. Max’ın ailesi, genç dahinin işine olan bağlılığı ve özverisi karşısında hayrete düşmüştü. Ona, gelişmekte olan yeteneğini daha da geliştirmesi için gerekli tüm araç ve gereçleri sağlamaktan kaçınmadılar. Max, her gün okuldan sonra eve koşup tasarımları üzerinde çalışır, her bir dikişe yüreğini koyardı. İşin ilginç yanı, 2,5 yaşındayken çocuğa otizm, ardından da ADHD (Attention-deficit and hyperactivity disorder / Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) tanısı konmuş olmasıdır.

“Ben Gucci’yim…”
Buyurun, buradan yakın derler ya, geldik mi benim önsezilerime! “Ben Gucci’yim” demiş bizim Max, İtalyan moda devi markanın yaratıcısı Guccio Gucci’nin ardından. Ancak ne aile ne de Max hiçbir zaman bu söylemini bir sansasyon yaratmakta kullanmadı. Spot ışıklarının altında, ailesi onun duygusal sağlığını özenle koruyor ve çocukluk ile yaratıcılık arasında denge kurmasına yardımcı oluyor.
“Benim için en etkileyici tarafı, nasıl drape yapılacağını, haute couture’un ne olduğunu, hangi malzemelerin kullanılacağını ve pilelerin nasıl yapılacağını ona kimse öğretmedi. Yani, bunları hep kendi-kendine yaptı,” diyor Max’ın annesi.
Max bugün dokuz yaşında. Onu diğer tasarımcılardan ayıran, benzersiz bakış açısı ve alışılmışın dışında düşünme biçimi. Alışılmadık malzemelerle korkusuzca deneyler yapıyor, sınırları zorluyor ve moda tasarımının geleneksel anlayışlarına meydan okuyor. Max’ın stüdyosu, eskizler, kumaş örnekleri ve en son tasarımlarının prototipleriyle dolu bir yaratıcılık cenneti. Kendini sürece kaptırıyor ve sürekli olarak sanattan, doğadan ve günlük hayattan ilham alıyor. “Eserlerimi mankenlerin üzerinde görmek hoşuma gidiyor” diyor o küçücük boyuyla! En sevdiği kreatörler Pamella Roland ile Elie Saab’mış; şifon gibi, organza gibi kabarık, uçucu kumaşları, ceketlerde sentetik kürkleri seviyor. Şimdilerde ise, Tencel denilen yeni bir okaliptüs hamurundan yapılmış, kaşmir dokusunda kumaş ilk tercihi. Ama, sonuçta çocuk işte! En çok da şeker ve şeker kağıtlarından oluşturduğu elbiseyi yaparken eğlenmiş.


Max'ın şeker ve şeker kağıtlarından oluşturduğu elbise

Arianna Grande için bir giysi yapmayı düşlüyor, aynı zamanda berrak okyanus sularında mayolarını da sergilemek, günün birinde de Gucci ile çalışmak istiyor.
Max’ın felsefeleri estetiğin ötesine geçiyor: Modanın sürati ile mücadele etmek için geri dönüştürülmüş teknolojileri kullanarak sürdürülebilirliği hedefliyor bilerek veya bilmeyerek. “İnsanlara ilham verme fırsatına sahip olduğum için çok minnettarım, insanların kendilerini güzel hissetmelerini sağlamayı seviyorum” diyor küçük adam. Sharon Stone (özel yapım bir ceket dahil) ve Debra Messing gibi yıldızlar için özel tasarım parçalar dikmiş.


"Couture by Max Alexander"

“Elma ağacının altından armut toplanmaz”
Böyle bir özdeyiş vardır ya, ailede ne görürsen, çocuğa ne aşılarsan anlamında… Onca şöhrete karşılık, onca ünlüye bu yaşta tasarım yapmanın bedelle ölçülmesi fikri Max’a ailede hiç aşılanmamış. Annesi: “Ailemizde, çocuğun, parasının üçte birini istediği bir amaca bağışlayabileceği, üçte birini gelecek için biriktirebileceği ve kalan üçte birini de istediği malzemelere veya başka bir şeye harcayabileceği şeklinde bir kural var,” diyor.


Max, babası Jack ve annesi Sherri ile

Modanın yanı sıra matematik, fen, sanat, tenis ve düzenli oyun oynamaktan hoşlanıyor; bu da özünde halâ çocuk olduğunu hatırlatıyor.
Max modada mümkün olanın sınırlarını zorlamaya devam ederken, kesin olan bir şey var: O sadece kıyafet tasarlamıyor; sektörün geleceğini şekillendiriyor ve sıkı çalışmanın, bolca pratiğin anahtar olduğu konusunda birçok kişiye ilham veriyor.
Küçük dev adam, dehanın yaşla ilgisi olmadığının bir kanıtı. Çocukların okullarda eğitim gördüğü bir yaşta o, modada yaratıcılığı, sürdürülebilirliği ve kapsayıcılığı yeniden tanımlıyor. Her dikişi ile sektörde gelenek yerine hayal gücünün, aşırılık yerine sorumluluğun önemsenmesi için meydan okuyor. Sürekli yeni fikirler aranan bir dünyada o sadece kıyafet değil, geleceğin kendisini tasarlıyor aslında.