Haber resmi: Michelangelo - İlk Günah ve Cennet’ten Kovuluş
Moda, tarih boyunca yalnızca kıyafet değişimi değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün de bir aynası oldu. Giyim zamanla sadece örtünme değil, toplumsal hiyerarşi, cinsiyet ayrımı, kabile aidiyeti gibi anlamlar da taşıdı.
Tevrat’ta anlatıldığı üzere, Adem ve Havva ilk başta çıplaktı ama bunun ayırdına varmazlardı. Yasak meyveden yedikten sonra “gözleri açıldı” ve çıplak olduklarını fark ettiler; incir yapraklarıyla örtündüler.
Giyim burada günahın ve bilinçlenmenin sonucu olarak karşımıza çıkar. İlk insanların masumiyeti, çıplaklıkla; bilgilenmeleri ise utanma ve örtünme ile ifade edilir.
Bilimsel (Evrimsel/Antropolojik) açıklama ise Homo Sapiens’in Afrika’dan kuzeye doğru göç ettiğinde soğuk iklim koşulları ile karşılaştığını, vücut kıllarının zamanla azalmasıyla deri, kürk ve bitkilerden yapılmış ilkel giysilerle vücutlarını koruma gereksiniminin doğduğunu ileri sürer.
Yuval Noah Harari, “Homo Deus” adlı kitabında, Adem ile Havva’nın Cennet’te “avcı toplayıcı” gibi yaşadıklarını belirtir. “Avcı toplayıcı” tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan, bitkileri toplayıp yabani hayvanları avlayan toplumlardır.
Bir insan bedeniyle bütünleşen yılan, tüm olaylar silsilesini başlatır. Tekvin’in ilk iki bölümü ilahi monologlarla doludur. Üçüncü bölüme gelindiğinde sonunda bir diyalogla karşılaşır ve yılan ile Havva’nın konuşmasını dinleriz: “dedi yılan kadına... ve dedi kadın yılana ...” İnsanla hayvan arasında bu kendine özgü konuşma, insanlığın Cennet’ten kovulmasına neden olur.
Harari’ye göre, “Arkeolojik kanıtlar arkaik avcı toplayıcıların animist olduklarına işaret ediyor; onlar (avcı toplayıcılar) insanları hayvanlardan ayıran hiçbir temel fark olmadığına inanıyorlardı. (...) İnsanlar hayvanlar, ağaçlar ve taşlarla konuştukları gibi periler, iblisler ve hayaletlerle de konuşurlardı.”
“Animizm” yani canlandırmacalık, evrende bulunan tüm bitki ve hayvanların, taş, toprak, varlıkların, göklerin, hatta yağmur, dolu, yıldırım gibi doğa olaylarının bile bir ruhu olduğunu savunan bir inançtır.
Harari, animist görüşlerin birçok insanı uzaydan gelmişçesine şaşırttığını belirttikten sonra; Tevrat’taki hayvanların insanlarla yalnızca tarım döneminden önce Cennet’te konuşmalarının bir rastlantı olmayabileceğine değiniyor.
Tevrat’taki en eski anlatıların bile milattan iki bin yıldan öncesine gitmediği göz önünde tutulursa hayvanla diyaloga giren tek kişinin Havva olması mümkün görünüyor.
Giyim, zamanla sadece örtünme değil, toplumsal hiyerarşi, cinsiyet ayrımı, kabile aidiyeti gibi anlamlar da taşıdı, bireyler arası statü ve kimlik göstergesi haline de geldi. Dinî inançlar, bireylerin ne giyeceğini, neyi giymeyeceğini, nasıl örtüneceğini veya hangi renkleri tercih edeceğini belirledi. Örneğin Budist Rahipler genellikle turuncu, bordo renklerde sade kıyafetler giyerler. Ortodoks Yahudiler arasında erkeklerin kipa, kadınların başörtüsü veya peruk kullanması yaygındır. İslamda kadınlar, genellikle başörtüsü, uzun elbiseler gibi örtücü kıyafetler tercih eder.
Belli bir giyim tarzı Tanrı buyruğu mudur?
Hem İslam’da hem Yahudilik’te giyim kurallarının Tanrı’nın iradesi olduğuna inanılır. Tanrı’nın buyruklarına uymak, inananın sadakatini ifade eder. Giyim kuralları manevi temizlik ve alçakgönüllülük için bir araçtır. Kutsallık anlayışının bir parçasıdır.
Yahudilikte “kutsal bir halk ol” (Levililer 19:2), İslam’da ise “Allah temiz olanları sever” (Tevbe 108) ayetleriyle giyim bir arınma pratiğine bağlanır. Keza Levililer 19:1’de giysilerde yün ve keten karışımı yasaklanmıştır.
Maymonides (Rambam), özellikle Moreh Nevukhim (Şaşkınlara Rehber) adlı eserinde Tanrı'nın insani sıfatlarla tasvir edilmesini kesinlikle reddeder: “Tanrı hakkında bedenî herhangi bir şey düşünmek şirk (Tanrı’dan farklı güçlerin de var olduğuna inanmak) ile eşdeğerdir.” (Moreh Nevukhim, 1. Bölüm)
Dolayısıyla Maymonides’e göre Tanrı, “şunu giy” gibi beşerî dil kullanıyor gibi görünse de, bu sadece sembolik ve didaktik bir dildir. Tevrat’taki pek çok yasa bir şeyin görünüşünden ziyade insanın ahlakı ve niyetiyle ilgilenir.
Maymonides, bu tür emirlerin insanı eğitmeyi, ruhani hassasiyeti geliştirmeyi ve saflık bilinci oluşturmayı amaçladığını belirtir. Tanrı, asla insan gibi beğenen, şekilci bir varlık değildir. Örneğin, Kabala geleneğinde kıyafetler, sadece fiziksel değil, ruhun giysileri olarak da yorumlanır. Bu, içsel arınmanın dışsal sembollerle desteklenmesidir. Ancak Maymonides bu tür mistik yorumlara mesafelidir; onun yaklaşımı daha rasyonalist ve Aristoteles’çidir.
1138 yılında Kordoba’da doğan Maymonides eserlerini Mısır’da Fustat kentinde kaleme aldı. En önemli Yahudi din alimlerinden, filozof ve tabip olan Maymonides’in “Şaşkınlara Rehber” eseri, yaşadığı dönemde oldukça tepki gördü ve yakıldı. Kendisi Mısır yerine Amsterdam’da yaşasaydı muhtemelen Baruch Spinoza gibi afaroz edilirdi. Günümüzde Rambam İsrail’de pekçok sokağa ve bir hastahaneye adını vermiştir.
Mevlânâ; “Giysiyle insan olunmaz, insanlık kalptedir” der. Bu anlayış, Maymonides’in yaklaşımıyla paraleldir: Giysi bir araçtır, amaç değildir. Yani Tanrı’nın, “Bunu giy” demesi, burada da sembolik olarak anlaşılır.
Sosyolojik açıdan ise giyim kuralları dönemden döneme ve toplumdan topluma değişiklik gösterir. Dinî giyim kuralları, sadece bireysel değil kamusal düzenin de bir parçasıdır.
Giyimde moda
Giyimde moda 18 ve 19. yüzyıllarda saraya değgin bir kavramdı. 1800’lerin başlarında kadınların kıyafetleri, göğsün hemen altından başlayarak drapeyle vücuda oturmadan dökülen yüksek bel görünümlü İmparatorluk ve klasik Antik Yunan çizgileri ile karakterize edilir.
Krallık modası, Napolyon Bonaparte imparatorluğundaki Fransa’da kendini gösterdi.
Napolyon’un eşi İmparatoriçe Josephine, gününün stil ikonu ve trend belirleyicisiydi
1804’te Napolyon, Fransa’nın modanın öncüsü olmasını istedi. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Josephine, gününün stil ikonu ve trend belirleyicisiydi.
Yıllar içinde moda değişiklere uğradı; bir dönem fırfırlar ve eteklerde işlemeler ile vatka, stilin en tanımlayıcı özellikleriydi. Sonrasında, bel hizası yükseldi, bolero revaçtaydı, kollar balon gibi şişti. Gece kıyafetlerinde göğüs dekoltesi ortaya çıktı.
1837-1890’lar: modanın Viktoryen dönemidir. Aşırı resmî ve kurallı feminen idealine rağmen Viktoryen dönem modası abartılı, gösterişli görünümler yarattı. Sıkı korseler, devasa kasnaklı etekler ve fazlasıyla frapan tarlatanlar hakimiyet gösterdi.
19. Yüzyılın sonlarına doğru “Endüstri Devrimi” yatırımcılar, sanayiciler ve tüccarlar için yeni varlıklar yarattı. Statüleri ile gurur duyan yeni bir orta sınıf doğdu; ve bu orta sınıf varlığını gösterişle sergilemekten geri kalmadı, kadınlar statülerini kumaş olarak üzerlerine giydi; Viktoryen Dönem’in eteklerinin kabarması tam da bu yüzdendi.
Dikiş makinasının toplu üretimi ile sentetik boyaların icadı, modada önemli değişikliklerin yaşanmasına kapı araladı. Kıyafetler artık daha hızlı ve ucuza üretilebilecekti.
19. Yüzyıl modasının yüzyılımıza yansımasını kabarık eteklerde gözlemleyebiliyoruz
1920-30’lu yılların fotoğraflarına bakıyorum, fötr şapkalı uzun paltolu erkekler, elegan kıyafetleri içinde zarafet saçan biraz topluca kadınlar. Lünpen halk halen fotoğraf makinelerinin merceğinden sızmayı başaramamış.
1920-30’lu yıllar
Gençlik yıllarım.... Siyah balıkçı yaka kazak giyer ve saçlarımı Beatles’lara özenerek uzatırdım. Özellikle saçlarım ailemin tepkisini çeker, okulda hoş karşılanmazdı. Sokakta ise adımız “Bitli” idi. 1970’lere gelince ben de Hippi özgürlükçü kıyafet tarzlarının etkisinde kalacak, favorilerimi uzatacak, geniş paçalı pantolonlar giyecektim. Şimdilerde ise dövme yapanlara, pirsing takan erkeklere şaşkınlıkla bakıyorum.
Oysa altmışlı yılların sonunda Amerika’da başlayan Hippi hareketi, Vietnam Savaşı karşıtlığı, barışçıl direniş, doğaya dönüş ve bireysel özgürlük taleplerini temel alıyordu. Bu sosyo-kültürel hareketin giyime yansıması ise geleneksel normlara karşı bir başkaldırı şeklinde oldu. Hippi modası, bireyin kendi stilini yaratma özgürlüğünü simgelerken, modanın elitist ve kurumsal yapısına karşı alternatif bir tavır geliştirdi.
Tüm yaşıtlarım gibi Jean Paul Sartre’ın varoşçuluk hareketinden Herbert Marcuse, Bertrand Russell’in savaş karşıtı felsefesine geçiş yaptım. Moda sadece ne giydiğimiz değil, neye inandığımızı da gösteren bir ifade biçimine dönüşüyordu.
Günümüz Modası: Dijitalleşme ve Kimlik Arayışı
Instagram, TikTok ve Pinterest gibi platformlar sayesinde moda trendleri artık sadece tasarımcılardan değil, kullanıcıların kendisinden de doğmaktadır. Influencer kültürü, geleneksel moda endüstrisinin gücünü büyük ölçüde dönüştürdü.
Modern moda, cinsiyet normlarının ötesine geçerek daha akışkan ve kapsayıcı hale geldi. Uniseks koleksiyonlar ve “gender-neutral” tasarımlar yaygınlaştı. Özellikle Gen Z kuşağı, giyimi bir kimlik keşif aracı olarak kullanmakta, normatif olmayan stilleri benimsemektedir.
Giyilebilir teknoloji (örneğin LED’li kıyafetler), 3D baskı ile kıyafet üretimi, sanal moda defileleri ve dijital kıyafetler (örneğin NFT moda parçaları) günümüz modasının teknolojiyle buluşma noktalarıdır.
Hippi hareketi ile zirveye çıkan bireysel ifade özgürlüğü, sosyal medya, sürdürülebilirlik ve cinsiyet eşitliği gibi kavramlarla moda ve giyim tarzının günümüzde yeniden şekillendiğini görüyoruz.
Kaynakça:
Brydges, T., & Lavergne, K. (2020). Social media influencers and the rise of fast fashion: An exploratory study. Fashion Theory, 24(3), 307–326.
https://www.oggusto.com/moda/moda-tarihi-ve-19-yuzyil-viktoryen-modasi (Zeynep Özar)
Homo Deus Yarının kısa bir tarihi, Yuval Noah Harari
Maymonides’in Hayatı ve Eserleri, Dr. Hatice Doğan