Bir takvim yılını daha geride bırakıyoruz… DERGİ’mizi yayına hazırlarken önemsediklerimizi hatırlamak istedim. Sanat, kültür, zamanın getirdiği yenilikler, sıradanın dışına çıkanları yaşama geçirenler, … biraz da tarih elbette.

Yirminci yüzyıl ortalarında doğmuş bir “Baby Boomer” kuşağı insanı olarak hayatım boyunca yaşadığım yenilikleri anlatmaya kalksam sanırım sayfalara sığmaz. Biz, Baby Boomer’lar, şimdilerde yaşları 78 ile 95 arasında olan “Sessiz Nesil”in -savaştan sonraki bebek patlamasını yaşayan kuşağın- çocukları olduk. Araştırmacılara göre “Sessizler”, ‘görülmeyi ama duyulmamayı’ öğreten katı bir çocukluk disiplinine sahipti. Bizler, bir anlamda sessizlerin sesi olduk, hatta bir anlamda onlar adına tanıklık ettik. Çocuklarımıza gelince… Onlar “X kuşağı” ve “Milenyumlar” (veya Y Kuşağı) oldu...

Adapte olmaya henüz ulaşamadığım günümüzün robotlarını, yapay zekâyı düşünürken… 80’lerin sonlarında Şalom Gazetesi’nde görev yapmaya başladığım yıllarda bugünkü imkânlardan yoksun, son derece meşakkatli yöntemlerle yayıncılık yapıyorduk. Hele hele ilk faks makinesini gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Trene bakan inek misali, bu telekse veya telgrafa benzetemediğim aletin karşı tarafın yolladığı yazıyı/görüntüyü nasıl ilettiğini algılamakta zorlanmış, işleyişini mucize olarak algılamıştım.

Mucize demişken… Bu ay, 7 Aralık’tan itibaren sekiz gün boyunca Hanuka’yı kutlayacağız. 2200 yıl öncelerine dayanan bu bayram aslında bütün dünyaya, bütün inançlara ithaf edilen bir kutlama… M.Ö. 167’de Selekuslar Kralı Antiohus orada tanrı Zeus’a adanmış bir sunak yapmak üzere Süleyman Tapınağı’nı ve tüm kutsallarını yağmalayıp Yahudiliği dışlamaya çalışmıştı. Haham Matatyahu’nun dört oğlundan biri olan Yehuda Makabi liderliğinde, putperestliğe karşı düzenlenen ayaklanmada, talan edilmiş Tapınak temizlenmiş, onarılmış ve sıra Yahudiliğin sembolü olan yedi kollu kutsal şamdan Menora’yı yakmaya gelince, bunun için sadece bir güne yetecek kadar yağ olduğunu fark etmişlerdi. Tekrar istenilen evsaftaki yağa ulaşabilmeleri için sekiz gün daha beklemeleri gerekiyordu. Buna rağmen yakmak için kullandıkları bu yağ sayesinde Menora, bir mucizeyle, sekiz gün boyunca sönmemiş. Hanuka Bayramı süresince yakılan Hanukiya’ların genellikle Menora şekline (ama dokuz kollu olarak) betimlenmesi biraz da bundandır, sanırım.

Milat önceleri yaşananlar bana İngiltere eski Baş Hahamı Rabbi Jonathan Sacks’ın “Yahudi olmak” üzerine yazdıklarını anımsattı: “Dünya halkları arasında Yahudi olmak, şimdiye kadar yaşanmış en çarpıcı hikâyenin bir parçası olmaktır… diğer hikâyelerden daha fazla ülkeyi, daha fazla zorlu ve olumsuz koşulu, daha büyük zaferi ve daha derin trajediyi… Her birimizin bu hikâyeye yazacak ve kitabı teslim edecek bir bölümü var.”

Kanımca, en önemli erdem umuttur…

Yaklaşan 2024 yılı için… Hanuka’nın mucizesinin dünyayı barış ve huzurla aydınlatması umutları… dilekleriyle…