Engizisyon yüzünden İber Yarımadasından kovulduktan sonra, Osmanlı’ya sığınıp yerleşerek yıllar boyu bu topraklarda yaşam sürdürmek, Sefarad aile tarihçemin ana temasıydı.  Dedemin evlendiği Aşkenaz anneannem -Omama’nın- Konstantiniyye’ye sığınan, 1850 doğumlu babası Şmil Rabinoviç’in hikâyesi ise hayli farklıydı. Ailesi, Prut ile Dinyester nehirleri arasında, Kiev’e yakın bir ştetl’da* bir han işletiyormuş. Son Rus Çarı II. Aleksander Nikolayeviç’in döneminde (1818-1881) devrimci dalgalar başlamış, Yahudi karşıtlarının Yahudi topluma şiddet eylemleri, pogromlar** yaşanıyormuş. Pogromların failleri bazen Ukraynalı milliyetçiler, kimi kez Polonyalı memurlar ve genellikler Kızıl Ordu askerleriydi.

Anne-babası bir pogromda katledildiğinde Şmil, bebek hâliyle annesinin memesini emmeğe devam etmekte imiş. Bir mucize eseri ona hiçbir şey olmamış. Anneannesi olayı duyup evlerine geldiğinde ise minik bebeği hâlâ annesinin ölü memesine asılı bulmuş.

***

II. Dünya Savaşı’nda, Nazilerin Yahudilere yönelik yürüttüğü Nihai Çözüm çerçevesinde,

Osmanlı günlerinde Fransa’ya göç eden babaannemin iki kardeşi, David ve Klara’nın yaşamları Auschwitz ölüm kampının fırınlarında son bulmuştu. Babaannem, o haberleri aldıktan sonra, yaşadığı her gün kardeşlerinin yasını tutmuş, Holokost’ta insanın insana yaptığı böylesi bir kötülüğün nedenini hiçbir zaman algılayamamıştı.

***

Bu satırları kaleme aldığım gün, Orta Doğu coğrafyasında kendilerini “özgürlük savaşçıları” olarak adlandıran teröristler İsrail halkına yönelik bir katliam planlarını, Yahudilerin kutsal bir gününde havadan-karadan-denizden baskınlarla aralarına sızarak hayata geçirebildiler. Barış adına düzenlenmiş, aralarında sayısız uluslardan gençlerin yer aldığı bir müzik festivalini basarak önlerine geleni katlettiler, kızların ırzına geçtiler, kimilerini rehin olarak götürdüler.

Aynı şekilde, henüz uykuda olan civar köylerdeki insanları da evlerinde, yataklarında uyurken bebekleri de pervasızca katlettiler. Yaşlıları, hatta tekerli sandalyede bir Holokost yaşayanını bile rehin aldılar. Ertesinde ise, terörist odaklarına karşı girişilen operasyonlarda çocuk, kadın, erkek, yaşlı-genç sayısız yaralanan ve hayatını kaybeden birçok masum Filistinli oldu.

…Ve maalesef her şey böyle başladı… Burada rakamlara, isimlere, siyasi görüşlere, kimin kimi/durumu/haklıyı-haksızı nasıl savunduğuna değinmeyeceğim.

Şimdilerde sükunetin, huzurun, aklı selimin kısacası aydınlığın hâkim olacağı günleri bekliyorum. Kendi deneyimlerimden biliyorum ki, en zor günlerimde, en karanlık tünelin ucunda, titrek de olsa her zaman bir mum ışığı vardı… Umuda yolculuğum sürecek!

***

DERGİ’mizin bu sayısında, kuruluşunun 100. Yılı’nı geçtiğimiz günlerde kutladığımız ulusumuzun ulu önderi, büyük insanı Atatürk’ü 10 Kasım’da anıyoruz. Bir cumhuriyet çocuğu olan Ekim 1923 doğumlu annem, büyük insanın ölümünün ardından, hıçkırıklar içinde ağlayarak, bütün okul arkadaşlarıyla, katafalkta O’nu son kez ziyaret etmiş, o günün duygularını yaşadığı sürece, her 10 Kasım’da dile getirmişti.


Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusuna ve tüm dünya uluslarına hitaben en önemli sözünün bir gün gerçekleşmesi dileğiyle: “Yurtta sulh, cihanda sulh…”

* Ştetl: Yahudi kırsal yerleşimi.
** Pogrom: Rusçada zulmetmek, şiddet kullanarak yok etmek için kullanılır.