Geçen yılın sonlarından beri kamuoyunun ilgisi, üzerinde güneşin batmadığı söylenen İngiltere tahtının, Kraliçe’nin ölümünden sonra arka arkaya içine düştüğü hastalık çıkmazları oldu. İlk darbeyi, Amerikalı karısından sonra ülkeyi terk eden Prens Harry’den yiyen Kraliyet, Charles’ın daha tacının keyfini süremeden hastalanmasının ardından, bir de gelininin asrın hastalığının pençesine düşmesi, 70 yıldır ülkesini dirayetle yönetmiş bir kraliçenin ölümü ve yaşanan zincirleme aksilikler, “İngiltere’de Kraliyetin sonu mu geldi?” spekülasyonlarına yol açtı. Bazen umulmadık bir kıvılcım yetiyor büyük imparatorlukların, krallıkların çökmesi için, aynen Çarlık Rusya’sını bitiren Bolşevik (Rusça; çoğunluktan yana anlamında) ihtilali gibi.

Bolşevik İhtilali
Rusya’da 1917-1922 yılları arasında devam eden bir iç savaş sonucu, Vladimir İlyiç Lenin önderliğinde dünyanın tarihine de yeni bir yön verecek olan ve ilk Komünist devletin, yani Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açan sadece kendi ülkesini değil, dünyayı etkileyen büyük bir devrim oldu. Bu devrimin temelinde korkunç sosyal adaletsizlik yatıyor olsa da arkasında onu besleyen birçok neden daha sayılmakta. Lenin’e göre “bir erdemli aristokrat, dünya devrimi için yüz tirandan daha büyük bir tehlikedir” ve bir rivayete göre 21 yaşındaki erkek kardeşi, Çar Alexander III’e başarısız bir suikastından dolayı asılınca, Lenin Romanov’ların tamamını yok etmeye yemin etmişti. Öte yandan Çar Nicholas beceriksiz, pasif bir yöneticiydi. Otokratik ve baskıcı, üstelik de antisemit rejiminden vazgeçmiyordu. Halkın çoğu köylüydü ve zengin kesim arazileri düşük ücretlerle işliyorlardı. Öyle ki, zengin kesimle fakir kesim arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyordu.

Çar ile Çariçe

Prenses Alix of Hesse and by Rhine

Öte yandan, Çariçe Alexandra Feodorovna’yı da Rus halkı bir türlü benimseyememişti. Bir kere, Alman kökenliydi, Almanya doğumluydu ve Alman İmparatoru Wilhelm II onun birinci derecede kuzeniydi. Alexandra İngiltere Kraliçesi Victoria’nın da torunuydu (Prenses Alix of Hesse and by Rhine). Kız kardeşi Elizabeth, Rus Dükü Sergei Alexandrovich’e gönlünü kaptırınca, Rus Çarı Nicholas II ile tanışan kız kardeşine, anneanne Kraliçe Victoria’nın olumsuz bakmasına rağmen çöpçatanlığına girişti. Esasen anneannenin projesi, onu Wales Prensi oğullarından Prens Albert Victor ile evlendirerek ileride İngiltere Kraliçesi olmasının yolunu açmaktı.
Anneanneler torunlarının tahtını hazırlayabilir ama bahtını…. Nereden bilsin ki, iki torunu da neredeyse aynı yıllarda, gelin ettiği Rusya’da Bolşeviklerce öldürülecekti! Din değiştirerek evlendi Alexandra, Çar Nicholas II ile ve arka arkaya dört kızları oldu: Olga, Tatiana, Maria, Anastasia ve en nihayet tahtın varisi Alexei.

Olga, Tatiana, Maria, Anastasia

Ne yazık ki, çocuklar, mensubu oldukları hanedan hastalıklarının pençesindeydi: Kraliçe Victoria’dan miras hemofili. Kızlar ve anneleri taşıyıcıydılar ancak tahtın varisi Alexei hastalığı çok ciddi yaşıyordu, hatta eklemlerinde problem yarattığında yürüyemez de oluyordu.

Çar ve hasta oğlu Alexei

İşte çocuğun bu çaresizliği, Çariçeyi Rasputin’in tuzağına düşürdü. Rasputin sezgileri güçlü, hipnozla uğraşan, kimine göre madrabaz, kimine göre kâhin biriydi. Onun sürekli Sarayda olması da halk arasında hoş karşılanmamaya başlamıştı.
Çariçe aldığı otoriter terbiye uyarınca çocuklarını, biraz aşırı görünse de üretken ve alçakgönüllü olabilecekleri, sıradan insanlar gibi yetiştiriyordu. Hastalanmadıkları sürece demir karyolalarda yastıksız uyuyorlar, sadece soğuk suyla banyo yapıyorlardı. Odalarını temizlemeleri ve çeşitli yardım etkinliklerinde satılmak üzere iğne işi yapmaları bekleniyordu. Hepsinin hemşirelik deneyimi vardı, dolayısıyla katkıda bulunmak amacıyla zamanlarının çoğunu yaralı askerlere yardım etmek için gönüllü olarak harcadılar. Günün birinde, o yaralarını sardıkları askerlerce kurşuna dizileceklerini nereden bileceklerdi?


Rasputin

Sonun başlangıcı
1914’te 1. Dünya Savaşı başlar. Rasputin’in uyarılarını kulak arkası eden Nicholas II geride karısı ve Rasputin’i bırakarak cepheye gider. Halk bu işten hoşnutsuzdur. İsyanlar başlamıştır. Çar, kumandanlarına gereken sert önlemleri almalarını emretse de çok geçtir, Mart 1917’de parlamento ve ordunun bir kısmının baskısıyla tahttan çekildiğini ilan eder. Romanov’lar esasen birbirlerine bağlı, mutlu bir ailedir. Çarın düşüncesi, muhtemel bir yargılanma sonucu sürgün edilecekleridir. Ölüm ihtimalini aklına bile getirmez. Sonuçta, gerek İngiltere tahtı gerekse Almanlarla akrabalık ilişkileri vardır ve onlar illa ki devreye gireceklerdir. İşte burada, her gün şahidi olduğumuz, hayatın bir acı gerçeğinin daha devreye girdiğini görüyoruz; menfaatler söz konusu olduğunda, insanlar akrabalıktı, dostluktu dinlemiyor. O yılların İngiltere Kralı George V, içten içe yardım etmek istese bile, 1905 isyanını çok kan dökerek bastırdığı için “Bloody Nicholas” (Kanlı Nikolay) olarak bilinen kuzenine el uzatırsa, halkının karşı çıkmasından korktuğu için parmağını bile kıpırdatmaz. Romanov’lar Avrupa’da da itibarı olmayan ve politik açıdan İngilizlerin terimi ile “hot potato” (sıcak patates / tutan eli yakacak) olan bir aileydiler.
Tacından feragat eden Nicholas II ile çocukları, aile doktorları, onları bırakmak istemeyen birkaç sadık hizmetkârları, hatta köpekleri ile önce Alexander Sarayı’nda ev hapsine alındılar, sonra da Sibirya Yekaterinburg’da Ypatiev villasına sürüldüler. Aile, her şeye rağmen soğukkanlılığını koruyor, toprağı işlemek, ağaç kesmek gibi günlük işlerle oyalanıyordu. İleri görüşlü bir kadındı Alexandra Feodorovna, olası bir suikast, ya da saldırıdan çocuklarını korumak için, yanlarındaki değerli taşları kızlarının elbiselerinin altına, özellikle de göğüslerine işletti.

Rus Çarı Nicholas II, eşi, dört kızı ve oğlulları ile

İnfaz

Yaşamlarının son gününde aile fertleri hiçbir şeyden şüphelenmediler. Gece herkes yatağına çekildiğinde onlara giyinmeleri için emir verildi, başka bir yere nakledileceklerdi. Oysa villanın toplandıkları alt katında, Yurovsky elindeki bir kâğıttan: “Akrabalarınızın Sovyet Rusya’ya karşı saldırılarını sürdürdüğü göz önüne alındığında, Ural Bölgesi Sovyet Praesidium’u sizi ölüm cezasına çarptırmaya karar verdi” kararını okuduğunda Çar’ın şaşkınlıkla “Ne??” demesi ile yaylım ateşi başladı. Yurovsky önce Nicholas’ı hedef alıyor. Kanı, tekerlekli sandalyesinde dehşet içinde kalan Alexei’nin üzerine sıçrıyor. Yakın mesafeden kafasına ateş edilen Çariçe de ölürken, kızların kıyafetlerinde dikili mücevherlerden seken kurşunlar onları öldürmeyince, süngüler devreye giriyor. Dehşet içindeki Alexei en son kalmıştır. Göğsündeki değerli taşlardan seken kurşunlardan ölmeyince, onun da kafasına ateş ediliyor. Sonra çıplak bedenler bir kamyona yüklenerek önce su dolu bir maden çukuruna atılıyor, ama çukur sığ kalınca bedenler tekrar Ekaterinburg batısındaki başka bir alanda gömülüyor, Alexei ile Maria ise yakılıyor.

Her şey bittikten sonra operasyondaki herkese yaşananların unutulması emri veriliyor. Ne gariptir ki aynı yıl, Çariçe’nin kız kardeşi Elizabeth de Bolşeviklerin emri ile tutuklanıyor. Kocası Sergei Aleksandrovich’in 20.000 Yahudi aileyi Moskova dışına sürmesinden sonra Elizabeth, “Allah bunu cezasız bırakmayacak” düşüncesi ile kendini dine ve sosyal yardım çalışmalarına verse de, kocası bir suikastla öldürülüyor, kendisi de Bolşeviklerce tutuklanıp korkunç işkencelere maruz kalarak vefat ediyor, cesedi zaman içinde birkaç konum değiştirdikten sonra, Kilise tarafından Azize ilan edilerek sonradan Kudüs’teki Kral Charles’ın babaannesinin de defnedildiği Mary Magdalene Kilisesi’ne gömülüyor.

Sırlar ortaya çıkıyor
Romanov Ailesinin katli sert Komünist rejimince de uzun zaman gizlenip sadece Çar’ın infazı duyurulduğu için aradan geçen yıllar onlarca spekülasyona yol açıyor ve diğer aile fertleri gibi, Grand-Düşes Anastasia olduğunu iddia edenler ortaya çıkıyor, hatta bunun filmi yapılıyor. Ta ki, 1970’lerde Ekaterinburg’lu jeolog Alexander Avdonine, bir zamanlar İçişleri Bakanlığında çalışmış filmci Geli Ryabov ile kafa kafaya verip, eldeki bazı belgelerden hareketle gömü yerlerini tespit edene kadar. Bu bilgi, Sovyet rejiminin çöküşüne kadar gizli kalıyor. Bu arada DNA testlerinin bulunuşu sayesinde, 1991’de yapılan resmî kazıdan 5’i kraliyet ailesi, yani Çar, Çariçe, Olga, Tatiana ve Anastasia, 4’ü hizmetkâr olmak üzere 9 kişinin kalıntılarına rastlanana kadar. 2007’de ise yakınlardaki bir başka kazıda, Alexei ile Maria’nın kömürleşmiş kalıntılarına ulaşılınca, aileden hiç kimsenin hayatta kalmamış olduğuna kanaat getiriliyor.

Romanov'ların cenaze töreninden

Ne gariptir ki, bir yönetimin katlettiği kişilere sonraki yönetimlerin itibarını iade ettiğine ülkemizde de rastlanmıştır. Nitekim Romanov’lar da 1998’de 19 top ateşi eşliğinde, St. Petersburg’daki Çar’ların gömüldüğü “Peter i Pavel” Katedralinde, dünyanın dört bir yanından gelen akrabaların da katıldığı dinî bir törenle tekrar toprağa verilirken, Kilise tarafından Aziz ilan ediliyorlar. Alexei ile Maria’nın sonradan bulunan kalıntıları için henüz bir gömü kararı verilmiş değil. Cenazeye katılan Yeltsin de saygı duruşunun ardından, “Bugün geçmişimizle barıştığımız tarihî bir gündür” başlıklı bir konuşma yaptı.

Hasılı, oyuncuyuz biz hayatta. Elimize bir deste kart verilmiştir. O kartları nasıl oynayacağımız bizim tasarrufumuzda sanırız, oysa ki kaderin planları zaten yapılmıştır.