Mehmet Güleryüz
(1938, İstanbul - 3 Eylül 2024, Paris)

Gerçek özgürlük sakıncalı adam kılar.”
Mehmet Güleryüz

Kendimi bildiğimden beri Mehmet Güleryüz’ü tanırım. Aynı liseden mezunum olduğumuz için de okulumuzda adı sık sık geçerdi. Zaten sanatla ilgilenip de ressam, yazar ve tiyatro sanatçısı Mehmet Güleryüz’ün adını bilmeyen bir kişi var mıdır?

Resim ve Tiyatro
İstanbul’da 1938’de doğan, 3 Eylül 2024’de Paris’te hayatını kaybeden Mehmet Güleryüz, Saint Benoit Lisesi’nden sonra birincilikle bitireceği Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nde eğitimini sürdürürken hem tiyatro çalışmaları yapar hem de henüz mezun olmadan ilk kişisel sergisini açar. Tiyatroculuğu resmini etkiler ve 1964’teki resimlerinin dayanağı, tiyatrodaki anlatım rahatlığı, ifade gereksinimlerine çıkış oluşturur. “Brecht’in ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ oyunu imge yönünden beni kışkırttı. Oyunun anlatımına uymadan dışında davrandım, tekste bağlı olmayan ama sadece atmosferik etkinin resimselliği beni uzun süre içinde kalacağım renk birliğine itti. Çizgimin karakterini de farklılaştırdı bu etki,” der.

Paris ve New York
Devlet bursu kazanan Güleryüz. Paris’te litografi ve resim çalışmalarını sürdürür, yurda döner, heykel yapmaya başlamıştır. Bir sohbet sırasında, Bedri Rahmi’ye, “Akademinizin yıldız öğrencisi, Mehmet’in resimleri üzerine ne düşünüyorsunuz?” diye sorulduğunda, hocasının, “Mehmet daha ziyade heykeltıraş,” dediğini duyunca, kızar ancak seneler sonra, onun ne demek istediğini anladığını ve ona hak verdiğini söyleyecektir.
Paris’ten dönen sanatçı, mezun olduğu üniversitede beş sene hocalık yaptıktan sonra istifa eder. New York’a gider. New York’un enerjisini “en en enlerin bir araya gelebilirliği” şeklinde tanımlar. New York’tan Türkiye’ye döndüğünde, çalışmalarına İstanbul’da ve hayata gözlerini yumduğu Paris’te devam eder.


Eleştirel ve dışavurumcu bir sanatçı

Mehmet Güleryüz’ün sanatından Levent Çolakoğlu, “resimden taşan, heykele sığmayan imgeler” diye bahsediyor. Eleştirel ve dışavurumcu üslubu ile onun resminin merkezini insan, onu çevreleyen sosyo-politik koşullar oluşturuyor. Aile sevgisi, kadın-erkek ilişkileri, doğa ve canlılar, görsel ve sözel kültürü etkileyen tüm süreçler resimlerinde, insanlık gerçeği olarak tanımlanıyor. Sanatçı izleyicisini yaşanan süreçlerle yüzleşmeye davet eden bir anlayışla sanat üretiyor. Eserlerinde hayvanlara sıklıkla yer veren Güleryüz, bu temayı, “İnsanda eksik kalan detayları hayvan ile birlikte belirlemek, açıklamak, açmak konusunu bir ihtiyaç olarak ele aldım. Hayvanı insanla aynı alanda ve aynı değerde göstererek, onunla bir anlamda bütünü paylaşma konusunda da ısrarcı oldum”, diyerek açıklıyor.

Tedirgin eden, ayartan ve büyüleyen resimler
De l’Intérieur (İçeriden) sergisinden sonra, Figaro Scope, sanatçının eserleri için, “Adeta elektriksel bir coşkuyla titreşen figüratif tuvallerinin her biri, hayal ettiği varlıklardan görünüşlerin ötesindeki hakikati söküp almak için elinde bıçakla giriştiği birer meydan savaşı... Osmanlı kültürünün yanı sıra Batılı klasik sanatçılarla ve özellikle Alman ekspresyonistleriyle beslenmiş, ayrıca tiyatrodan etkilenmiş olan Mehmet Güleryüz izleyiciyi tedirgin ediyor, ayartıyor, büyülüyor. Onun kişilerinden duyacağımız çok önemli şeyler var,” diye yazıyor.

Muhalif bir sanatçı
Mehmet Güleryüz, kendini, “bir muhalif, meselesi olan, biraz da mesele arayan ve bunu dile getiren biri,” olarak tanımlıyor. Çalışma biçiminden bahsederken, “Bir tablonun başında aralıksız 14-15 saat geçirebilirim. Önceden eskiz yapmadan, tuvalden ne çıkacağını bilmeden başlarım ve asla geri dönmem,” diyor. Fırçayı fazla kırılgan ve yumuşak bulduğu için palet bıçağını tercih ettiğini de ekliyor.



En doğrusu, resim ve ressam olmak ile ilgili Mehmet Güleryüz’ü anlayabilmek için ona kulak vermek:
Mesele resim yapmak değil, resim düşünmek. Resim düşünen kişidir ressam. Resim düşüncesi çok ciddi başka değerleri, uğraşları da içine alıyor: felsefeyi, tarihi, sosyolojiyi. Kendi resim ihtiyaçlarım doğrultusunda kendimce gezindim, resim sevgimin götürdüğü yere gittim. Düşünsel ihtiyaçlarıma göre, teknik ihtiyaçlarıma göre, karşılaşmak ve çözmek veya yeniden çözmek gerektiğine inandığım sorunlara göre. Benim resmimin gerçeği, gerçek nedenlerden ve ihtiyaçlardan çıkmasıdır. Yaptığım resmin seyredenle kurduğu ilişki de açıktır, şüpheye yol açmaz.”

Ciddi bir koleksiyoner
Mehmet Güleryüz iyi bir okur ve çok ciddi kitap koleksiyoneri. Küçüklüğünden beri kitaplara merakı, özellikle tarihe ilgisi olduğunu anlatıyor röportajlarında. Kitap koleksiyonu için “İşte benim hastalığım,” diyor. Giovanni Sagredo’nun 1574 basımlı bir kitabı, “en büyük hazinem” dediği Heinrich Schlimann’ın Osman Hamdi Bey için imzaladığı “Troie” kitabı da onun kütüphanesinde. “Araba almayıp, kitap almıştım. Düşün, bir araba parası ama benim önceliğim bu işte…”


Güleryüz’ün "En büyük hazinem…" dediği Heinrich Schliemann’ın yazdığı ve Osman Hamdi Bey’e imzalı Troie kitabı, 2013. (Foto Sibel Oral)

Ressam, heykeltıraş, tiyatro sanatçısı, eğitimci, yazar, koleksiyoner… Hepimiz bir duayeni, Mehmet Güleryüz’ü kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz ve hepimiz sanat tarihimize adını altın harfler ile yazdıran Mehmet Güleryüz’e bize bıraktıkları için minnettarız.
Evet, sanat uzun, hayat kısa ama bazı isimler sonsuza dek bizimle olmaya devam edecek, Mehmet Güleryüz gibi…

Kaynakça:
www.mehmetguleryuz.com
Mehmet Güleryüz’ün Kesintisiz Sanat Yolculuğu Paris’te Yankılanıyor, antikalar.com
www.artdogistanbul.com
www.interaktif.İstanbulmodern.org
www.lefigaro.tr