Fotoğraflar: İsak Petilon
Haber Fotoğrafı: Feride Petilon
FERİDE PETİLON’un yeni çıkan derleme kitabını elime aldım, okumaya başladım ve uzun bir süre seçtiği kalemle yazdığı satırlardan gözlerimi ayıramadım. Art arda, hayata dair o kadar ilginç konular seçmiş ki, her birine kendi yorumunu katarak öyle de güzel anlamlandırmış ki… okurken kendimi onun o duygu dolu, duyarlı, meraklı ve kendine özgü dünyasına dalmış buldum. Hatta geriye dönüp yeniden, hatırlamak istediğim satırların altını çize çize ilerledim. Yazarımızın kitap serüvenine çektiği fotoğraflarla sevgili eşi İsak Petilon da dahil olmuş.
Kitabının ön sayfalarında, annesinin yazma yolculuğunu bir satranç tahtasındaki siyah beyaz karolarda dikkatle seçtiği her bir kelimeyi oyundaki bir hamleye benzeten Meyzi Petilon Denizel, bu hamlelerin okuyucunun zihninde yeni ufuklar açtığını ve onları düşünmeye sevk ettiğini söylerken o kadar haklıdır ki. Diğer kızı Aylin Petilon Bahar, “Bu kitap annemin kalbinden bizlere açtığı bir pencere gibi” der. Oğlu Meyir Petilon ise, hayallerinin peşine düşen ve onları hayata geçiren annesi ile gururludur.
Feride Petilon kendini ne bir gazeteci ne de bir yazar olarak düşünmüş; sadece içinden geldiği gibi, hiçbir iddiası olmadan ve fakat durmadan yazmış.
Şalom Dergi’de yıllardır hayata dair ilginç konuları inceleyerek okurlara aktarırken, kalem ile olan dostluğun hakkında bize neler söylemek istersin?
Kalem ile olan dostluğum çok eski yıllara dayanıyor. Fransız ekolünde tamamladığım eğitimimde disiplin çok önemliydi. Ünlü yazar Ahmet Kutsi Tecer’in kız kardeşi edebiyat öğretmenimdi. Çok değerli ve tecrübeli Fransız edebiyatı öğretmenlerim vardı. Hepsi yazı yazma ile ilgili hâlâ kulaklarımda çınlayan bilgiler sundular. Ancak kalemden önce kitap ile tanıştım. Çocukluğumda yazın her gün iki saat kitap okuma zorunluluğu, bana bu dünyanın kapılarını açtı. Yazabilmek için çok fazla okumak gerektiğini öğrendim.
Miryam Şulam ve Feride Petilon
Şalom Gazetesi için yaptığım röportajlarda konuyla ilgili makaleler okuyup konu, kelime hazinesi ve deyimleriyle ilgili araştırmalar yapardım. Kalem sizi asla yalnız bırakmaz. Özellikle pandemi yıllarında evde ne yapacağım diye bir sorun hiç yaşamadım. Yazabiliyorsan, zaten büyük bir zenginliğin var demek.
Kitabında Petilon, yaşamın türlü hallerinden, bir portakal çiçeğinin olgunluğundan… bayram sofralarının, geleneklerin, atılan imzaların, samimiyetin öneminden, “mış” gibi yaşamanın asıl nedeninden, bir kurşun kalemden alınabilecek derslerden ve daha pek çok şeyden bahsediyor.
Kitabın yazarı olarak, bize hayattaki duruşundan bahseder misin? Feride’nin yaşam senaryosunda değişikliğe bir pencere açıldı mı?
Hayata karşı sorumlu olduğumu hissediyorum. Her an bana ilham olabilir. Bazen bir gülüş, bazen bir bakış yeter. Köşedeki simitçi de kitapçı da tanıştığım entelektüel biri kadın veya bahçede gördüğüm biri de makaleme konu olabilir. Algılarım genelde açık. Bu kitapla birlikte yaşam senaryomda farklı bir algı penceresi açılmış olduğunu fark ettim. Bunun da beni pek çok açıdan zenginleştirdiğini… Hayat her an bize bir şeyler sunuyor ve o an bir daha geri dönmüyor. Akan su berrak… duran su ise bulanıktır. Ben akan suda kalmaya bakıyorum.
Kitabını yayınlamadan önce, yazıların arasında bir ayıklama yaparken ne gibi duygularla karşılaştın?
Tüm yazılarım benim için çok kıymetli. Ayırt etme aşamasına geldiğimde başımı ellerimin arasına aldım. Ayıklamayı hiç istemedim. Bir sanatçının sergisinin en zor günü, serginin son günüdür. Ya eserlerini satmıştır ve onları yeni evlerine yolcu edecektir, ya da satamamıştır; kendi evine geri götürecektir. Öyle de buruksunuz, böyle de. Konu yazı olunca durum biraz daha farklı çünkü yazdıklarım arasından ayırım yapmak çok zor. Mükemmeliyetçi yanım yüzünden, tamamlayamadığım için sildiğim yazılarım da oldu. Bunu yaparken her seferinde tuhaf bir hüzne kapıldım.
Kitabında ilham aldıkların arasında kartallar, çölde yaşayan develer, zeytin sinekleri, kelebek, zebra ve arı gibi hayvanlar da var. Sence insanlar, hayvanları daha iyi gözlemleseler kendi yaşamlarını iyileştirebilirler mi?
Ben La Fontaine’den Masallar ile büyümüş bir neslin çocuğuyum. Hayvanlar alemine karşı ilgim hep vardı ancak ben bir şehir çocuğuyum. Horoz sesi ile uyanmadım, evimde evcil hayvan da beslemedim. Hayvanlar aleminin kendi içinde müthiş bir düzen ve hiyerarşi mevcut. En umulmadık hayvanın doğaya ve insanlığa bir faydası olduğu gerçek. Bu gerçekler hakkında daha fazla düşünülmesi gerektiğine inandığımdan, kitabımda bazılarından bahsettim.
“Dilbilgisi İletişimin Şartı” başlıklı makalesinde; “Üç nokta yan yana, hayal et diyor bana”, “Ünlem bana hep göz kırpar”, “Nokta bir sondur”, Virgül sevimlidir, devam et der”, “Soru işareti en tehlikelisi” gibi örneklemelerle dolu.
“Tırnak işareti sesimizin tonudur” derken, okura nasıl bir mesaj vermek istedin? Kendi yaşamındaki tırnak işaretinin arasını nasıl dolduruyorsun?
Noktalama işaretleri ile özel bir yakınlığım var. Özellikle üç noktayı çok seviyorum; “Sen devam et düşünmeye” demek. Kendi yaşamımda tırnak içini doldurmak için epey uğraş verdim. Aslında kendimi 33 yaşından sonra keşfetmeye başladım. Babam hep eczacı olmamı isterdi; kan bile görmeye dayanamadığımdan bu hiç mümkün değildi. 1980’lerde Gazetecilik okumak istediğimi dile getirmeye bile cesaret edemezdim. 33 yaşından sonra sanatla uğraştım; resimler yaptım, sergiler açtım. Sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol aldım. Bugün vardığım noktada çok şükür, bana “Abla” diyenler, söylediklerimi dikkate alanlar var. Bu da beni çok mutlu ediyor.
“Sarılmak Üzerine” adlı makalenle okura sarıldığını hissettin mi hiç?
Bu kitap sayesinde öncelikle aileme sarıldım. Ailem benim kalemdi, kalemimdi. Ve kalem çok sağlam tuğlalarla örülüydü. Eşim İsak Petilon kitap için çok destek oldu. Özellikle konularla ilgili seçtiği “kendi deklanşöründen” fotoğrafların kitabıma katkısı büyük oldu. Ailenin diğer fertlerinin her birinin ayrı ayrı katkısı var. Kapak tasarımı için torunum Melih Denizel’e de teşekkür etmeliyim. Hayat felsefem bu kitap sayesinde değişti diyemem ama bu kitap sayesinde ufkum açıldı. Ve anladım ki, bir şeyin zamanı geldi mi kendiliğinden akar. Lüset Kohen Fins ile yıllardır tanışırız. Aynı metroya, aynı vagona binip aynı istasyonda inmemiz sizce tesadüf mü? Eğer tesadüf ise “Hayat tesadüfleri sever” söyleminden ötesi yok.
O halde, yeni projeler var diyebilir miyiz?
Proje yoksa hayat durdu demektir. Sabah kalkınca öğlene yemek hazırlamak bile bir projedir. Şu anda en çok bana göz kırpan projem, vitrinlerimi süsleyen ve adını koleksiyon demeye henüz dilim varmadığı porselen objelerimi aldığım veya bana hediye edildiği anlara dair hikâyeleri yazmak. Neden olmasın?.. Bu kitap da bir hayaldi. Koleksiyonumu tamamlamak pek mümkün değil; derya deniz bir konu. Ama bir gün onlara da ruh vermek isterim. Annemin bir cümlesi hep aklımdadır: “Bizim ruhumuz cansız nesnelerin ruhuna sevginin gücü ile bağlanır.”