Hiç sevdiğiniz bir yazarın veya ressamın evini merak ettiğiniz oldu mu? Kitabını hangi ortamda yazmış, hangi manzaraya bakarak hayallere dalmış, kahvesini yudumlarken hangi koltukta oturmuş… Ben çok merak ederim. Bu yüzden gerek yurt içinde gerekse yurt dışında, eserleriyle hayatımıza giren değerli yaratıcıların, müzeye dönüştürülmüş evlerini gezmek bana büyük bir zevk verir. O sihirli dünyalarına adım atmak, kullanmış oldukları eşyaları yakından görmek, teneffüs ettikleri havayı solumak çok etkileyici değil mi?

Tevfik Fikret
Melankolinin şairi Tevfik Fikret 1906’da, iç ve dış mimarisini, tüm planlarını kendisinin düzenlediği evi Bebek semtindedir. Babasından kalan Aksaray’daki konağı satarak, Farsça “Yuva” anlamına gelen Âşiyan adını verdiği bu evi düzenlemeye başlar. Ömrünün son 9 yılı burada geçer. 1945 yılında İstanbul Belediyesi’nin evi satın alması ve “Edebiyat-ı Cedide Müzesi” adını vermesiyle şairin sevenlerine evin kapısı açılır.

Notre Dame de Sion’da okurken, Edebiyat hocamız rahmetli Leyla Hanım bir Tevfik Fikret hayranıydı. Dersimizi birkaç kez, şairin Aşiyan’daki muhteşem Boğaz manzaralı evinde yapmıştık.

Osman Hamdi Bey
Güzel Sanatlar Akademisi (Sanayi-i Nefise Mektep-i Alisi) ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni kuran Osman Hamdi Bey’in Gebze’deki müze evi, Türk resmine önemli katkılarda bulunmuş bu değerli sanatçının izlerini taşıyor. Osman Hamdi Bey gibi önemli bir sanat adamının uzun süre kaldığı yapı, Atatürk ve İsmet İnönü gibi Türk büyüklerini de ağırlamıştır.

İlk bilimsel Türk kazıları Osman Hamdi Bey ile başlamış ayrıca Nemrut Dağı ve Sayda’daki arkeolojik kazıları gerçekleştirmiştir. Osman Hamdi Bey bütün bu uğraşlarının yanında resim çalışmalarını da ihmal etmemiştir. “Kur’an Okuyan Hoca”, “Silah Taciri”, “Feraceli Kadınlar” ve dünyaca ünlü olan “Kaplumbağa Terbiyecisi” en önemli eserleri arasındadır. 1910 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Gebze Eski Hisar’a defnedilmiştir. Yazlarını geçirdiği ve en ünlü tablolarını yaptığı Gebze’deki köşkün planlarını kendisi çizmiştir. Fransız mimarisi özellikleri taşıyan bu yapı ölümünden sonra müzeye dönüştürülmüştür. Müzede Osman Hamdi Bey’in kişisel eşyaları, aile resimleri ve yapmış olduğu resim çalışmalarının aynı ölçüdeki kopyaları sergilenmektedir. Son Paris gezimde Musée d’Orsay’de Orientaliste’ler kısmında, bir tablonun altında onun imzasını okumak beni çok gururlandırmıştı.

Sait Faik Abasıyanık
Türk Edebiyatı’nın unutulmaz hikâye yazarı Abasıyanık’ın evi Burgaz adasındadır. Gemiden inince iskelede ziyaretçilerini ilk onun heykeli karşılar. Şimdilerde Darüşşafaka’nın sorumluluğunda olan 3 katlı beyaz müze evi, yazarın sevenlerine, onun kişisel eşyalarına, fotoğraflarına bakarken bir dönemin yaşam tarzının bir panoramasını sunar. 1954 yılında aramızdan ayrılan yazarımız geride onlarca hikâyesini bıraktı. Hikâyelerindeki karakterlerin illaki büyük olayların kahramanı olması gerekmediğini, sıradan insanın da anlatacak bir öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. İnsanı, denizi, doğayı, insan ilişkilerini yalın bir dille okuyucularına aktarmıştır.


 
Claude Monet evi

Claude Monet
‘İzlenimci’ akımın ünlü sanatçısı Claude Monet’yi seven biri olarak tabi ki sanatçının Giverny’deki evini ve bahçelerini ziyaret ettim. Monet, bu Normandiya köyündeki evinde 8 çocuğuyla birlikte yaklaşık 40 yıl boyunca yaşamış. Muhteşem eserlerine ilham olan ressamın evinin dış cephe duvarlarındaki ve iç mekânlardaki canlı renklerle kendi paletindeki renklerin uyum içinde olduğunu görüyoruz. Tablolarında da konu ettiği Japon bahçesi görülmeye değer…

Leonardo da Vinci
Heyecanla gezdiğim bir başka müze ev, Leonardo da Vinci’nin Ambroise’daki Kraliyet Sarayı’nın yakınındaki Clos Lucé Şatosu oldu. Yüzyılların dahi sanatçısı Leonardo da Vinci, sarayın baş ressamı, mimarı ve mühendisi olarak I. François tarafından Fransa’ya davet edildiği 64 yaşından ölene kadar, kralın kendisine sağladığı olanaklarla, yaratıcı, üretici ve verimli bir hayat sürmüştür. Şatonun zemin katında, sanatçının tasarladığı helikopter ve diğer makinaların maketlerini görmek mümkün. Mezarı ise Ambroise’daki Sainte-Chapelle’inde bulunuyor.

Eugène Delacroix
‘Romantik’ resmin öncülerinden Fransız ressam Eugène Delacroix’nın evi Saint Germain semtinin en küçük meydanlarından biri olan Place Furstenberg’te bulunuyor. 1830 tarihli “Halka Yol Gösteren Özgürlük” isimli en ünlü tablosu diğer pek çok eseri gibi Louvre Müzesi’nde sergileniyor. Çoğu kişi bu tablonun 1789 Fransız Devrimi ile ilgili olduğunu düşünse de aslında tablo 1830’daki halk ayaklanmasını anlatır. New York’taki Özgürlük Anıtı, Delacroix’nın tablosundaki kadın örnek alınarak yapılmış ve Fransa tarafından Amerika’ya hediye edilmiştir. Ancak Amerikalı yetkililer kadının yarı çıplak vaziyette olmasını uygun bulmadıklarından heykelde değişiklik yaparak kadının açıkta kalan göğsünü kapatmışlardır. Beaudelaire, sanatçının bireyci romantik anlayışını şöyle tanımlar: Delacroix tutkuya tutkuyla bağlıdır, ama tutkuyu mümkün olabilecek en soğukkanlı şekilde resmetmiştir.”

İlk Müslüman koleksiyoner Halil Şerif Paşa’nın, aralarında “Cezayirli Kadınlar”ın da olduğu altı tane Delacroix tablosu varmış. Ama yurda dönerken  resmi getirmemesi istenince tabloları mecburen elden çıkarmış.

Antoni Gaudí
Her gittiğimde sürrealist mimar Antoni Gaudí’nin eserlerini hayranlıkla izlerim. Barselona şehri Mimar Antoni Gaudí’siz düşünülemez. Gaudí’nin bir süre yaşadığı evin de içinde bulunduğu sıra dışı park, manzarası, taş koridorları ve kıvrımlı teraslarıyla adeta bir masal diyarı gibidir. 20 yıl yaşadığı ev, ölümünden 40 yıl sonra müze haline getirilmiş. Süslü kulesi, pembe dış cephesi ve Gaudí’nin kendine özgü stilinde tasarladığı mobilyalarla dekore edilmiş. Gaudí’nin inşa ettiği binalarda çiçeklerin, hayvanların, meyvelerin, bitkilerin ve çeşitli coğrafi şekillerin izleri görülür. Mimarın inşa ettiği benzersiz binalar, Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor.

Yukarıda, gördüğüm müze evlerden bazılarından bahsettim. Bir de çok merak ettiklerim var. Frida Kahlo, Jules Verne, Alexandre Dumas, Auguste Rodin gibi ölümsüz eserler bırakan sanatçılar; onları da araştırdım.

Frida Kahlo
Frida Kahlo’nun evi, La Casa Azul “Mavi Ev”, Meksika, Coyoacán’da, babası tarafından 1904’te inşa edilmiş. Frida 1907 yılında bu evde doğmuş ve bundan 47 yıl sonra bu evde vefat etmiş. Yatağının başucundaki duvarlarda kahramanları Lenin ve Mao’nun portreleri asılı. Tekerlekli sandalyesi ise Stalin’in henüz tamamlanmamış portresinin önünde duruyor. Yatağının başucunda sanatçının kendi küllerinin saklandığı vazo yerleştirilmiş.

Auguste Rodin
Paris’in banliyösünde yer alan evini Rodin 1895 yılında satın almış. Canlı modeller, döküm ustaları ve yaklaşık 50 asistanı ile sanatçı burada muhteşem eserlerine hayat veriyor ve çalışmalarını görmek isteyen hayranlarını ve dostlarını ağırlıyordu. Evin en çarpıcı özelliği “Cehennem Kapıları” gibi sanatçının en önemli erken dönem işlerine ev sahipliği yapmasıdır. Rodin’in bir dönem sekreterliğini yapan şair Rainer Maria Rilke ise muhteşem beyaz heykellerin büyüleyici etkisini “Yüksek cam kapılar ardından tıpkı akvaryumdaki canlılar gibi size doğru bakıyorlar” şeklinde yorumlamış.


Maison Dumas Château de Monte-Cristo

Alexandre Dumas
Yazarların romanlarında hayat verdikleri kahramanlarıyla nasıl sıkı bir bağ kurduklarını anlamak için Alexandre Dumas’nın yaşamına bir göz atmak kâfidir. “Monte Cristo Kontu”, “Üç Silahşörler”, “Demir Maskeli Adam” ünlü romanların yazarı, oturduğu evine, roman kahramanının ismini vererek, Monte Cristo Şatosu adını vermiştir. Dumas yazarlığının zirvesindeyken, şehrin kalabalığından kaçmak, kitaplarını daha rahat bir ortamda yazabilmek için, 1847’de Paris yakınlarındaki bu şatoya yerleşmiş.

Bu müze evde zaman zaman çeşitli mizansenlerle renklendirilen teatral geziler de organize ediliyormuş. Salonu Fas mimarisinden etkilenerek döşenmiş ve vitrinde yazarın Dünya lisanlarına çevrilmiş romanları sergileniyor. Kitaplar arasında, mutfağa düşkünlüğü ile tanınan Dumas’nın, bir mutfak sözlüğü kitabı da var.

Müzenin bahçesinde, üst tarafta küçük bir ev daha var. Burası yazarın yazılarını daha rahat yazabilmesi için yaptırdığı çalışma ofisi aslında. Bu ev de adını, yine Monte Kristo Kontu romanında geçen, romanın kahramanı Edmond Dantes’in kapatıldığı If Şatosundan alıyor.

Jules Verne
Çocukluk yıllarında, yazarın, okuyunca hayal dünyasını zenginleştiren kitaplarını okumayan var mıdır? Amiens şehrinde 1882-1900 yılları arasında yaşadığı evde, Jules Verne 44 kitap yazmıştır. Evin odaları, Jules Verne romanları konseptine göre dekore edilmiş. Üst kattaki büyük salonun bir tarafında büyük bir çalışma masası, bir tarafında da yerde büyük bir dünya haritası bulunuyor. Bu harita “80 Günde Devri Alem”in rotasını gösteren, sonradan yapılmış bir çalışma. Bu evde 18 yıl yaşamış olan yazarın, hayatına ışık tutan detaylar, dokümanlar, eşyalarıyla yakın bir bağ kurabiliyorsunuz.

Yazdığı hikâyelerde okuyucularını, yepyeni icatlarla bilinmeyen, görülmemiş yerlere götüren ve inanılmaz bir öngörüyle geleceği tasvir eden Jules Verne’in bu hayalleri, yıllar geçtikçe gerçeğe dönüşmüştür. “Denizler Altında 20 Bin Fersah” kitabındaki deniz aracı Nautilus, tam 25 yıl sonra gerçek olur ve ilk elektrikli denizaltına bu isim verilir.

Jules Verne’in eserleri, ‘dünya üzerinde en çok farklı dile çevrilmiş kitaplar’ unvanını taşıyor.

Bu liste daha uzayabilir. Hepimizi etkileyen sanatçılar, yazarlar, düşünürler vardır. Onlara kendimizi yakın hissederiz. Yazdıkları bir cümle hayatımızda yankılanır, ruhumuzu rahatlatır, yaptıkları bir resim günümüzü aydınlatır, söyledikleri bir söz sloganımız olur, onların hayat felsefelerini benimseriz, rol modelimiz olurlar... İyi ki varlar hayatımızda. İyi ki sanat ve edebiyat ışık ve destek veriyor, bu dünyadaki yolculuğumuzda.