TİYATRO - Serpil Çakar


Şahika Tekand: “Tarihsel olan tabii ki değişir ama evrensel olan değişmiyor”

 

Antik Yunan mitolojisinde Hera tarafından Zeus ile ilişkiye girdiği için lanetlenen ve sürgün edilen İo, bugün Şahika Tekand tarafından yeniden can buluyor. Bu ‘can’; hakkını aramaktan vazgeçmeyen, iktidara başkaldıran ve bunları yapmaktan korkmayan bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Hem de endişenin, korkunun, yabancılaşmanın, kasvetin ağır bastığı, kendi kendimize bile düşünmekten, birbirimizle konuşmaktan korktuğumuz bir zamanda, cesaretin ne demek olduğunu hatırlatıyor. Böylece İo, dilin yalınlığı ve hareketin netliği bir olup korkuyu susturan bir davete dönüşüyor.

Tercihleri ile popülizme yenik düşen tiyatroyu karşısına alan Şahika Tekand’ın yazıp, yönettiği ve oynadığı İo uzun süre akıllardan çıkmayacak bir sarsıcılıkla seyirci karşısında. 32 yıldır yazdığı, yönettiği ve oynadığı eserleri kendi metodunun diliyle sahneliyor Tekand. Her performans kendi meselesiyle, unutturulmak ya da bastırılmak istenen gerçekleri gün yüzüne çıkartıyor.

İo, sürgündeyken, yolu doğduğu topraklara yani Olympos’a düşer. Şehrin kapısında onu Olympos halkı karşılar ve şehre geri almakta kararsız kalır. Lanetlenmiş ve sürgün edilmiş İo, Zeus’a korku ile biat eden topluluğa verdiği cevaplarla onları, inançlarını, düşüncelerini ve korkularını sorgulamaya, unutulan gerçekleri anlatmaya başlar. Zeus’tan korkmaması ile, unutulanları dile getirmesi halkı etkiler, onların ‘Neden korkmuyor’ sorusunu düşünmeye iter. Düşünen halkın beyin kıvrımları yeniden canlanır. Ardından İo Kratos, Hermes ve Prometeus ile fikirlerini çarpıştırırken, toplum üyeleri isyan eden bireyler haline gelir.

Her yapıtıyla beynimizin uyuyan yerlerini dürten, bakış açımızı dönüştüren Şahika Tekand ile bir araya gelerek hem yönteminden ve oyunlarından hem de tiyatronun gündeminden bahsettik…

1990’da Studio Oyuncuları’nı kurarak Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi’ni geliştirdiniz. Tüm oyunlarınızda ve İo’da da bu yöntemin tiyatro sanatına neler kattığını görebilmek mümkün. Bu dili yaratırken hangi soruların peşinden gittiniz?

Tiyatro biçim arayışlarının merkezinde oyun yeri ve seyir yeri ilişkisi vardır, yani oyun ve hayat ilişkisi. Bizim arayışımıza neden olan şey de değişen hayatı ve çağdaş seyirci ile oyun arasındaki ilişkiyi aramaktı. Çağdaş tiyatro nasıl olmalıdır sorusuna cevap olabilecek bir yol çizebilmekti.

Varlığı itibariyle hayata müdahale etmenin, hayatın kendisiyle yetinmemenin tam da karşılığı olan, doğal olarak var olanı ve ‘şimdiki zaman’ı tamamen ‘insan yapısı’ bir yeni gerçeklik yaratmak üzere şekillendiren oyunculuk sanatı ve tiyatro ile artık tümüyle başka şekilde algılayan, görsel, işitsel olanla ilişkisi ve kullandığı araçlar tamamen değişmiş, bu nedenle de nesnel dünyaya başka şekilde cevap verip ona göre davranan çağdaş seyirciye ulaşmanın yolunu aramaktı bu.

Sizi en son Karanlık Korkusu’nda sahnede izlemiştik. Oyunu hem yazıp, hem yönetip hem de oynamak nasıldı?

Yazıp, yönetip ve oynamak baştan beri alışık olduğum bir yol ama bu kadar uzun süre sonra yeniden oynamak gerçekten heyecan verici. Bir çeşit tazelenme gibi oldu benim için. Özlemişim.

Daha önce birçok Antik Yunan Tregedyasını yeniden yazdınız. Ancak bu kez bugüne kadar mitolojiden tragedya sahnesine hiç taşınmamış bir kahramanla bizi buluşturdunuz. IO’yu seçmenizdeki motivasyonlarınız neydi?

Bu hayal 2010’da yazıp yönettiğim ve 2010 Kültür başkenti programı içinde yer alan ve üç ülkeden üç yönetmenin gerçekleştirdiği Promethiade projesi içinde Almanya, Yunanistan ve Türkiye’de ilk gösterimlerini yapan On Adımda Unutmak (Anti-Prometheus) oyunumdan beri aklımda kendini yazıyordu zaten. Tamamen erkek oyuncuların oynadığı bu oyunun sonunda kısacık bir kadın rol kişisi sokmuştum sahneye. İşte o kadın, IO’nun ilk çekirdeğiydi. Bir de sadece Zeus’la ilişkisi nedeniyle bildiğimiz bu mitolojik karakterin kendine ait öyküsüne, aklına, acısına, özlemine ses vermek istedim.

Toplumsal meselelerin yüz yıllar içinde hiç değişmediğini söyleyebilir miyiz?

Tarihsel olan tabii ki değişir ama evrensel olan değişmiyor.

Her oyunun ayrı bir duygusu var, İo’nun sizde yarattığı duygu nedir?

Nefesimi tutmak gibi…

Kratos’un kardeşi Bia sadece jestlerle konuşuyor. Bu tercihin sebebi nedir?

Bu Aeskhylos’un ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’unda da hiç konuşmayan BİA rol kişisine ve Aeskhylos’a bir saygı göndermesiydi esas olarak. Ayrıca kız kardeşi olduğu KRATOS’un arkasında sessizce bekleyen ve mitolojide şiddetin karşılığı olan Bia’nın tehditkâr varlığı öykünün içerdiği polisiye yapıya katkıda bulunuyordu.

Oyunlarınız yurtdışında, hatta uzak doğuda oynanıyor. Seyirci profili değişiyor mu? Neler aynı, neler farklı?

Tabii ki değişiyor. Hatta alkışlama, tezahürat yapma yolları bile değişiyor. Ama sahnede evrensel olana odaklandığınız oyunlar oynar, sahnelerseniz bu değişikliğe rağmen dünyanın her yerinde seyirciye istediğiniz şekilde ulaşabiliyorsunuz. Bildiğiniz gibi ben her zaman oyun metnini öyküsel olarak önemserim ama daha çok dilin müziğinin öyküyü yaratacak şekilde ele alınmasını önemserim. Bu, sahne, sahnedeki hareketin müziği için de böyle. Böyle olunca evrensel bir sahne diline doğru yol alıyor insan. Her seyirci sizin tarafınızdan yaratılmış bu yeni dilin gramerini tam ‘şimdiki zaman’da öğrenip cevap veriyor.

Hem siyasi, hem de ekonomik krizler Türkiye’de tiyatroları nasıl etkiliyor?

Sadece siyasi ve ekonomik koşullar olsa iyi, bir de salgın hastalık korkusu ve dikkati eklendi günlük yaşantımıza. Tabii ki baş edilmesi gereken pek çok zorluk yaratıyor. Ancak sanatçılar da seyirciler de, her şeye rağmen tiyatrodan vazgeçmiyor. Ne olursa olsun hem yaşama hem sanata tutunmak gerek.