ŞİFA - Hande Ersoy
Sağlık deyince akla ilk önce fiziksel bedenimizin sağlığı geliyor elbette... Bedenimizi oluşturan tüm birimlerin kendi vazifelerini tam yapabiliyor olmaları, onların sağlıklı olmalarıyla mümkün. Peki, bir karaciğeri, bir mideyi, bir kalbi sağlıklı yapan şey nedir?Bu soruya verilebilecek çeşitli cevaplar bulabiliriz. Kimi diyebilir ki, spor sağlıklı bir bedenin vazgeçilmezidir. Kimi diyebilir ki, beslenme çok önemlidir. Kimi diyebilir ki, doğal ortam insanı sağlıklı yapar ve bu cevapları çoğaltıp çeşitlendirmek mümkün. Bunların hepsi de doğrudur. Bir de insanın sağlını bozan şeylere bakalım. Bünyenin zayıf düşmesi değil mi? Peki, bünyeyi neler zayıflatır; stres, yorgunluk, üzüntü, sinirlilik... Listeyi uzatmak mümkün. Bir mikrop, aynı ortamdaki iki kişinin solunum yolundan içeri girebilir, biri hasta olup diğeri olmayabilir. Bu iki kişi arasındaki farkı yaratan şey nedir?
Mutluluk ve Üzüntü
Gelin, olaya başka bir açıdan bakalım. İnsan mutluyken başka bir ışık yaymaya başlar öyle değil mi? Yüzü ışır, cildi güzelleşir, kalbi daha canlı atmaya başlar, daha az yorulur, yaptığı işler ona daha kolay görünür, daha sevecen ve sabırlı olur. Peki, mutluluk ve üzüntü arasında bedene bu kadar gözle görünür olarak yansıyan farkı yaratan şey ne olabilir? Bizler sadece bu bedenden oluşmuyoruz. Bir de görünmeyende bir içsel hayat daha yaşıyoruz. Duygularımız, düşüncelerimiz, deneyimlerimizin izleri, enerjetik yapımız, auramız... biz bunların hepsiyle birlikte bir bütünüz. Biz sadece gözle görebildiğimiz fiziğimize bakıp hem nedeni hem sonucu onun içinde bulmaya çalışıyoruz. Bu da ister istemez bütünü kapsamaktan uzak kalıyor. Oysa ki, şifamızdaki tamlığı sekteye uğratan şey, kendini önce enerji alanlarımızda ortaya çıkartıyor.
Tepkilerimiz
Olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler, ürettiğimiz düşünceler, duygulara yansıyor, duygular davranışlarımızı tetikliyor. Bizler olaylar karşısında başka insanlara, davranışlarımızla, hareket ve sözlerimizle tepki üretiyoruz bazen ise içimize atıp, sessiz kalarak bunu yapıyoruz. Karşımızdakilerden yansımalarını alıyoruz. Bu bir spiral gibi kendi çevresinde döngüler halinde tekrarlıyor. Olayların seyrini değiştirecek dönüşümler yaratamazsak, benzer acılı deneyimleri kendimize çekmeye devam ediyoruz. Taa ki olayın içindeki doğru mesajı okuyuncaya kadar. Eğer biraz uyanıksak, duygularımızın bizi yönetmesine mâni olabiliyorsak, düşüncelerimiz! kontrol edebiliyorsak, davranışlarımızı da kontrol altına alabiliyoruz. Oysa genellikle, söylenmeyecek sözü söylemiş, yenmeyecek tatlıyı yemiş, hatta kendimizi öfkelenmiş buluveriyoruz. Negatif duygular, düşünceler, davranışlar bir bakıyoruz ki, bize rağmen hayatımızın egemen faktörleri olarak yaşıyorlar. Ne kadar gülümsesek ne kadar kibar olsak, günün sonunda kendimizi yorgun, bitmemiş işlerle sıkıntılı veya her şey yolunda görünmesine rağmen huzur ve mutluluktan yoksun hissediyoruz. Kafamızı meşgul eden düşünceler dönmeye devam ediyor. Kendimizi kafamızın içinde bir kişiyle diyalog halinde, içimizden ona derdimizi anlatırken buluyoruz; ya da bir duygu, o an o olay olmamasına rağmen içimizde yaşamaya devam ediyor.
Üzüntünün Fiziksel Karşılığı Olmayacak Mı?
Bazı acılar yaşanalı aylar yıllar geçmiş olmasına rağmen acısını hala kendimizde taşıyoruz. Sorsak o kişiye, bu acı bedeninde nerede diye, muhtemelen kalbimde cevabını almamız olasıdır. Peki o kalpte taşınan üzüntünün fiziksel bir karşılığı olmayacak mı hayatımızda, tabi ki oluyor. Her duygumuzun ve düşüncemizin izlerini bedenimizde taşıyoruz. Özellikle de haksızlığa uğradığımız, hayal kırıklığı yaşadığımız, fiziksel veya manevi şiddete maruz kaldığımız, korktuğumuz, bizde travma etkisi yaratmış her ne varsa hepsinin görünmeyen izlerini hem duygularımızda hem düşüncelerimizde hem de hücrelerimizde taşımaya devam ediyoruz. Bu bütünsel yapımızda da kendi içinde aym olayları biri unutsa diğeri hatırlayarak yaşatmaya devam ediyor. Bu iz düşümler de şifalanmak için sıraya girip bekleşiyorlar. Eğer biraz uyanık varlıklarsak, olayların tekrar eden döngüsünü yakalayabiliyoruz ve artık bundan kurtulmak istediğimizi fark edip yardım arayabiliyoruz. Kimi kafasında sürekli dönüp duran eski bir düşünceyi atmak için dansa başlar, kimi bir terapiste gider, kimi geçmiş yaşamlar veya atasal aktarımlarla çalışabilen bir danışmandan yardım ister. Bu yardım herkes için farklı olabilir.
Kişi Kendi İle Çalışmaya Gönüllü Olmalı
Bütüırısel ve sürdürülebilir bir sağlığın temelinde, kişinin kendi ile çalışmaya gönüllü olması yatar. Uzak doğu şifa sanatlarında, tıp, hastalanmış kişiler için değil, sağlıklı insanların hastalanmaması içindir. Günümüz şehir hayatlarında, her güne tai chi veya yoga yaparak başlayamıyor olabiliriz belki ama enerji bedenlerimiz hakkında daha bilinçli olmanın yollarını araştırabiliriz. Daha farkındalıklı bir yaşamı seçebiliriz. Bizi üzen, kızdıran olaylar karşısında şuurlu tepkiler üretebilmek üzerine çalışabiliriz. Bu konuları içeren kitapları seçebilir, kendimizi bilmek için adım alabiliriz.