İZEL ROZENTAL’i Şalom Gazetesi ve Dergi’mizdeki karikatür ve yazılarından tanıyoruz, kitapları da var. Rafa en son çıkan Ergenlik Sivilceleri’ni Dergi olarak takibe aldık ve yazar-çizerimize sorularımızı yönelttik; aynı kitabındaki üslubuyla samimi cevaplar verdi. Sivilcenin çağrıştırdığı üzere, malumunuz konumuz dertli ergenlik dönemi... Çocuk desen değil, yetişkin desen değil… Beden kabına sığmaz, sarsaktır; asıl sorun, ruh da bedene sığmaz, o da ayrı sarsaktır. Teorik veya pratik, öğrenecek çok şey vardır, neyse ki enerji boldur.
Kahramanımız Mişu sivilceli bir ergen; sayfalar akarken biz okurlar da onun aile, arkadaş, okul, eğlence, kavga, rekabet, para ve aşk hikâyelerine ortak oluyoruz. Sahillerde, adalarda, Taksim çevresinde gezinirken, şu anda sivilceleri çoktan unutmuş insanlar olarak, Mişu’nun geleceğini nasıl inşa ettiğine tanıklık ediyoruz. Tanıklık nafile bir iş değil tabii, bizi harekete geçiriyor, sarsak sivilceli halimizle şimdiki halimizi terazinin kefelerine koyup bakıyoruz. Nereden nereye geldiğimizi inceden eşlik eden bir sızıyla hatırlıyoruz. Sonra o sızıyı bir külah dondurmayla takas ediyor, karşımızdaki sivilceli çocuğa veriyoruz; çocuk bize tebessüm edip kayboluyor.
Son kitabınız ergenlik üzerine… Okuyan herkes mutlaka benzer bir anısını hatırlar. Zihin bizi biz yapan eylemlerin, ilişkilerin anılarını mı seçip ayırır sizce? Yaşarken farkında olmadan geleceğimizi mi kurarız?
Bu soru aslında yanıtını da kendi içinde barındırıyor. Kısaca iki kere ‘evet’ desem yırtar mıyım? Şaka bir yana, ilk önce sorunuzun “herkes mutlaka benzer bir anısını hatırlar” kısmına itiraz edeceğim. Kişi hatırladığını zanneder, fakat aslında zihninde kalan, anılarının gerçekleşmesini düşlediği şeklidir. Şayet zamanda yolculuk etme imkânımız olsaydı, zihnimizde yer eden kimi anıların hiç de hatırladığımız gibi olmadığını kendi gözlerimizle görebilecektik. Bunun örneğini, belki de çocuk yaşta izlediğiniz ve etkilendiğiniz bir filmi yıllar sonra yeniden izlediğinizde yaşayabilirsiniz. Sonuç çoğunlukla hayal kırıklığıdır.
Yeniden soruya dönecek olursam, bizi biz yapmayan eylemler ve ilişkiler hangileridir? Her bir eylem ve ilişki yaşam öykümüze katılmış bir tuğla değil midir? Zihin kimi eylem ve ilişkileri ayırıp anılardan soyutlamışsa, mutlaka geçerli bir nedeni vardır. Patron zihindir! Biz istesek de istemesek de geleceğimizi yaşarken kuruyoruz ve bunun farkına ancak sonradan varıyoruz. O zaman da zihnimizde kalan anıları kurgulamaya girişiyoruz.
60 ve 70’lerin sokaklarında öğrenilen hayat bilgisi sayesinde nasıl bir nesil yetişti?
O neslin hayatta kalanları şimdi 70-80 yaşındalar. Umutları olan bir nesildi. Savaş nedir, yokluk nedir bilmiyordu. Daha doğrusu bu felaketleri yaşamamış, fakat çokça duymuştu. Sokağı tanıyordu, tüm zorluklara karşın dünyayı düzeltebileceğine inanıyordu. Ancak bir sorunu vardı; beklentileri çok yüksekti. Sosyal, ekonomik, politik… Her alanda en iyiyi, mükemmeli istiyordu. Bu taleplerinin karşılanamayacağını fark ettiğinde yıkıldı. Kendi içine kapandı ve bencilleşti. Bir anlamda teslim bayrağını çekti. Kime teslim oldu derseniz, vasata teslim oldu diyeceğim... Hemen bir kitap önerisi: Alain Deneault’un Vasatlığın İktidarı, Türkçesi İrem Sağlamer (Yeni İnsan Yayınevi).
Cihangir’de yoğurtçu
Aileden öğrenilenlerin yanında bir de aileye rağmen öğrenilenler var. O özgürlük alanı eskiden daha mı genişti?
Sanmıyorum. Hatta tam aksine, teknolojik gelişmeler ve günümüz iletişim araçları herkesin önünde uçsuz bucaksız öğrenim alanları açıyor. Aileye rağmen öğrenilenlerde sınır kalmadı. Asıl sorun şimdi bu yeni araçları doğru kullanmayı öğrenmekte. Bu şartlarda ailenin davranışı da değişime uğradı. Ebeveynler eskiye kıyasla artık çok daha dikkatli. Çocukların yalan yanlış bilgilerle donatılmasından önce, kendilerinin harekete geçmek zorunda olduklarının farkındalar. Ve şimdiki ailelerin işleri bence eskiye göre çok daha zor!
Büyürken gizli saklı işler olur. Sizce ana-babalar bu sırlardan bazılarına çocuklarla yüzgöz olmamak için göz mü yumarlardı?
Hayır, kesinlikle böyle olduğuna inanmak istemem! Yüzgöz olmamak için değil de, tutuculuktan, muhafazakârlıktan kaynaklanan bir çekingenlik diyebiliriz belki. Bilgisizlik ve eğitimsizlik de bu utangaçlığın başlıca nedenlerinden biri olabilir. Tabii soruyu doğru anlamışsam… Fakat kitapta vurgulamaya çalıştığım önemli bir olgu var: Ergenler ebeveynlerinin gözünde her daim çocuktur. Onların fiziksel olarak büyüdüklerini görseler de, zihinsel olarak büyüdüklerini kabullenmekte güçlük çekerler. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan kişisel gözlemim böyle.
Kasetçi
Kitabın kahramanı yaz mevsiminin tadını güzel çıkarıyor ve yetişkinlerin buna özendiğini görüyor. Ergenliğin gereklerini yaşayanlar daha iyi yetişkinler mi olur?
Genellemek istemiyorum. Ergenliğin gerekleri derken sanki yine bir şablondan söz ediyor gibiyiz. Ergenlik bir süreç, üstelik bu süreç kişiye göre uzayıp kısalabildiği gibi gerekleri de kişiye göre farklılıklar gösteriyordur. Bütün ergenlerin yüzünde ille de sivilceler çıkacaktır diye bir kural yok ki!
“Daha iyi yetişkin”e gelince… Bence göreceli bir tanım. Kime göre, neye göre daha iyi?
“Çocukluğumu yaşayamadım” deyişi çokça duyduğumuz bir yakınma, olumsuz anlamda kullanılan bir klişedir. Buradaki çocukluk tanımı aynı zamanda ergenlik sürecini de kapsar. Bence çocukluk ve ergenlik dönemlerini güzel yaşamış olanların ağzından bu tarz homurdanmalar duyamazsınız. Olsa olsa geçmişe özlem vardır. Fakat en iyi yetişkinler kimlerdir biliyor musunuz? Çocukluklarını, ergenliklerini yaşamayı sürdürebilenler! Yine klişe olacak ama bir diğer deyişle, içlerindeki çocuğu öldürmemiş olanlardır.
Gezdiniz, yazdınız, çizdiniz; pek çok kitap biriktirdiniz. Üretim neşeden mi kaynaklanıyor, neşe mi üretimden geliyor? Bu döngü geçiciliğin ilacı denilebilir mi?
Yahudi mizahının esas kaynağı hüzündür demişti vaktiyle bir büyüğüm. Tıpkı Klezmer müziği gibi… Yanlış anlaşılmasın, hüzünlendiğim için yazıp çiziyorum demek istemedim. Artık yetmiş hanesinin ilk basamaklarındayım. 7’den 70’e deyişinin benim için geçerliliği kalmadı. Ömrümün ilk yirmi yılı çocukluk yapmakla geçti. 24 yaşında evlendim, 28 yaşına bastığımda artık sorumlulukları olan iki çocuk babası bir aile reisiydim. 80’li yıllardı, canımı dişime takmış deliler gibi çalışıyordum. O zamanlar karikatür çizmek, kitap yazmak aklımın ucundan dahi geçmeyen uğraşlardı benim için. Fakat fotoğraf çekiyordum. Hem de bol bol, doyasıya, gönlümce, amatörce. Gırgır dergisini okurdum, Aziz Nesin’in, Rıfat Ilgaz’ın, Ephraim Kishon’un hemen bütün kitaplarını hatmetmiştim; Asterix, Tenten ve Red Kit gibi çizgi romanların hastasıydım. Çocuklarımla birlikte televizyonda veya sinemada çizgi film izlemek başlıca zevklerimdendi. Kendimce hayattan zevk almayı biliyordum, fakat bu arada çok çalışmam gerektiğinin de bilincindeydim ve bu da bazı fedakârlıklar gerektiriyordu. Onlar hayatın zorluklarıydı ve inanın çok sayıdaydılar! Sonra, günün birinde kendi kendime şu soruyu sordum: “Neyi niçin yapıyorsun?” O gün kararımı verdim, içimdeki çocuğu canlı tutmak için çabalayacaktım. Ellinci yaşımı Şalom’un Teşvikiye’deki yerinde bir sergi ve yeni bir karikatür kitabıyla kutladım. Kitabın adı aynı zamanda bir soruydu: Ne Olacak Bu Dünyanın Hali? Sorunun cevabını kitabın içindeki karikatürlerde arayanlar hayal kırıklığı yaşadı. Fakat dünyanın bitmeyen sorunlarını çizerken ben çok eğlendim! Bugün hâlâ Asterix ve Red Kit okuyorum. Çizgi filmleri artık çocuklarımla değil, fakat torunlarımla izliyoruz. An geliyor ki onlardan fazla gülüp eğleniyorum. Döngü dediğiniz bu olsa gerek. Geçiciliğin ilacı olabilir mi? Kesinlikle evet!
Karikatür Albümleri
1991 - İzel / Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ. (1991, İstanbul)
Herşeye Rağmen / Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ. (Ekim 1993, İstanbul)
Peki ama neden? / Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ. (1996, İstanbul)
Non Comics! / İzel Rozental (Nisan 1999, İstanbul)
The Joy of Bridge-Elena Jeronimidis / Bridge Plus (2000, İngiltere)
Ne Olacak Bu Dünyanın Hali? / Gözlem Basın ve Yayın AŞ. (Şubat 2001, İstanbul)
Akvaryum / Gözlem Basın ve Yayın AŞ. (Ekim 2008, İstanbul)
Kitapları
Dikkat ! Buda / Okuyan Us Yayın (Ekim 2004, İstanbul)
Yol Boyunca... / Remzi Kitabevi (Temmuz 2000, İstanbul)
F (Mizah Yazıları) / Okuyan Us Yayın (Ekim 2002, İstanbul)
B (Mizah Yazıları) / Okuyan Us Yayın (Mart 2003, İstanbul)
Moda Sevgilim / Heyamola Yayınları (Ekim 2009, İstanbul)