Haber fotoğrafı: Herta Müller Nobel Edebiyat Ödülü'nü alırken, 2009
2009 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Herta Müller’in en iyi kitaplarından Yürekteki Hayvan Siren Yayınları’ndan çıkan yeni baskısıyla raflarda. Çağlar Tanyeri’nin özenli ve yaratıcı çevirisine ayrı bir alkış.
“Sonlu ötesi, birisi düştüğünde yok olmayan bir penceredir” diyor Yürekteki Hayvan’ın anlatıcısı. Yürekteki Hayvan, sırrını yavaş yavaş fısıldayan sihirli bir müzik kutusu gibi. Çaldığı dokunaklı şarkıyı duymak için yazıldığı gibi okumak gerek; yavaşça, itinayla.
Romanya’nın Alman Suebyalı azınlığına mensup Herta Müller 1953 doğumlu. Çoğu otobiyografik kısa hikâyelerden oluşan ilk kitabı Niederungen ülkesinde 1982’de sansürlenerek yayınlanan yazar, 1987’de Almanya’ya göçer. 1994’te Almanca aslı basılan Yürekteki Hayvan ile IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü’nü alır; 2009’da ise Nobel Edebiyat Ödülü’nü. Hikâye ve romanın yanı sıra şiir ve denemeler de yazan Müller, eserlerinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman saflarında yer almış Nazi sempatizanı babasını da Romanya’yı 1965’ten 1989’a acımasız bir demir yumrukla yöneten Çavuşesku’nun faşist iktidarını da kıyasıya eleştirir:
“Muhbir olarak hepsi işe yarar, dedi Kurt, ister Hitler’in yanında, ister Antonescu’nun (…) Hitler’den birkaç yıl sonra hepsi Stalin için gözyaşı döktüler, dedi. O zamandan beri de Çavuşesku’ya mezarlıklar yapmasında yardım ediyorlar.”
Çavuşesku dönemindeyiz. Üniversite çağlarında biri isimsiz kadın anlatıcı, diğerleri Georg, Edgar ve Kurt olan dört yakın arkadaşın amansız bir baskı ortamında büyüme, kimlik edinme, iş, aşk, köyden kente göç gibi kuvvetli durum ve duygularla başa çıkma, korkuyla da olsa birbirine yaslanarak yaşama tutunma mücadelesini masalsı, kâbusumsu, günle rüyanın, gerçekle hayalin birbirine karıştığı imge dolu bir dil üzerinden okuyoruz. “Bedeninde sıyrılmış deriler olan ama hiç sevgi olmayan” Lola ve kentteki bütün anıtları yapmış parti üyesi babasına rağmen muhalif dört arkadaşla yakınlaşan Tereza, kitabın diğer kahramanları. Anlatıcının sert çocukluğunu aralara serpilmiş geri dönüşlerle öğrenirken her an kahramanlarımızın akıbeti için endişeleniyoruz çünkü diyorlar ki; “Cepteki bir delik kadar ucuzdu ölüm: Elini cebine soktuğunda bedenin deliğin içine düşerdi.”
İzlenmenin paranoyadan ibaret olmadığı sıradan günleriyle, çıplak tutsaklara şarkı söyleten köpekli sorgucularıyla, ideallerinden vazgeçmeyenlerin gözünü korkutmak üzere karakola çekilen annelerle, “kalbi durdu” raporuyla gözaltındaki sonları da yalan yazılan bahtsız çocuklarıyla, bayat ekmekle karnını doyurmaya çalışan fabrika işçilerine karşın kotları Amerika’dan, pudraları Fransa’dan gelen, her gün jambon ve peynir yiyen parti yöneticileriyle, uğradığı saldırıda mağdur durumundan suçlu pozisyonuna düşen vatandaşıyla, pek çok kişinin kurtuluşu yurt dışına kaçmakta görmesiyle can acıtacak kadar tanıdık, Yürekteki Hayvan.
İnsana, “roman demek böyle de yazılabiliyormuş” dedirten bir kitap bu. Metin dikkate değer bir olay olmayacakmış gibi sükûnetle akıyor ama devamlı bir şeyler oluyor, sayfalar derinlerde ve kendi yüreğimizdeki hayvanda sürekli fırtınalar kopararak ilerliyor. İyi edebiyat insanı böyle, nefessiz bırakıyor.