Kapak fotoğrafı: Sigmund Freud'un ressam torunu Lucian Freud

1922’de Berlin’de doğdu. Babası Ernst Freud, Sigmund Freud’un en küçük oğluydu. Ailesi Nazilerden kaçıp 1933’te İngiltere’ye taşındı. II. Dünya Savaşına katıldı. Central School of Arts and Crafts ve East Anglian School of Painting and Drawing’de eğitim aldı. İlk kişisel sergisini 1944’te açtı.

At yarışı ve kumardan zevk alır, hızlı araba kullanırdı. “Motivasyon kaynağı” kumar yüzünden mafyaya bile borçlanmıştı. Ortalıkta yumruklaşmaktan çekinmeyen biri olarak mafya ona ancak kovaladığı heyecanlardan bir demet sunabilirdi.


Düşkünlüğüyle onu boğan annesi Lucie ile, 1980

Zevklerinin peşinde koşar, başı hiç belaya girmezdi. Onu sorgulamak kimsenin haddi değildi, bencilliği onda hiçbir zaman pişmanlığa yol açmadı. Çapkın ve sadakatsizdi. İyi yemekten ve dostlarıyla uzun sohbetler yapmaktan hoşlanırdı. Kimseye telefon numarasını vermezdi, çocuklarına bile...

Rembrandt hayranıydı, Leonardo Da Vinci’den ise hazzetmezdi. John Constable’ın resimlerini beğenirdi. Atları ve köpekleri çok severdi, hatta onları insanlardan daha özenli ve oranlı çizerdi. Aynı kayırmacı tutum otoportrelerinde de vardı, kendini hep yakışıklı gösterirdi.

İlk başlarda sürrealizmle kısa bir süre flörtleştikten sonra kendini yeniledi. Gelincik tüylerinden yapılan kalın ve uzun kıllı “sable brush”ını domuz kılından yapılan, üzerinde bolca boya tutabilen “hog-haired brush”la değiştirdi. Kurşun ya da kar beyazı boyanın yerine, sarımsı “kremnitz white”ı kullanmaya başladı. Fırçayı her geri çekişinde tuvalde oluşturduğu dokuyu bozmamak için temizlerdi. Bu değişiklikler, karakteristik sarı-yeşil paleti ve kalın boya katmanlarının sağladığı derin ve dramatik etkiyi getirdi. Hayranı olduğu Rembrandt’ın da kullandığı impasto tekniği, yüzeyde yığılan boyanın kabartılar oluşturarak modele can vermesini sağlıyordu.


Freud ilk eşi Kitty Garman’ı sevdiği bir kadın gibi değil, bir nesne gibi gözlemlemiş, resme onun adını bile vermemiş, “beyaz köpekli kız” ismini tercih etmiş.

Dünyanın en ünlü gerçekçi ressamlarındandı
O anda gözünün önünde olmayan hiçbir şeyi tuvaline koymazdı. Modelleri ailesi, özellikle annesi Lucie; Frank Auerbach, John Minton, David Hockney gibi sanatçılar; performans sanatçısı Leigh Bowery ve arkadaşı Sue Tilley’di. Modellerine şarkı söyler, şiir okur, şampanya ikram ederdi. Sevmediği insanların resmini yapmazdı. Reddettiklerinin listesi şöyle: Prenses Diana, Papa II. Jean Paul, Andrew Lloyd Webber’ın eşi Madeleine.

Söylediğine göre bütün işleri, resmettiği sandalye bile olsa otobiyografikti. Yılda sadece altı resim yapardı. Ayakta çalışırdı, yaşlanınca yüksek bir tabure kullanmaya başladı. 2011 yılında 88 yaşında Londra’da hayata veda ettiğinde arkada bir sevgili ordusu, çoluk-çocuk, bol dedikodu ve değerli resimler bıraktı.


Lucian Freud ve büyükbabası Sigmund Freud, 1938

Geçmiş
Biyografi yazarı William Feaver’a anlattığına göre, LUCIAN FREUD çocukken evde bir şeyler çalarmış, mesela dedesinin torunları doğduğunda babasına verdiği altınları yürütürmüş. Bolca yalan da söylediğini ifade eden Lucian Freud, dedesini sevse de bu onu kitaplarını çalmaktan alıkoymamış. Sadece köpekbalıklarında bulunan -manalı bir tesadüf- bir fazla ön dişinin çekilmesi diş hekimliği dergisinde konu edilmiş, serçe parmağının yanındaki altıncı parmak küçükken alınmış; Lucien her anlamda olaylı biriymiş. Çocukluktan beri istediğini almaya alışan ressamımız, birçok kadından dedikodulara bakarsak 40, kayıtlara sorarsak 14 çocuk yapmış ve beklenebileceği gibi pek iyi bir baba değilmiş. Çocuklardan çok azı ona “baba” diyebilmiş, çoğunda telefonu bile yokmuş. Ona yakın olmak isteyen çocukları çıplak modellik edermiş. Öldüğünde kalan 120 milyon sterlin, kalbi kırık mirasçılarda nasıl bir heyecan yarattı kim bilir…


İlk kez psikoanaliz uygulayarak insan davranışlarına yeni bir bakış getiren dedesi gibi, Lucian Freud da fırçasıyla bilinçaltının karanlığını aralamıştı.


Ünlendiği 40 yaşına kadar dedesinin mirasının sayesinde geçinmiş. Kibirli ve kurnaz Lucien’in soyadı zaten her kilidi açan bir anahtarmış. Dedenin mirası sadece maddi değilmiş, torun resmettiği çıplaklığın arkasındaki libidinal içgüdüleri yansıtma becerisini de muhtemelen Uygarlığa Dair Hoşnutsuzluğumuz’u yazan dedenin entelektüel mirasından devralmış. Dedesinin kanepesine yatan hastalar gibi, onun atölyesinde uzanan modelleri de fırça ve boyayla yapılan başka türlü bir analizden geçmiş.


Sigmund Freud’un hastalarının uzandığı kanepe

Özel ilişkilerde soğuk nevale olan Freud’un gerçek bağı insanlara değil resime imiş. Depresif haliyle onu mutsuz ettiği için eşini çıplak halde odaya kilitleyen birinden söz ediyoruz. 30’una varmadan ardında iki evlilik bırakmış; ne aşk ne nikâhın onu bağlamadığını çabuk anlamış ki polygamik hayatına son hız devam etmiş. Eksantrik kişiliği sayesinde sadakatsizliği ona hiç sorun yaratmamış. Baştan çıkarma yollarına vakıf ressamımız, karizması ve acımasızlığıyla poligamik hayatını güzelce sürdürmüş.


“Uyuyan denetçi” resmi 2008’de 33,6 milyon dolara satıldı. Bu, yaşayan bir ressamın eserine verilen en büyük meblağdı. Model Sue Tilley “İdeal kadın olmadığımı biliyorum. Zaten kim ideal ki… O zayıfları da güzel çizmez. Ufacık detayları çekip çıkarır” demişti.

Kraliçe ressamın ayağına gider mi hiç…
Lucian Freud “ten”den ziyade “et” gösteriyordu. Çıplak model tercihinin sebebi, onları isimlerden ve unvanlarından soymaktı. Resme modellerin yüzünden başlardı. Tarzı yıllar içinde güçlense de fazla değişkenlik göstermedi. Tanıdıkları ve enteresan bulduğu kişilerin portrelerini yapma tercihi, bakılmaya talimli profesyonel modellerin gerçek düşünce ve hislerini dışa vurmamasıydı. Portrelerini, resim ona “başka birinin tuvali üzerinde çalışıyormuş gibi hissettiği an” bitmiş sayardı.

Kraliçe II. Elizabeth’in portresiyle ilgili rivayetler çelişik. Kimi Kraliçe istedi, kimi ressam teklif etti diyor. Freud saraya gitmeyi reddetmiş, Kraliçe Mayıs 2000 - Aralık 2001 arası altı kez poz vermiş, ama nerede belli değil. Kimi sanatçının Paddington’daki kapı zili olmayan pis atölyesi diyor, Royal Collection Trust ise adres St James’s Palace diyor ki daha mantıklı.


Pullardaki tacıyla kraliçe


Fotoğraf ya da resimlerinde genelde bakışlarını farklı noktalara yönelten Kraliçe, ilk kez bu portrede, samimiyetle gözlerini insan ruhuna bakmaktan korkmayan bir ressama dikmiştir. İlk bakıştaki katı ve ham bir yüz izlenimi, sonra yerini biraz dalgın ve üzgün, nevi şahsına münhasır, depresif, güçlü bir insana bırakır. Yaklaşık 15’e 22 santimlik posta pulunu andıran portre bir yandan cesur, samimi ve güçlü Kraliçeyi, öte yandan huysuz, yaşlı bir kadını gösterir.

Sonuçta herkesin alıştığı idealize edilmiş bir Kraliçe ortada yoktur. Sun gazetesi Kraliçeyi travestiye benzetir. Solcu Guardian, resmi en iyi kraliyet mensubu portresi olarak kutsar. The Times, “Kimsenin Freud’u dalkavuklukla suçlamayacağı kesin,” diye yazar. Kraliçe fikrini kendine saklasa da kalın ve kaba fırça darbelerinden çıkan çıplak bedenleriyle ünlenen ressama modellik ederken, gelecek yorumları öngördüğü muhakkaktır.

Freud Daily Telegraph’a küçük, devasa bir portre amaçladığını söyler, Royal Collection Trust ise modelin zamanı kısıtlı diye resmin küçük tutulduğunu, ressamın tacı şahsın hemen tanınmasını sağlamak üzere sonradan eklediğini, bu yüzden tuvali 3.5 santim uzattığını belirtmiştir. Mükemmel bir karar. Pullarda yer alan bir taçtan başka hangi işaret herhangi bir yaşlı kadının yüzünü Kraliçeye çevirebilir ki…


Arkadaşı Francis Bacon’ın yaptığı portresi


Lucian Freud, kendisi gibi figüratif ekspresyonist ressam Francis Bacon’la yakın arkadaştı. 25 yıllık dostlukları birbirlerinin işlerini kıyasıya eleştirmelerine engel değildi. 1970’te Freud’un “karışık” hayat tarzı üzerine çıkan bir kavgayla dostlukları bitti. Varoluş sancıları ve insanın karanlık tarafıyla cebelleşen Bacon, arkadaşının narsisizmine daha fazla tahammül edememişti belki de… Şükür ki, biz sıradan insanlar uzaktan sevebilmek-takdir edebilmek gibi bir avantaja sahibiz. Lucian Freud, sanatseverler olarak bizlere benzersiz resimlerine dikkatle bakmayı göze aldığımızda neler keşfedebileceğimizi göstermiş yakışıklı bir adamdır ve sanat tarihinin en mutena tahtına başında tacıyla kurulmuştur.

Kaynaklar:
https://en.wikipedia.org/wiki/Lucian_Freud
https://www.dailymail.co.uk/news/article-2420396/The-genius-500-lovers-Awesomely-gifted-magnetically-attractive-But-artist-Lucian-Freud-new-biography-reveals
frighteningly-ruthless-seducer-women.html
https://www.dailymail.co.uk/femail/article-2017898/Lucian-Freud-Did-love-art-children.html
https://www.mirror.co.uk/news/uk-news/lucian-freud-profile-warts-and-all-portrait-143405
https://www.ifitshipitshere.com/lucian-freud-remembered-images-of-and-links-to-his-astounding-work/
https://artincontext.org/lucian-freud/
https://www.smh.com.au/culture/books/lucian-freud-a-fox-in-the-london-art-world-
https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/portrenin-acimasiz-mucidi-18380212https://www.latimes.com/archives/la-xpm-2001-dec-22-mn-17265-story.html
https://www.npg.org.uk/business/publications/lucian-freud-painting-people.php
https://www.rct.uk/collection/themes/exhibitions/the-queen-portraits-of-a-monarch/windsor-castle-drawings-gallery/queen-elizabeth-ii-b-1926#:~