Osman Balcıgil’in son kitabı “Melek, Terörist, Fahişe” Destek Yayınlarından çıktı ve 16 baskı yapmasına bakılırsa çok sevildi. Kitap yakın geçmişe, 12 Eylül darbesiyle sonuçlanacak acı dolu bir döneme bakıyor. Bu kez kahramanımız 1970’lerin Babıali’sinden başarılı bir gazeteci… Biz de onun peşi sıra Londra, İstanbul ve Atina üçgeninde dolaşıyor, adeta gönüllü bir şekilde adım adım tuzağa çekilmesini izliyoruz.


Tiffany’de Kahvaltı filminde Holly rolünde Audrey Hepburn

Yazar, dönemin atmosferini yaratırken sinemadan bolca yararlanıyor.  Olayları başlatansa ceylan bakışlı Audrey Hepburn yani Holly, cesur ve kararlı Jane Fonda yani Lili ve uçurumun kenarındaki güzellik Jodie Foster yani Iris’i kendinde toplayan gizemli Holly… Holly ve arkadaşı Ferit, planlarını gerçekleştirmek için kahramanımızı kullanıyor, onu mafya ve uluslararası terör ilişkilerinin ortasına atıyor.

1977’de, 1 Mayıs İşçi Bayramında 34 kişi hayatını kaybetti 

Önde macera, arkada kanlı 1 Mayıs, tehdit edilen siyasetçiler, öldürülen diplomatlar… Kahramanının ağzından, “Dünyanın başka yerinde gündemi bu kadar çabuk değişen bir başka ülke varsa da ben bilmiyorum” diyen Osman Balcıgil, son kitabıyla yine geçmişi yazarak gerçekleri zamana karşı korumaya alıyor ve daha iyi bir ülke ve dünya hayaline bizi ortak ediyor. Yazar Terry Eagleton’ın dediği gibi, ihtiyacımız “iyimser olmayan bir umut”.

Önceki röportajımızı En Hüzünlü Eylül kitabınız üzerine yapmıştık, o 6-7 Eylül Olayları üzerineydi. Yeni kitabınızla 12 Eylül öncesi puslu havaların içine dalıyoruz. Melek, Terörist, Fahişe romanınızdaki anlatıcı da sizin gibi gazeteci ve gündemin hızından şikâyetçi… Trajedilerden trajedi seçen bir yazar olmak, insana bir sorumluluk yükler mi?
Evet. Sade suya tirit aşk romanları, “kişisel gelişim” havalı başlığı altında akıl öğretme kitapları yazmıyorum nihayetinde. Kendisine toplumsal meseleleri, kötülüğe maruz kalmış insanları seçen bir dizi roman yazdım. Bu bir sorumluluk yüklenmeme yol açıyor. Öte yandan dediğim gibi, bu bir seçim. Yazdığım kitapların işe yaramasını istiyorum. Sonucu geriye sorumluluk olarak dönüyor.

Gazetecilik, televizyonculuk kökenliyim, haber bölümlerinde “araştırmacı” tarafımı geliştirdim. Dergi, ansiklopedi maceralarım var. Sanıyorum bütün bunlar beni toplumsal meseleleri anlama ve yorumlamaya itiyor. Romancılığım sanki biraz önceki mesleklerimden yararlanıyor gibi.


Osman Balcıgil

1975’ten bu yana yazıyorsunuz, anlattığınız yılları yaşadınız, anlatıcının dolaştığı yerlerde oturdunuz, takip ettiği olayların haberini yaptınız. Hatırladıklarınızın- bildiklerinizin ne kadarını kullandınız? Dönem romanları yazarken tanıklık ettiğiniz bir zaman dilimini ele almak işinizi kolaylaştırıyor mu?
Romanlarımın bir kısmı benim yaşadığım ya da yakınında bulunduğum olay, kişi ve yerlere yakın. Bu tabi işimi kolaylaştırıyor. Uzak olanlar da var. Milattan önce 500 ya da milattan sonra 900’de geçen romanlarım için daha çok çaba gösterdim. Son kitabım Melek, Terörist, Fahişe neredeyse aynı dönemde ve aynı mekânlarda geçti. Yaşadıklarımın, gazeteciliğimin çok faydasını gördüm.

Öyle ya da böyle, başınızdan geçen her şey, tanıklıklarınız, dağarcığınızda bulunan ne varsa çalışmalarınıza yansıyor. Hatırladıklarımın ve bildiklerimin çok azını kullandığımı düşünüyorum. Çok hareketli bir zaman diliminde yaşadım. Anlatmam gereken o kadar çok şey var ki…

Romanda yerli ve yabancı birçok filme gönderme var. Kült filmleri anmak, sevdiğimiz sahneleri hatırlatmak, anlatımınıza nasıl bir katkı sağladı?
Sadece filmler değil, müzik, moda, kültürel değişimler, politik hayat, hâsılı kelam her yazdığım kitapta bir arka plan oluyor. Bu kitaplarıma gerçeklik duygusu veriyor ve aynı zamanda kültüre dair bir hizmet görüyor.

Az önce saydıklarım olmasa, düşünün hayat ne kadar yavan kalırdı. Bir önemli mesele de gelecek kuşaklar için bir tür malzeme üretmek. Mesela, 50 yıl önce İstanbul çok farklı bir yerdi. Gelecek kuşaklar bunu nasıl bilecek ve karşılaştıracak?

İşinde gücünde gazeteci, üç ikonik film karakterinin toplamı Holly ile tanışmasının ardından bile bile bir bilinmezin içine dalıyor. Sıyrılmayı başardığı maceraları düşünürsek, aslında o da Holly gibi kapalı kutu denebilir mi?
Aslında, okuması yazması olan herkes kapalı bir kutu… Ortalık yerde söyleyemediklerimiz, bastırdığımız duygularımız, paylaşmayı beceremediğimiz düşüncelerimiz… Gazeteci karakteri onlardan biri… Çalıştığı ortam, ailesi, dünyaya dair düşünceleri ve zora girdiğinde korkuları, endişeleri… Hepimiz bir kara kutuyuz. Hangi durumda ne tür tepkiler vereceğimizi, içinde düşeceğimiz hayal kırıklıklarının neler olacağını önceden kendimiz bile bilmiyoruz.

Romanın esas karakterlerinden biri olan Holly için de bu geçerli. Davası uğruna fahişeliği göze alıyor, soygun yapıyor, bomba koyuyor, adam öldürüyor. Hem de hiç gözünü kırpmadan. Ama geneleve düşmüş küçük bir kız çocuğu sayesinde onun asıl kimliğine tanık oluyoruz. Fahişe ve terörist diye baktığımız insanlar aslında pekâlâ melek de olabilirler.


Vergi rekortmeni genelev patroniçesi Matilt Manukyan

Romanda ser verip sır vermeyen Matilt Manukyan da yer alıyor. Sizce o dönemden bugüne yeni bir şeyler ortaya çıktı mı, yoksa yağmanın ve para trafiğinin sürmesi için gizemin korunması mı gerekiyor?
Bence zaman iyiye doğru evrilmemize yol açmadı. Doğrusu bugün fuhuş sektörünün nasıl çalıştığını çok iyi bilmiyorum. Öte yandan ikizi mafya gözümüzün önünde. Bir mafya patronunun açıklamaları bakın bizi nerelere sürüklüyor. Toplum nezdinde saygın olduğu düşünülen bir dolu siyaset erbabı aslında mafyayla birlikte çalışıyor. Kirlenmenin önü alınmak şöyle dursun yayıldığını görüyoruz.

Sanıyorum siyaset (devlet), fuhuş ve mafyanın kol kola yürümesi tehlikeli olan. Fuhuş belki hep olacak ama işin içine mafya ve beraberinde siyaset kurumu girdi mi iş barbarlığa dönüşüyor. Aynı durum mafya ve siyasetin bir arada olması hali için de geçerli. Düşünün lütfen, suç işliyorsunuz arkanızda siyasiler var. Ya da tam tersi siyaset ederken ortaya çıkan pürüzleri mafya temizleyiveriyor. Felaket. Geriye doğru baktığımızda ABD’nin tarihi tam da böyle değil mi? Ya da İtalya! Bu ülkelerde zaman olumlu bir biçimde işledi. Türkiye’de iktidara muhafazakâr iktidarlar gelse de durum bugüne kadar ne yazık ki değişmedi.

Anlatıcı iflah olmaz bir romantik, melankolik… Sizin iflah olmaz bir tarafınız var mı, varsa ondan memnun musunuz?
Melek, Terörist, Fahişe’nin esas çocuğu romantik bir gazeteci. Kim bilir belki melankolik de diyebiliriz. Bunlar onun iflah olmaz yanları. Benim de iflah olmaz yanlarım var. Atlattığım bunca badireye, yaşadığım bunca acıya rağmen daha iyi bir ülke ve dünya hayali kuruyorum. Evet, biliyorum bu bir hayal. En azından ben yaşarken gerçekleşmeyecek. Böyleyse vazgeçmem, kendimi hayatın akışına bırakmam, durumu olduğu gibi kabul etmem gerekmez mi? Akıl bunu söylüyor. Böyle bakınca iflah olmaz bir romantik olduğum söylenebilir. Ama tam da sorunuzda sorduğunuz gibi ben bu iflah olmaz yanımdan memnunum. Tersinin bana yakışmayacağını düşünüyorum. Tabii ki biliyorum gerçekçi olanlar hep bir sıfır öndedir. Olsun, ben önde olmak da kârlı çıkmak da istemiyorum.

Yazım serüveniniz nasıl bir yolda ilerliyor? Gelecekte yazacaklarınız neler olacak?
Üç kulvarda yazıyorum: Ezoterizm ve dinler tarihi üzerine olanlar, biyografik romanlar, arkasında tarih olan romanlar, bir başka deyişle dönem romanları. Araya başka türler sıkıştırıyorum ama böyle devam ederim diye düşünüyorum.

Geçen 100-150 yılı çok iyi anlamamız lazım. Anlaşılmadığını düşünüyorum; epey üstü kapatıldığı ve bir o kadar da az okuyan bir ülke olduğumuz için. Geçmişte neler olduğunu bilmediğimizden, arka arkaya büyük hatalar yapıyoruz. Yazdıklarım bu durumumuzun değişmesine bir nebze de olsa yardımcı olur umuduyla yazıyorum.