Sağlık, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren en çok konuşulan, üzerinde araştırmalar yapılan konuların başında gelir. Sağlığın yok olduğu bir ülkede ilerlemeden, gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığı zaman Atatürk’ün çalışmalarının temel başlıklarından birinin “sağlık” olduğunu görmek şaşırtıcı değildir.

Yıl 1881… Birbirlerine çok yakın iki şehirde, iki ayrı kişi doğdu. Kaderlerini de birbirlerine bağlanmışçasına yaşadılar. Selanik’te doğan Mustafa Kemal Atatürk… İstanbul’da doğan, soyadını Atatürk tarafından alan Refik Saydam… Aynı cepheleri paylaştılar… Cumhuriyet’in sağlık reformunu birlikte gerçekleştirdiler.


Atatürk'ün değişmez Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam
 
Atatürk ve sağlık reformları
Tarihe göz atacak olursak, dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nun, birçok yaşam alanında olduğu gibi sağlık alanında da Batıya göre çağın gerisinde kaldığı görülür. Toplum genelinde, sağlık hizmetleri açısından devletin, üstlendiği görevleri layığı ile yerine getirmediği de dikkat çekicidir. Hekim sayısı azdır, salgın ve bulaşıcı hastalık halkın sağlığını tehdit etmektedir. Henüz Cumhuriyet kurulmamıştır, halk ise fakir ve sağlıksızdır. Atatürk, sağlam bir devletin ancak sağlam bireyler tarafından kurulacağı bilincindedir. Bu bakış açısı ile, gelişmiş ve çağdaş bir toplumun sağlık önlemlerini alma süreci Atatürk için kaçınılmazdır. Bu durum Cumhuriyeti kurmak kadar gereklidir.

Sağlık konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin attığı en önemli adımlardan biri Sağlık Bakanlığı’nın kurulması idi. Osmanlı Devleti’nin yönetim kademelerinde ‘sağlık’, İçişleri Bakanlığı kapsamında iken Atatürk bu hizmetler için Sağlık Bakanlığı’nın kurulmasına ön ayak oldu.

Atatürk düşüncelerini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Nüfusumuzun korunması ve artırılması amacına önemle dikkatlerinizi çekerim. Toplumun sağlığı için öngörülen köklü önlemler, durmaksızın geliştirilmeli ve genişletilmelidir. Bereketli ve verimli olan Türk milletinin, sürekli ve en iyi sağlık önlemlerine kavuşunca, Türk vatanını dolduracak ve şenlendirecek güçte olacağına kimsenin kuşkusu yoktur.” Atatürk, nüfus sorunu ile sağlık olgusu arasındaki ilişkinin son derece bilincindeydi. O’nun en büyük isteği yeni neslin, ülke kalkınmasına katkıda bulunacak kadar eğitimli ve sağlıklı bireyler olmasıydı. Bulaşıcı ve salgın hastalıklarla savaşmak adına yapılan tüm çalışmalar Atatürk ve arkadaşlarının asal görev haline geldi.


Çankırı milletvekili TBMM Başkanı Abdülhalik Renda ve Çankırı kökenli Başbakan Dr. Refik Saydam (Foto M.Abdülhalik Renda Günlüğü)

İlk Sağlık Bakanımız Refik Saydam
Cumhuriyet’in kuruluşunda ilk Sağlık Bakanı Refik Saydam’dır. Tıp doktoru, devlet ve siyaset adamı Refik Saydam, Mustafa Kemal ile omuz omuza çalıştı. Atatürk, Medeni Kanun’daki Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra, “İçi dışı bir, sebatkâr ve namus sahibi” dediği arkadaşına “Saydam” soyadını verdi.

Refik Saydam, ilk ve ortaöğretimini Fatih Askeri Rüştiyesinde tamamladıktan sonra Askeri Tıp Fakültesi’ni Tabip Yüzbaşı olarak bitirdi. Daha sonra Almanya’da öğrenim gördü ve mükemmel Almancası sayesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün davetiyle Türkiye’ye gelen çocuk doktoru bilim adamı Prof. Dr. Albert Eckstein ile iş birliği yaptı. İkili, dönemin Anadolu problemlerini yerinde saptayıp çözümler üreterek harikalar yarattılar. Saydam, 1914 yılında atandığı görev ile Bakteriyolo­ji Enstitüsü’nü koordine ederek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşı­larının, tetanos ve dizanteri serumlarının üretilmesini sağladı. Erzurum ve Sivas kongrelerine bizzat iştirak etti. TBMM’ye Beyazıt Milletvekili olarak seçilen Saydam, Cumhuriyet tarihinin ilk Sağlık Bakanı oldu. Bu dönemde birçok ilde memleket hastaneleri, doğumevleri, yenidoğan üniteleri ve çocuk bakımevleri açtı. Hıfzıssıhha Enstitüsü, Verem Savaş Dispanserleri de, sağlık konusunda gerçekleştirilen aşamaların göstergesidir. Tıp ve Tıp Meslekleri İcra Kanunu, Frengi ve Sıtma Mücadele Kanunları, Eczacılar ve Eczaneler Kanunu olmak üzere 51 kanun ve 18 tüzük onun bakanlığı döneminde çıkartıldı. Bu da Refik Saydam’ın Tıp ile olduğu kadar Adalet ile de ilgilendiğini gösterir. Atatürk’ün ölümünden sonra İçişleri Bakanlığı, CHP Genel Sekreterliği ve Türkiye’nin 4. Başbakanı olarak görev yaptı.

Ölümü
Tarih 7 Temmuz 1942’yi gösterdiğinde, yaptığı görüşmelerden memnun, neşeli bir tavır ile, kaldığı Pera Palas Oteli’ne gitmek üzere yola çıkmadan, birlikte yemek yediği diğer devlet adamlarıyla vedalaştı. Bu gerçek bir veda idi. Çünkü saat 24’ü birkaç dakika geçtiğinde otel odasında geçirdiği ani bir kalp krizi ile hayata gözlerini kapayacaktı.

Prof. Dr. Nusret Fişek daha sonra bir yazısında Refik Saydam için şöyle diyordu: “Onun, halkımızın sağlığına yaptığı hizmeti değerlendirecek olanlar, bugünü değil, 1920’li yıllardaki durumu göz önünde tutarak yargıya varmalıdırlar. O zaman Refik Saydam’ın yaptığının ‘yoktan var etmek’ olduğunu anlayabilirler. Gözlemleri ona, salgınları önlemenin ve sağlığı korumanın en önemli sağlık hizmeti olduğu gerçeğini öğretmişti. Bu nedenle sıtma, trahom ve frengiyle savaş için özel bir örgütlenmeye gitti. Yol gösterici olmak için 5 tane Numune Hastanesi kurdu. Refik Saydam, halkın sağlığını korumak ve herkese sağlık hizmeti götürmek için uğraş vermenin ‘gerçek hekimlik’ olduğunu anlayan ve yaşamını bu yola adayan kahramanımızdır.”



Prof. Dr. Albert Eckstein kimdir
Prof. Dr. Refik Saydam Almanya’dan gelen profesörlerle uzun soluklu çalışmalar yaptı. Onların arasında Hitler’in zulmünden kaçan Albert Eckstein’ın ayrı bir yeri vardı. “Yaşamını ve Anadolu İzlenimlerini” anlatan fotoğraf sergisi Ankara’daki Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 2019 yılında yer aldı.

Kimdir Albert Eckstein? Öncelikle bir bilim ve sanat insanı idi. 1891 yılında Almanya’nın Ulm kentinde doğduğu zaman, yolunun Anadolu çocukları ile kesişeceğini elbette bilemezdi. Frieberg Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Kısa sürede profesör oldu. 1935 yılında Hitler tarafından görevden alındı. Atatürk, daha birçok bilim adamı gibi Eckstein’a da kucak açtı.

Yıl 1935, aylardan Eylül; iki meslektaş: Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam ile Dr. Albert Eckstein, sağlıkla ilgili birçok konuda fikir birliğine varıyor. Bakan, Alman doktordan, önce Anadolu’yu gezmesini ve tanımasını ve ülkeye özgü bir “pediatri” politikası önermesini rica ediyor. Eckstein çocuk hastalıklarını seçmesinin nedeni olarak, çocukların dayanıksız ve derdini anlatmaktan aciz olmalarını öne sürdü. Temmuz 1937’de yapılan gezilerde çocuklar teker teker muayene ediliyordu. Kısa sürede istatistikler oluşmaya başlandı. Değişik yaşam koşulları altındaki nüfusun, alışkanlıkları, sağlık sorunları tek tek dinlendi. Kadın ve erkeklerle ayrı ayrı yapılan sohbetlerde her türlü hastalık hakkında bilgi edinildi. Halk onlara güvendi ve kalplerini açtı.


Eckstein Anadolu’ya yapılan bu inceleme gezileri sırasında ülkenin bulunduğu ağır koşullara çabuk adapte oluyor, halkla iletişime geçiyor, kendinden çok faklı bir kültürde olmalarına rağmen yemeklerini yiyordu. Prof. Dr. Albert Eckstein bu çalışmalarını fotoğraflarla zenginleştirdi. Tüm koleksiyon “Prof. Dr. Albert Eckstein ile Anadolu’da Onbeş Yıl (1935-1950)” başlığı ile Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Yayınları tarafından 2005 yılında basıldı.

Eckstein Ankara’da ilk Türk Pediatri Kongresi’ni düzenledi. “Türkiye’deki Nüfus Siyaseti”, “Normal Türk Meme Çocukları” ve “Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları” adlı kitapları uzun yıllar tıp fakültelerinde referans ve ders kitapları olarak okutuldu.

Tüm bu başarılı deneyimlerine rağmen15 yıl sonra Almanya’ya dönüş kararı aldı. Dönüş günü Ankara Tren Garı’nda büyük bir kalabalık vardı. Hamburg Senatosu’nun kendisini Profesör ilan etmesinden kısa bir süre sonra da bu dünyaya veda etti.

Kaynakça:
https://www.nadirkitap.com
https://dergipark.org.tr
https://yenidenergenekon.com
https://kutuphane.dogus.edu.tr
https://www.istabip.org.tr
https://biyografi.info
https://portreler.fişek.org.tr
https://www.goodreads.com